UYARI
!!! M.Kemal Oğuzman Medeni Hukuk Kişiler
Hukuku Kitabının ve Çeşitli Ders
Notlarının bir Özetidir . Hiçbir surette ticari bir amaç için kullanılamaz ,
kopyalanamaz , mutad amacının dışında kullanılamaz . Bilgi Üniversitesi Çağdaş
Hukukçular Kulübü bu ders notlarını ESAS KİTAPLAR İLE BİRLİKTE
sadece sınav öncesi bir tekrar mahiyetinde kullanımını önerir ve bu husustan
doğabilecek hiçbir zarardan mesul değildir . !!!
Gerçek Kişiler
$1.Kişiliğin Başlangıcı ve Sona Ermesi:
I)Kişiliğin Başlangıcı:
I)Genel
Olarak:Kişilik çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar (MK.mad.27)
1-Tam olarak doğmak:Doğumun ne zaman tamamlanmış olduğu
konusunda kanunda bir işaret yoktur.Genel olarak çocuğun bütün organları ile
birlikte ana rahminden ayrılmasını ifade eder.
2-Sağ olarak doğmak:Çocuğun kısa bir süre dahi olsa anadan
bağımsız yaşamış olmasıdır.Bunu tespit tıp biliminin konusudur.
Medeni Kanunumuz kişiliğin kazanılması için tam ve sağ
doğum dışında başka bir şart aramamıştır.Fransız Medeni Kanununda aranan
yaşayabilme kabiliyeti bizde aranmamıştır.Tıbben hayatının devam etmesi olanak
dışı bulunan çocuk doğduğunda kişilik kazanmış sayılacaktır.Ayrıca doğan
yaratığın insan şeklinde olması da gerekli değildir kabul edilene göre insanı
insan yapan bir insandan üremiş olmasıdır.
Her doğumun bir ay içinde nüfus memurluğuna bildirilmesi
gereklidir.Nüfus memuru bu doğumu nüfus siciline işler ve bir hüviyet cüzdanı
verir.
Çocuğun tam ve sağ olduğunu ispat yükü bunu iddia edenin
üstündedir.
II)Ceninin
Durumu:
Kişilik çocuğun tam ve sağ olarak doğması ile başlarsa
geriye etkili olarak hüküm ifade eder.Çocuk sağ olarak doğmak şartıyla rahme
düştüğü andan itibaren medeni haklardan yararlanır.Bu an ananın gebe kaldığı
andır.Kanun cenin tam ve sağ doğmuş olarak bir hak süjesi olarak
görmektedir.Özellikle cenin mirasçılık imkanı kanun tarafından
korunur.(MK.mad27/2 ).Cenini vasiyetname ve miras sözleşmesi ile iradi mirasçı
olarak atanması da mümkündür.Ayrıca ceninin sağ doğumdan önce uğradığı
zararların tazmini istemi hakkı da vardır.
II)Kişiliğin Sona Ermesi:
Prensip olarak kişilik ölümle sona erer.Ayrıca ölüsü
bulunmamakla beraber,hayatta olmadığı sanılan kimseler için çeşitli durumlara
göre özel kurallar konulmuştur.Bunlar ölüm karinesi ve gaiplik kararıdır.
1)Ölüm
Ölüm hayatın sona ermesidir.Bu andan itibaren kişilik de
sona erer bununla birlikte kişinin sahip olduğu şahıs varlığı hakları da sona
erer mal varlığı hakları ise mirasçılara intikal eder.Ölün anının ne zaman
olduğunu Medeni Kanun Tıp bilimine bırakmıştır.Tıp bu konuda iki yöntem kabul
etmektedir.
a)Biyolojik Ölüm:Eski öğreti tarafından kabul edilen bu
yöntemde genel olarak kalp atışlarının ve solunumun durması ile ölümün vuku
bulduğu kabul edilir.Fakat tıbbın gelişimi ile bu iki unsurun yapay olarak
sağlanabilmesi ile yeni bir yöntem ortaya çıkmıştır.Bu da beyinsel ölümdür.
b)Beyinsel Ölüm:Beyin hücrelerinin ölmemesi ile
müdahalelerle insanın kan dolaşımı ve
solunumu sağlanabilir.Fakat bu hücrelerin ölümüyle bugünkü tıp teknolojisi ile
insanı yaşatmak mümkün değildir.Bu da beyinsel ölümdür.Fakat ölüm anının kesin
olarak tespitinde sorunlar yaşanabilir.Bey,n hücreleri kalbin ve solunumun
durmasından sonra bir süre daha çalıştığı ifade edilir.Bu süre içinde hasta
kurtarılmaya çalışılıp başarıya ulaşmamışsa ölüm anı beyinin fonksiyonunu
yitirdiği an mı yoksa kalp ve solunumun durduğu an mı olduğu
tartışmalıdır.(kitaba göre kalp ve solunumun durduğu an)
2)Ölüme Bağlanan Hukuki Sonuçlar:
Ölüm ile kişilik sona erer.Bu andan itibaren hak
kazanılması ve borç altına girilmesi söz konusu olamaz.Şahsa bağlı haklar sona
ererken mal varlığı hakları mirasçılara intikal eder.Şahsa bağlı hakların son
bulması ile ölenin özel hayatına ve şerefine ilişkin koruma hakları gibi haklar
onun adına dava edilemez..Ancak daha önce ölen tarafından açılmış bir dava
mirasçılar tarafından takip edilebilir.
Ceset bir maddedir fakat hukuk alanında bir eşya olarak
telakki etmez.Kişi hayatta iken ölüme bağlı tasarrufla cesedini tıp bilimi için
yapılacak araştırmalara tahsis edebilir.Ölenin geride kalan yakınları da cesedi
karşılıksız olarak tıbbi amaçlara hizmet için tıp kurumlarına
bağışlayabilir.Aksine bir vasiyet yoksa kornea gibi ceset üzerinde herhangi bir
değişiklik yapmayan dokular alınabilir.Fakat ölü sağlığında ölümünden sonra
kendisinden organ veya doku alınmasına karşı olduğunu belitmişse organ veya
doku alınamaz.
Kaza veya doğal afet sonucu ölmüş bir kişinin yanında
kimseleri yoksa uzmanlar kurulu raporu ile vasiyet ve rıza aranmaksızın organ
veya doku nakli yapılabilir.Cesedi tespit ve teşhis edilen kişinin öldüğü en
geç on gün içinde nüfus memuruna bildirilir.
3)Ölüm Karinesi:
Bir kişinin öldüğü sonucuna ancak cesedinin bulunması ve
cesedin o kişiye ait olduğunun belirlenmesiyle varılır.Fakat kimi olaylarda
olayların içinde olanların ölümüne muhakkak nazariyle bakılır.Mesela bir uçağın
havada infilak etmesiyle yolcular uçakla beraber parçalanır ve cesetleri
bulunamaz.Bu gibi durumlar için M.K.mad 30 ölüm karinesi kabul etmektedir.Buna
göre cesedi bulunamayan bir kimse ölümüne muhakkak nazariyle bakılmayı icap
edecek ahval içinde kaybolmuş ise o kimse hakikaten ölmüş addolunur.Bu şekilde
kaydına ölü geçen şahıs düşük bir ihtimal da olsa hayatta ise M.K.mad63’de yer
alan hükme göre terekesini sebepsiz zenginleşmeye dayanarak geri alabilir ve
ölüm kaydını sildirebilir.
Eğere ölüm kaydı verilen kişi evli ise ve eşi bu kayıttan
sonra ikinci bir evlilik yapmış ise bu evliliğin akıbeti tartışmalıdır.Baskın
görüş evliliğin ölüm karinesine dayanan ölüm kaydı ile değil ölüm ile sona
erdiğinden hareketle ikinci evliliğin mutlak butlan nedeniyle geçersiz
olacağını ve bu durumun savcı dahil her ilgili tarafından ileri
sürülebileceğini savunmaktadır.
4)Gaiplik Kararı:
Bir kimse ölümüne mutlak nazariyle bakılacak durumda
olmamakla beraber ölüm tehlikesi içinde kaybolmuşsa veya kendisinden uzun
zamandır haber alınamıyorsa ve böyle bir kimsenin ölmüş olması ihtimali
kuvvetli ise kanun o şahsın gaipliğine karar verilmesi ve böylece kişiliğin
sona ermesine bağlanan sonuçların aynen olmasa bile uygulanması imkanını kabul
etmiştir.(M.K mad31)
aa-Gaiplik
kararı isteyebilmek için gerekli şartlar:
aaa)Ortadan kaybolma kişinin yaşadığı çevreden kaybolarak
hayatta olup olmadığının kesin olarak belirlenememesini ifade eder.M.K. iki
şekilde gaiplik kararı istenebileceğini kabul eder.Ölüm tehlikesi içinde
kaybolma ve çoktan beri kendisinden haber alınamama.
Ölüm tehlikesi kişinin muhakkak surette ölü olduğu anlamına
gelemez zira ölüm muhakkak surette ise gaiplik kararına değil ölüm karinesine
dayanılması söz konusu olur.Çoktan beri haber alınamama konusunda da gelecek
haberin mutlaka kaybolanın gönderdiği bir haber olması gerekmez.Başkasından
gelen haberlerde kaybolanın gaip olmadığını belirten haberler varsa söz konusu
şahsın gaip olmadığını gösterir.
bbb)Kaybolan kimsenin ölümü pek muhtemel olmalıdır.
Her ölüm tehlikesi içinde kaybolan için gaiplik kararı
istenemez.Soyut olaydaki şartlar kaybolan kişinin ölümünü kuvvetli bir ihtimal
dahilinde göstermeli,kaybolanın hala hayatta olduğunda şüpheler uyandırmalıdır.
Ölüm tehlikesi ortaya çıkmış bir olay şeklinde cereyan
edebileceği gibi soyut olarak bir durumun niteliğinden de
anlaşılabilir.Kaybolan kişinin bindiği geminin açık denizde fırtınada batması
birinci yırtıcı hayvanların yaşadığı ıssız bir ormanda seyahat etmesi ikinci
olaya örnek olabilir.
ccc)Belirli süreler geçmiş olmalıdır:
Ölüm tehlikesi içinde kaybolma halinde gaiplik kararı
istenebilmesi için tehlike anından itibaren bir yıl geçmesi gereklidir.Tehlike
anı bir anda ise bu anın bitiminden itibaren bir yıl hesaplanır fakat bu
tehlike anı bir süre devam ediyorsa mesela ıssız ormandaki seyahat 2 sene
sürüyorsa bu sürenin bitiminden itibaren 1 yıl sonra gaiplik kararı
istenebilir.Uzun süredir haber alınamama durumunda gaiplik kararı istenebilmesi
için son alınan haberden itibaren 5 yıl geçmesi gerekmektedir.Son haber
kaybolanın kesin olarak sağ olduğunu belirten haberdir.
bb-Gaiplik
kararı istemeye yetkili olanlar:
M.K.31’e göre bu kimseler hakları ölüme muallak
kimselerdir.Kaybolan kimsenin öldüğü tespit edilince bu ölüm dolayısıyla
çeşitli haklar kazanacak olanlar veya haklarını ileri sürecek olan kimseler
ölüme muallak kimselerdir.Bunların başında mirasçılar ve lehine vasiyet yapılan
kişilerdir.M.K.mad 530’a göre hazineye de gaiplik kararı aldırmak için yetki
tanımıştır.Alacaklıların ve eğer gaip kişi vesayet altında ise vasinin gaiplik
kararı aldırıp aldıramayacakları tartışmalıdır.
cc-Gaiplik
kararı vermeye yetkili ve görevli mahkeme:
M.K.mad 31 de düzenlenmiştir.Gaibin Türkiye’deki ikametgahı
mahkemesidir.Yoksa nüfus sicilinde kayıtlı olduğu o da yoksa babasının kayıtlı
olduğu mahkemedir.Bunlar da yoksa Milletlerarası özel hukuka göre
Ankara,İstanbul yada İzmir mahkemelerinden birinde yapılır.Görevli mahkeme
asliye hukuk mahkemesidir.
dd-Mahkemece
uygulanacak usûl:
Kendisine başvurulan hakim gaip hakkında bilgisi olan
kişileri yapacağı ilan ile mahkemeye davet eder.Aynı zamanda bu ilan kaybolan
kişiye de eğer belirtilen sürede mahkemeye başvurmazsa kendisi hakkında gaiplik
kararı çıkacağını bildirir.Gaiplik kararı talebi nizasız kaza olarak
görülür.Bekleme süreci içinde gaip ortaya çıkarsa veya öldüğü tarih ortaya
çıkarsa gaiplik talebi düşer.Gaiplik kararı verilmesinden sonra gaip ortaya
çıkarsa bu kararın bir hükmü kalmaz.
ee-Gaiplik
kararı ve sonuçları:
Yapılan ilan süresi içinde gaibin hayatta olduğu veya ölmüş
olduğu hususunda bilgi veren çıkmazsa hakim gaiplik kararı verir.Gaiplik kararı
nüfus idaresine bildirilir ve sicile gaiplik kararı düşülür.Böylece gaibin
kişiliği sona erer.Normal olarak bir kişinin öldüğü iddia ediliyorsa,iddia
sahibi bunu ispat etmekle yükümlüdür.Gaiplik kararı kişinin öldüğüne dair bir
karine teşkil eder.Ancak ortada ispat edilmiş kesin bir ölüm söz konusu
olmadığından hukuki sonuçlar gaibin ortaya çıkabileceği veya öldüğü tarihin
saptanabileceği göz önünde tutularak düzenlenmiştir.Gaiplik kararı geriye
etkili olarak hüküm ifade eder.Böylece kaybolan kişi ölüm tehlikesi yahut son
haber gününden itibaren gaip olmuş sayılır ve hukuki sonuçlar bu andan itibaren
doğar.
aaa)Miras hukuku açısından sonuçlar:
Gaiplik kararı verilmesi ile gaibin şahsa bağlı hakları
sona erer,malvarlığı hakları ise ölüm tehlikesi veya son haber tarihinden
itibaren gaibin mirasçısı durumunda bulunanlara o anda kendiliğinden intikal
etmiş sayılır.
Kanun mirasçıları ve mirastan yararlanan diğer kimselerin
mirastan alacakları malları gerektiğinde ortaya çıkan gaibe veya ölüm tarihi
belli olduğu ve buna göre mirastaki hak sahibi değiştiği takdirde tercih
edilecek olan bu kimselere iade edeceklerine dair bir teminat göstermelerini
aramıştır.Ancak teminat belirli sürelerle sınırlanmıştır ve gaiplik hükmü ölüm
tehlikesi içinde gaip olmaktan ileri gelmişse 5 yıl,çoktan beri haber
alınamamaya dayanıyorsa 15 yıl ve her halde gaibin 100 yaşına varacağı süre
içinde gösterilir.Bu 5 yılın başlangıcı ,mirasa el konulduğu gün ve 15 yılın
başlangıcı alınan son haber tarihidir.
Gaibe bir miras düşmüşse,mirasçılar gaip yokmuş gibi kabul
edilerek belirlenir;düşen miras payı bu mirasçılara teminat karşılığı tevdi
olunur.
bbb)M.K. 94’e göre gaibin eşi gaiplik kararı alındıktan
sonra evliliğin feshi davası açamaz
ancak gaiplik kararı nüfusa tescil olunmuş ise nüfus idaresine başvurarak
evliliğin feshinin de tescilini talep edebilir.
Evliliğin feshi kararı ile veya gaiplik kararının
tescilinden sonra evliliğin feshinin tescili ile evlilik birliği sona ermiş
olur.Sonradan gaip çıkagelirse evlilik birliğini devam ettirmek istiyorlarsa
yeniden evlenmeleri gerekir.Evliliğin feshinden sonra gaibin eşi evlenmişse,bu
evliliği gaip dönse bile geçerli olarak devam eder;gaibin ortaya çıkması
geçersizlik sebebi teşkil etmez.
Evliliğin feshi istenmemişse evlilik birliği devam
eder.Buna rağmen eşi gaibe mirasçı olmaktadır.Gaip ortaya çıkarsa yeni bir
işleme gerek olmadan eşler evli olarak yaşamaya devam ederler.
Evlilik devam ederken gaibin eşi bir çocuk doğurursa bu
çocuk kanunen baba olarak gaibe bağlanmış olmaktadır.Gaiplik kararının hatta
evliliğin feshi kararının çocuğun nesep durumuna doğrudan doğruya etki yapıp yapmayacağı
kanunda düzenlenmediği için tartışmalıdır.
ff-Gaiplik kararının hükümsüzleşmesi:
Gaip ortaya çıkarsa veya hayatta olduğu anlaşılırsa
,gaiplik kararı hükümsüz hale gelir.Bu hususun tespitini,hakkında gaiplik
kararı bulunan kimse veya herhangi bir ilgili,mahkemeden isteyebilir.Gaiplik
kararının hükümsüzleşmesi ile kararın sonuçları ortadan kalkar.Mirasa el koymuş
olanlar malları geri vermekle yükümlü olurlar.
Gaibin ölümünün kesinleşmesi ile gaiplik kararı
hükümsüzleşir.
b)Özel olarak:
Hayatta olup olmadığı bilinmeyen bir kimseye bir miras
düşerse onun miras payı mahkeme tarafından resmen idare ettirilir.Esasen böyle
bir kimsenin genel olarak malları için bir kayyım tayin edilmek gerekir.
Hayatta olup olmadığı böyle bir kimsenin malları veya miras
payı on yıldır mahkeme tarafından idare ediliyorsa veya böyle bir idare süresi
on yılı bulmamakla beraber gaip 100 yaşına gelmişse genel olarak gaiplik kararı
verilmesi için gerekli şartlar aranmaksızın böyle bir kimsenin gaipliğine
Hazinenin talebi üzerine karar verilebilir.Bu talep hakkı yalnız Hazineye
aittir. Talep üzerine mahkeme gerekli ilanı yapar;ilan süresi içinde gaip
ortaya çıkarsa veya ölümü kesinleşirse sorun kalmaz.Herhangi bir bilgi
alınmazsa ve gaibin mirasında hak sahibi olanlar da ortaya çıkmazsa gaibin
malları hazineye intikal eder.Hazinenin teminat vermesi söz konusu olmaz.Fakat
gaip sonradan ortaya çıkarsa veya asıl hak sahipleri belli olursa hazine el
koyduğu malları onlara vermekle yükümlüdür.
III)Sağlığın ve Ölümün İspatı
1)Genel Kural:
Bir kimsenin bir hak kazanması veya hakkını kullanması
diğer bir şahsın hayatta olmasına veya ölmüş olmasına bağlı ise o kimse
iddiasını ispat zorundadır.
2)İspat Kuralları:
a)M.K.mad 29’a göre doğum ve ölüm nüfus sicilindeki
kayıtlarla ispat olunur.Binaenaleyh nüfus kaydına dayanan kimse başka bir şey
ispat etmekle yükümlü değildir.Nüfus kaydının doğru olmadığı iddiasından olan
taraf iddiasını ispatla yükümlüdür.
b)Nüfus kaydı yoksa bir kimsenin varlığını iddia eden bunu
kanıtlamakla yükümlüdür.Bir kimsenin varlığı sabit ise artık onun ölmediğini
ispat,varlığını iddia edene değil öldüğünü ispat bunu iddia edene düşer.
c)Hangisinin evvel veya sonra öldüğünü tayin mümkün
olmaksızın ölenler aynı anda ölmüş sayılır.Buna birlikte ölüm karinesi adı
verilir.Birlikte ölmüş sayılanlar birbirlerine mirasçı olamazlar.
d)Ölüm karinesine dayanarak nüfus siciline ölüm kaydı
düşürülmüşse,artık ölümü iddia eden bu kaydı öne sürer,başka bir şeyi ispat
zorunda değildir.Fakat nüfus siciline işlenmiş olmasa dahi bir şahıs hakkında
ölüm karinesine dayanan k,imse karine için aranan şartları,yani ölüme muhakkak
nazariyle bakılmayı gerektiren olay içinde kaybolmayı ispat ederse sözü geçen
şahsın öldüğünü ispat etmiş gibi ölümün sonuçlarına dayandırabilir.Karineyi
çürütmek karşı tarafa düşer.
$2-Hak Ehliyeti:
I)Anlamı:Hak ehliyeti
kişinin hak ve borçlara sahip olabilme ehliyetidir. Hak ehliyeti kişiye tanınan
bir hak olmayıp hak sahibi olabilmenin bir şartıdır.Hak ehliyeti kişinin
iradesinden ve davranışlarından bağımsız olarak kişi olma vasfı ile kazanmış
olduğu bir ehliyettir.
II)Hak ehliyetinin Temel İlkeleri:
M.K.’nın 8. maddesi bütün insanların aynı hak ehliyetine
sahip olduklarını ifade eder.Anlatılmak istenen her doğan insanın ,insan
olarak,genel bir şekilde hak ehliyetine sahip olacağıdır.Buna “genellik ilkesi”
adı verilir.Belirli imtiyazlı haklar kurularak bunların belirli kişilerce
kazanılmasını sağlayacak tarzda hak ehliyeti açısından bir çeşitlemeye gitmek
bu hükümle yasaklanmıştır;arzu edilen kişiler arası bir fırsat eşitliği
yaratmaktır.Bu ilke eşitlik ilkesi olarak ifade edilir.
III)Hak Ehliyetinin Sınırlandığı Haller:
Hak ehliyetini sınırlayan hükümler başlıca şu sebeplere
dayanır:
1-Yaş:M.K.’daki bazı hükümler bazı haklara ehil olmayı
belirli yaşlara ulaşmaya bağlı tutmuştur.Bunlar yararlanması kullanma ile
mümkün olan temsilci tarafından kullanılamayan ve şahsa sıkı sıkıya bağlı olan
haklarıdır.
·
Evlenmeye
ehliyet.M.K. 88’e göre erkeklerde 17(istisnaen 15) kadınlarda 15 yaşın
(istisnaen 14) ikmali ile kazanılmaktadır.
·
Vasiyetname yapma
ehliyeti.15 yaşını doldurmayla kazanılır.
·
Miras sözleşmesi
yapabilme için reşit olmak gerekir.
·
Evlat edinme
hakkına 35 yaşını doldurunca sahip olunur.
·
Dinini serbestçe
tayin edebilmek için reşit olmak gerekir.
·
Vasilik için rüşt
gerekir.
·
Vakıf kurma,kefil
olma ve bağışlama gibi işlemler için reşit olmak gerekir.
·
Derneğe üye olmak
için 18 yaşını doldurmuş olmak gerekir.
2-Cinsiyet:
a)Biyolojik
sebeplerle:Cinsiyette hak sahibi olmakta bazı farklılıklara yol açmaktadır.
·
Evlenme hakkına
sahip olma yaşı erkekler ve kadınlar için farklıdır.
·
Nesep
karışıklılığı yaratmamak için kadının önceki evliliğinin herhangi bir sebeple
sona ermesinden 300 gün geçmeden yeniden evlenmesi yasaktır.
·
Erkeklerin
vasiliği kabul mükellefiyeti varken böyle bir şey kadınlarda mecburi değildir.
b)Ekonomik Sebeplerle:Miras kalan tarımsal
taşınmazların tahsisi hususunda da erkek evlatlar tercih edilmiştir.
c)Evlilik birliğini korumak amacıyla:Evlilik birliği
içinde de mutlak bir eşitlik öngörülmemiş ve kocaya bazı farklı hakla
tanınmıştır.Örnek olarak aile reisi kocadır.
d)Evli kadını korumak amacıyla:Evli kadının mali
çıkarlarını korumak amacıyla karı koca arasında yapılan ve evli kadının kişisel
mallarına ya da mal ortaklığına tabi mallara ilişkin hukuki işlemlerin
geçerliliği sulh hakiminin onayına bağlıdır.
e)Diğer nedenlerle:
·
Nesebin reddi
sadece kocaya tanınmış bir hak olup anaya böyle bir hak tanınmamıştır.
·
Evlilik dışı
doğan çocuğu tanıma hakkı sadece babaya ve bazı durumlarda büyük babaya tanınmışken
babanın annesine böyle bir hak tanınmamıştır.
3-Yabancılık:
Yabancılık da bazı haklara sahip olmada farklılık
yaratır.Yabancıların taşınmaz mülkiyeti kazanmaları özel bazı kayıt ve şartlara
bağlıdır.Yabancı uyruklular köylerde arazi ve emlak sahibi olamazlar.Bir köye
bağlı olmayan çiftliklere ve köy sınırları dışında kalan arazinin otuz
hektardan çoğuna ancak hükümetin izniyle sahip olabilirler.Genel olarak da
karşılıklılık şartı aranmaktadır.
4-Nesep:
Nesep durumu da bazı farklılıklar getirmektedir.Evlilik
içinde doğan çocuklar doğumda babalarına nesep bağıyla bağlanırken evlilik
dışında doğan çocuklarla babaları arasında evlilik dışı nesep bağı tanıma veya
mahkeme kararı ile kurulur.
5-Temyiz kudretine sahip bulunmayanların durumu:
Temyiz kudreti bulunmayanlar şahsen kullanılması gereken
haklardan yararlanamadıkları için bu haklara sahip olma ehliyetinin kısıtlanmış
olduğu düşünülebilir.Ancak temyiz kudreti bulunmayanın şahsa bağlı hakları
kullanamamasının amaca ters düştüğü hak sahibinin aleyhine olduğu hallerde
temyiz kudretine sahip olmayan kişilerin bu hakların kanuni temsilci tarafından
kullanılabilmesi doktrinde kabul edilir.
6-Akıl Hastalığı:Akil hastaları temyiz kudretine sahip
olsalar bile evlenemezler.Akıl hastası olan kişinin velayet ve vesayet hakkı
kaldırılır.
7-Kötü şöhret ve mahkumiyet:Kötü şöhret sahibi olanlar vasi
atanamazlar.Bir cezaya mahkum olup da medeni haklardan mahrum edilen mahkum
resmi vasiyetname düzenlemede tanıklık yapamaz.Hakim 5 yıldan daha fazla hapis
cezasına çarptırılmış olan kimsenin ceza müddeti içerisinde velayet ve koca
sıfatı ile sahip olduğu haklardan yoksun bırakılmasına karar verebilir.
8-Yabancı Hukukun Uygulanması:
Yabancılık unsurunu taşıyan uyuşmazlıklarda
Milletlerarası Özel hukuk gereğince uygulanması gereken yabancı hukukta hak
ehliyeti ile ilgili kurallar Türk hukukundaki kurallardan farklı
olabilir.Böylece yabancı hukukun uygulanması da kişiler arasında farklılık
yaratabilir.
$3-Fiil Ehliyeti:
I)Kavram:
Fiil ehliyeti bir kimsenin iradi davranışla hukuki bir
sonuç meydana getirebilmesini ifade eder.Bu sonuç davranışta bulunanın arzu
ettiği ya da etmediği bir sonuç olabilir.Bu sonuç fiili yapanın hak iktisabı
olabileceği gibi borç altına girebilmesi şeklinde de olur.Bu sebeple fiil
ehliyeti kendi fiili ile hak kazanabilme ve yüküm altına girebilme ehliyeti
olarak da tanımlanabilir.Şüphesiz ki bu haklarda ve borçlarda değişiklik
yapabilmeyi,bunları devredebilmeyi veya sona erdirmeyi de kapsar.
Hak ehliyeti belirtildiği üzere bütün insanların genel ve
eşit olarak hak ve borçlara sahip olabilme yeteneğini ifade eder.Kendi fiili
ile hak kazanamayacak veya borç altına giremeyecek durumda olanlar kural olarak
kanuni temsilcileri aracılığıyla veya bir takım olaylar sonucu hak
kazanabilirler,borç altına girebilirler.Hak ehliyeti bu anlamda hak ve
yükümlerin insana aidiyetini sağlar.Fiil ehliyeti ise insanın yaptığı fiilin
hukuki sonucunun kendisine isnad edilebilmesini ifade eder.Fiil ehliyeti ancak
bir fiil olduğu zaman aranır.Her insan doğumundan itibaren hak ehliyetine
sahiptir.;buna karşılık kişinin hukuki fiillerine hukuki sonuç bağlanması kanun
koyucu tarafından belirli şartlara bağlı tutulmuştur.
Fiil ehliyetini düzenleyen kurallar emredici olduğundan
aksi kararlaştırılamaz.
II)Fiil Ehliyetinin Çeşitli görünümleri:
1)Hukuka uygun fiillerde fiil ehliyeti:
Hukuka uygun fiillerin içinde en önemli kısmı hukuki
işlemler teşkil eder.Fiil ehliyetinin hukuki işlem yapabilme tarzındaki
görünümüne işlem ehliyeti denir.
Hukuki işlem ehliyeti borçlandırıcı işlem yapabilme
ehliyetini kapsadığı gibi tasarruf işlemi yapabilme ehliyetini de kapsar.
Tasarruf ehliyeti bir kimsenin fiil ehliyetinin bir görünüş
şeklidir;halbuki tasarruf yetkisi belirli bir hakka doğrudan doğruya etki
yapabilme kudretidir.
Hukuka uygun fiiller sadece hukuki işlemler değildir.Hukuki
işlem dışında hukuki işlem benzeri fiiller ve kendine hukuki sonuç bağlanmış
fiili davranışlar da hukuka uygun davranışlardır.Hukuki işlem benzeri fiillerde
hukuki sonucun doğması irade beyanına bağlı olmakla birlikte iradenin o sonuca
yönelmesi gerekli değildir.
2-Hukuka Aykırı Fiiller Açısından Fiil Ehliyeti:
Hukuka aykırı fiillerde ya genel davranış kurallarına
aykırı fiillerdir ve de haksız fiil adını alırlar ya da bir borca aykırılık
tarzında ortaya çıkarlar.Bir kimsenin bu tarz fiillerin sonucuna katlanması o
kimsenin fiili ile verdiği zararı tazmin etme sorumluluğu olarak ifade
edilir.Fiil ehliyetinin bu görünüm tarzına sorumluluk ehliyeti denir.
III)Tam fiil Ehliyeti için gerekli şartlar:
M.K.10’ a göre fiil ehliyeti için 2 şart gerekir.Fakat
14.madde göz önüne alınırsa tam fiil ehliyeti için mahcur olmamak gerektiği ve
bunun fiil ehliyetinin olumsuz şartı olduğu anlaşılır.Böylece tam fiil ehliyeti
için 3 şart gerekir.Bunlar:
a)Mümeyyiz olmak
b)Reşit olmak
c)Mahcur olmamak
A)Temyiz Kudreti:M.K.13’e
göre yaş küçüklüğü sebebiyle yahut akıl hastalığı veya akıl zayıflığı veya
sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden birisiyle makul surette hareket etme
iktidarından mahrum olmayan her şahıs M.K.’ca mümeyyizdir.
Temyiz kudretinin anlamı makul surette hareket
edebilmektir.Makul surette davranma bir yandan davranışın saiklerini ve
sonuçlarını doğru olarak kavramayı diğer yandan böyle doğru bir kavrayışa uygun
davranmayı kapsar.
Temyiz kudretinin ölçüleri:Temyiz kudreti akli faaliyetle
bir durumu doğru olarak değerlendirebilme iktidarını gerekli kılar.Bu ise hiç
şüphesiz kişinin bilinçli olmasını ifade eder.Kişi dış dünyanın gerçeklerini
kavrayarak belirli bir durumda yapabileceği çeşitli davranışların sonuçlarını
görebilecek şekilde akli faaliyette bulunamıyorsa makul surette hareket ettiği
söylenemez.
Kişi bir karara varırken türlü saiklerin etkisindedir.Makul
surette hareketin varlığını kabul için yapılan davranışın saiklerinin
bilincinde olmak gerekir.
Makul surette hareket iktidarının varlığı için bilinçli bir
irade teşekkülü ve kendi iradesine uygun davranabilme yeteneği de
aranacaktır.Bu irade teşekkülünden maksat kişinin dışa aksedecek bir karar
varmasıdır.Temyiz kudreti varlığı için sadece bu iradenin teşekkülü yetmez
teşekkül eden iradeye uygun davranma iktidarı da aranır.Bunun için kişinin
yabancı etkilere normal olarak karşı koyabilme yeteneği de aranır.İrade
teşekkülü açısından karar verecek durumda olan kişi özellikle önemli ve karışık
işlerde çoğu zaman gerekli bütün bilgilere sahip olmayabilir.Bu halde bunun
noksanlığı temyiz kudretinin yokluğu anlamına gelmez.Kişi karar verebilmesi
için ek bilgiler gerektiğini idrak edebiliyor bunu böylece
değerlendirebiliyorsa temyiz kudretinin varlığı kabul edilir.
Makul surette davranmayı engelleyen sebepler ise:
a)Yaş küçüklüğü:İnsanlarda küçük yaşlarda makul surette
davranabilme iktidarının bulunmaması şuur ve idrakin yavaş yavaş gelişmesi
biyolojik bir unsurdur.Uygulamada olaydan olaya belirli bir davranışa ilişkin
olarak kişinin temyiz kudreti saptanmalıdır.Temyiz kudreti nispi bir kavram
olup her davranışın niteliği ve önemi ile çocuğun gelişme derecesine göre
takdir etmek gerekir.
b)Akıl Hastalığı:Akıl hastalığı makul surette hareket
edebilme yeteneğini kaldırıyorsa temyiz kudretinin bulunmadığı kabul
edilir.Akıl hastalıklarında her olayda temyiz kudretinin olup olmadığı
saptanmalıdır.Sadece evlenmede temyiz kudretine bakılmadan geçersiz sayılır.
c)Akıl zayıflığı:Akıl zayıflığı akli melekelerin yeterince
gelişmemiş veya sonrada zayıflamış olmasını ifade eder.Akıl zayıflığı da ancak
makul surette davranabilme yeteneğini kaldırıyorsa temyiz kudretinin yokluğu
kabul edilir.Bu da her olayda incelenmesi gerekir.
d)Sarhoşluk:Sarhoşluk alkollü içkinin zihin ve irade melekelerini
etkilemesi geçici olarak kişinin bilincinde karışıklık meydana getirmesidir.Bu
durum kişinin makul surette davranabilme yetisini kaldırıyorsa temyiz kudreti
kişide yoktur.
Temyiz kudretinin nisbîliği:Genel olarak kabul edildiğine
göre temyiz kudreti genel olarak nispi bir kavramdır.Bundan maksat temyiz
kudretinin belirli bir kişi açısından genel olarak değil fakat belirli bir
davranışa ilişkin olarak saptanabileceğidir.Bir kişi kolayca kavranabilecek bir
davranışı hakkında temyiz kudretine sahip olarak telakki edilebilirken aynı
kişi daha zor ve karışık bir ticaret işinde temyiz kudretine haiz olarak
görülmeyebilir.Böylece ihtilaf konusu olan her davranış hakkında temyiz
kudretinin varlığı veya yokluğu saptanmalıdır.Hakim bu konuda takdir hakkına
sahiptir.Burada gözden uzak tutulmaması gereken bir husus temyiz kudretinin
bulunup bulunmamasına karar vermenin o kişinin yaptığı somut davranışın makul
olup olmaması ile ilgili olmayıp o kişinin o davranış için makul hareket etme
yeteneğine sahip olup olmadığıdır.
Kural olarak davranışta bulunulduğu an için temyiz
kudretinin varlığı aranır.
İspat Yükü:Hukuki fiili icra edenin karine olarak temyiz
kudretine sahip olduğu kabul edilir.Böyle olunca temyiz kudretinden yoksunluk
ispat edilmesi gereken bir istisna teşkil eder.Böylece kural olarak temyiz
kudretinin varlığı karine olarak kabul edildiği için bunun ispatına gerek
yoktur;temyiz kudretinin yokluğunu iddia edenin ispat etmesi gerekir. Denebilir
ki temyiz kudretini engelleyen bir sebebin varlığını yani yaş küçüklüğü akıl
hastalığı akıl zayıflığı ve sarhoşluk gibi sebeplerin varlığını bunu iddia
edenin ispatlaması gerekir.İstisnaen olayda temyiz kudretinin bulunduğunu ispat
bu istisnai durumu iddia edene düşer.Bu
hale akıl hastalığı ve yaş küçüklüğünde rastlanır.
B)Reşit olmak:Reşit
kanunun öngördüğü rüşt yaşına erişmiş ya da kanunun öngördüğü başka bir yolla
reşit durumuna getirilmiş kimselerdir.Reşit olmanın normal yolu rüşt yaşına
erişmektir.Bunun yanında kanun evlenme veya mahkeme kararı ile reşit olma
imkanı da vermiştir.
1-Normal Rüşt:M.K.11’e göre rüşt 18 yaşın ikmali ile
başlar.Gerekli yaşı doldurmadan önce küçük olarak vasıflandırılan kişi rüşt
aşına erişmekle kendiliğinden herhangi başka bir işleme gerek kalmadan reşit
olur.
2-Evlenme sonucu reşit olma:M.K11 2.fıkraya göre evlenme
kişiyi reşit kılar.Evlenme yaşı rüşt yaşının altındadır.(erkek 17,kadın
15)kanuni temsilcinin rızası alınarak evlenilebilir.Rüşt evlendirme memuru
önünde evlenme merasimi tamamlanmakla kazanılır.Evlenmenin geçerli olmaması
rüştün kazanılmasına engel olmaz.
3-Kazai Rüşt:M.K.12’ye göre bazı şartlarla 18 yaş dolmadan
bir küçüğün mahkeme kararı ile reşit kılınması kabul edilmiştir.
a)Aranan Şartlar:
aa)15 yaşını
tamamlamış olması:Bir küçüğün reşit kılınması için 15 yaşını tamamlamış olması
gerekir.
bb)Küçüğün
rızasının alınmış olması gerekir:Reşit olmayı isteyen küçük artık kanunun fiil
ehliyetsizliğini koruyan hükümlerinden yararlanamayacaktır.Ayrıca ana babasının
bakım gözetim gibi görevlerinden de yararlanması son bulacaktır.
cc)Küçük
velayet altında ise ana babasının muvaffakiyetinin alınmış olması: Küçük bu
muvaffakiyet olmadan rüştü kazanamaz.
dd)Küçük
vesayet altında ise vasinin dinlenmiş olması:Küçük vesayet altında ise vasi
dinlenir.Vasinin muvaffakiyeti aranmaz;sadece görüş sorulur.Vasi dinlenmeden
rüşt kararı verilmiş olsa daki görüşünün alınmamış olması mahkeme kararını
değiştirmez.
ee)Rüşt
kararının küçüğün menfaatine uygun olması:Hükümde hakimin takdir yetkisini
hangi çerçevede kullanacağı belirli olmasa bile doktrinde hakimin takdir
yetkisini kullanırken çocuğun küçüklükten kurtarılırken onun yarının
gözetilmesi esas kılınmıştır.
b)Karar ve etkisi:Kazai rüşte karar verme bir nizasız kaza
işlemidir.Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.Kararla birlikte küçük
rüştün tüm hukuki sonuçlarından yararlanır.Velayet ve vesayet son bulur.
C)Kısıtlı Olmamak:
Reşit bir kimsenin kısıtlanması onun hacrine karar
verilmesi ile olur.M.K.mad355-358 hacir sebeplerini düzenlemiştir.
1-Hacir sebepleri:Hacir kararı kişisel özgürlükler için
ağır sonuçlar doğurabilecek bir karar olduğundan ancak kanunda sınırlı sayılan
sebeplerin varlığı sonucu olabilir.Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı;israf
ayyaşlık suihal suiidare hapis mecburi hacir sebebi iken;ihtiyarlık maluliyet veya
tecrübesizlik ilgilinin arzusuna bağlı hacir sebepleridir.
a)Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı:
Akıl hastası veya aklı zayıf olan şahsın işlerini görmekten
aciz olması veya daimi yardıma ve bakıma ihtiyacı bulunması veya başkasının
emniyetini tehdit etmesi gerekir.Akıl hastalığı veya akıl zayıflığının hacir
kararı alınmasına sebebiyet vermesi için süreklilik arz etmesi gerekir.
b)İsraf,ayyaşlık,suihal,suiidare:İsraf gelir tarzına uygun
düşmeyecek tarzda düşüncesizce tüketimde bulunma eğilimini;ayyaşlık içki
düşkünlüğünün iptila haline gelmesini;suihal ahlaka aykırı bir yaşayız
tarzını;suiidare bir kimsenin bilgisizliği veya aczi yüzünden iktisadi
varlığını tehlikeye düşürecek şekilde davranmasını ifade eder.Bu hallerin de
hacir sebebi olması ,o kimsenin kendisini veya ailesini zarurette bırakması
yahut daimi yardım ve bakımı gerektirmesi veya başkasının emniyetini tehdit
etmeye bağlıdır.
c)Bir sene veya daha fazla hapis cezasına çarptırılmak:Bu
halde hükmü icraya memur daire mahkumun cezasını görmeye başladığı sulh
mahkemesine haber vermekle yükümlüdür.Sulh mahkemesi de bunun üstüne hacir
kararı verecektir.
d)İlgilinin talebi:İhtiyarlığı maluliyeti veya
tecrübesizliği sebebiyle işlerini gereği gibi görmekten aciz olan bir kimse
kendi talebi üzerine hacredilir.Burada ilgilinin talebi yapmak için temyiz
kudretine sahip olması gereklidir.İsteğe bağlı hacir kararı verirken şartların
olup olmadığı diğer sebeplerle verilen hacir kararına göre daha az sıkı
değerlendirilir.Kişinin işlerini yürütemediğine ilişkin bir kanı doğuracak
ispatı yeterli olacaktır.
2-Hacrin Etkisi:Hacir kararı ilgili kişi için yeni bir
hukuki statü yaratan bir işlemdir.Geniş olarak hacir rüştün ortadan kalkması ve
fiil ehliyetinin yetkili makam tarafından geri alınması olarak tanımlanabilir.Diğer
bir yönüyle de ilgilinin 3.bir şahsın koruması altına alınması sonucu doğurur.
3-Müşavir tayini:Hacirden farklı olarak müşavir tayini bir
kimsenin ehliyetini genel olarak kısıtlamaz ancak bazı işlerde müşavirin reyini
alma mecburiyetini yükler;yani ehliyete bu konularda tahdit koymuş olur.İki
çeşit müşavirlik var oy müşavirliği ve idare müşavirliği (kitap sayfa 56)
IV)Tam ehliyet şartlarındaki eksikliklerin etkisi:
1-Temyiz kudretinin bulunmaması:Bir kimsenin temyiz
kudretinin bulunmaması o kişiyi tam ehliyetsiz kılar.İleri derecede olmayan
akıl hastası kişilerin bu konuda veya devrede temyiz kudretine sahip,diğer bir
konuda veya devrede ise gayrı mümeyyiz sayılmaları mümkündür.
2-Reşit olmayanlar:Reşit olmayanlara küçük denilir.Bunların
kanuni temsilcileri vardır.Kanuni temsilciler esas olarak velayeti haiz ana
babadır.Kanuni temsilci küçüğü temsil etme yetkisine sahiptir.Fakat kanuni
temsilci “küçüğün mallarını bağışlayamayacağı veya vakfedemeyeceği gibi onun
hesabına kefalet de yapamaz.Keza kanuni temsilci mümeyyiz küçüğün şahsen
kullanılacak haklarını da kullanamaz..Bunların sınırlı ehliyetsiz oldukları
ifade edilir.
3-Mahcurlar:Bunlar reşit olmalarına rağmen hacredildikleri
için küçük statüsüne yakın bir konumdadırlar.Ya velayet ya vesayet altına konmuşturlar.Veli
veya vasi mahcurun kanuni temsilcileridir.Mahcur temyiz kudretine sahip
olmadığı takdirde tam ehliyetsizdir.Mümeyyiz mahcurlar ise mümeyyiz küçükler
gibi sınırlı ehliyetlidirler.
4-Kendisine müşavir tayin edilenler:Kendilerine müşavir tayin
edilenlerin durumu mümeyyiz mahcurların durumuna benzemekle beraber iki açıdan
farklıdırlar.Birincisi mümeyyiz mahcurların fiil ehliyetini kaybetmelerine
rağmen kendisine müşavir tayin edilenler bu fiil ehliyetlerini korumaktadır.Oy
müşavirliğinde kendisine müşavir tayin edilen kişi işlemleri bizzat yapmalı
fakat ayrıca müşavirin oyunu
almalıdır.İdare müşavirliğinde ise müşavir malvarlığını idare hususunda
kanuni bir temsil yetkisini haizdir.Kendisine müşavir tayin edilen bir kişi
mallarının gelirinde istediği gibi tasarruf edebilir.
Ayrılan ikinci nokta ise kısıtlanma ile birlikte şahsi
yardım ile ilgili bazı önlemlerde alınırken müşavir tayininde bu tip önlemlerin
daha dar olmasıdır.Sonuç olarak kendisine müşavir tayin edilen kimseler aslında
fiil ehliyetine sahiptirler,fakat kanunda belirlenmiş olan bazı hallerde fiil
ehliyetleri sınırlandırılmıştır.Bu yüzden bunlara sınırlı ehliyetli
denmektedir.
V)Ehliyet açısından kişilerin sınırlandırılması:
a)Tam ehliyetliler:Mümeyyiz
ve reşit olup da mahcur olmayan kişilerdir.Bunların fiil ehliyetleri
tamdır.Kendi fiilleri ile hak kazanabilir ve borç altına girebilirler.Tam
ehliyetliler verdikleri her zarardan mesuldür.
b)Tam ehliyetsizler:
1-Genel olarak:Gayrimümeyyizler tam ehliyetsizler grubuna
girer.Böylece prensip olarak temyiz kudreti bulunmayan kişilerin fiilleri ve
özellikle yaptıkları hukuki işlemleri geçersiz
olduğu gibi temyiz kudretine sahip bulunmayanlar haksız fiillerinden ve
borca aykırı davranıştan sorumlu tutulmazlar.
2-İşlem ehliyeti açısından tam ehliyetsizlerin durumu:
a)Tam ehliyetsizlerin işlemlerinin hükümsüzlüğü kuralı:Bir
kimsenin temyiz kudreti olmadan yaptığı hukuki işlemler batıldır.Bir miras
hakkının kazanılması sadece ölüme bağlı olduğundan temyiz kudretinin varlığı
gerekmez.Temyiz kudreti olmayan bir kişi yararına iş yapılması halinde
vekaletsiz iş görmeden dolayı doğan bütün sonuçlar geçerliliğini korur.Tam
ehliyetsizler sebepsiz zenginleşmeden dolayı da sorumlu olurlar.
Hukuki işlem hazır kimseler arasında yapılıyorsa temyiz
kudreti bu anda bulunmalıdır.Yöneltilmesi gereken bir irade beyanı bulunup da
beyan hazır olmayan bir kişiye yöneltiliyorsa temyiz kudreti beyanın yapıldığı
anda bulunmalıdır.Beyan gönderildikten sonra temyiz kudretinin kaybolması
beyanın hukuki sonuç doğurmasına engel teşkil etmez;beyan yapılırken temyiz
kudretinden yoksun kişinin sonradan temyiz kudretinin kazanması geçersiz beyanı
geçerli kılmaz.
Tam ehliyetsizin yaptığı hukuki işlem kendiliğinden kesin
olarak hükümsüzdür.Herkes tarafından ileri sürülebilir.Dava açmaya gerek
olmadığı gibi beyana da ihtiyaç yoktur.Hakim işlemin hükümsüz olduğunu re’sen
nazara almak zorundadır.Bir sürenin geçmesi ya da geçici olarak kaybedilen
temyiz kudretinin geri kazanılması yahut kanuni temsilcinin onayı ,ile işlem
geçerli olmaz,istenirse işlem geçerli olarak yeniden yapılır.
Hükümsüz işleme
dayanılarak bir edim gerçekleşmişse edimin geri verilmesi duruma göre
istihkak talebi ya da sebepsiz zenginleşme talebi ile sağlanabilir.Tam
ehliyetsizin devretmek istediği hakkı karşı taraf kazanamaz.
Temyiz kudreti bulunmayanla muameleye girişen karşı tarafın
da iyiniyetli olması işlemi hükümsüzlükten kurtarmaz.İyiniyetli mümeyyiz gayrı
mümeyyizden bir hak kazandığını zannediyorsa ancak kazandırıcı zamanaşımından
yararlanabilir.
b)Kesin Hükümsüzlük kuralının istisnaları:
aa-İradeden bağımsız doğan hukuki sonuçlar:Hukuk düzeninin
kişinin sadece fiilinin dışa akseden sonucuna hukuki sonuç bağladığı hallerde
tam ehliyetsizin böyle bir fiili davranışı hukuki sonuç doğurur.(Örnek: temyiz
kudretinden yoksun kişinin bir yerde oturması orayı onun ikametgahı kılar.)
bb-Gayrimümeyyizin yaptığı evlilik:Temyiz kudretinden
yoksun kişinin yaptığı evlilik batıl ise butlan kararı verilinceye kadar
geçerli bir evlenmenin hükümleri doğar.Butlanı hakim re’sen nazara
alamaz.Evlenirken mümeyyiz olmayan kişi sonradan kazanırsa her ilgili veya
savcı butlan davası açamaz.
cc-Gayrimümeyyizin ölüme bağlı tasarrufları:Temyiz kudreti
bulunmadan yapılan bir ölüme bağlı tasarruf da kendiliğinden hükümsüz
olmaz.İptal davası açılması ve mahkemeden iptal kararı alınması gerekir.
dd-Hükümsüzlüğün ileri sunulmasının hakkın kötüye
kullanılmasını teşkil etmesi: gayrimümeyyiz kişinin yaptığı hukuki işlemin
butlanının ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılmasını teşkil ediyorsa söz
konusu işlem geçerli gibi hüküm doğurur.(Piyango bileti satın alımı)
c)Tam ehliyetsizin temsil edilmesi:
aa-Genel olarak:Tam ehliyetsiz adına hukuki işlemleri
kanuni temsilcisi yapar.Başa b,ir deyişle mümeyyiz olmayan kişi onun adına
davranan kanuni temsilcisi aracılığı ile hak kazanır ya da borç altına
girer.Temsilci gayrimümeyyizin malını bağışlayamaz vakfedemez ve onun adına
kefil olamaz.
bb-Şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar:Kural olarak şahsa sıkı
sıkıya bağlı hakların bizzat şahıs tarafından kullanılması gerektiği ve bu
nedenle de kanuni temsilci tarafından kullanılmasının mümkün olmayacağı ifade
edilir.Ancak bu tip haklar ikiye ayrılır mutlak haklar kanuni temsilci
tarafından kullanılamaz fakat nisbi anlamda şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar
mümeyyiz olmayanının menfaatleri açısından kullanılabilir.Mutlak anlamda şahsa
sıkı sıkıya bağlı haklara örnek evlenme,nişanlanma,evlat edinme gibi;nisbi
anlamda şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar ise kişilik haklarının korunması adın
korunmasını isteme gibi haklar gösterilebilir.
3-Sorumluluk ehliyeti açısından tam ehliyetsizlerin hukuki
durumu:
a)Genel olarak:Temyiz kudreti bulunmayanlar genel olarak
haksız fiillerden sorumlu değillerdir.Zira kural olarak haksız fiil sorumluluğu
kusura dayanır.Halbuki temyiz kudreti olmayan kişinin kusuru söz konusu
olmaz.Temyiz kudreti bulunmayanın davranışı B.K.44’e göre müterafik kusur
olarak da nazara alınmaz.Buna karşılık kusura dayanmayan haksız fiil
sorumluluğu tam ehliyetsizler için de vardır.Bu sorumluluk hallerinde objektif
olarak hukuka aykırı bir fiille zarar verilmesi yeterli görülmekte fiili
yapanın kusuru bir sorumluluk şartı olarak aranmamaktadır.
b)Hakkaniyet Sorumluluğu:B.K. kusura dayanan sorumluluk
hallerinde dahi hakkaniyet gerektiriyorsa hakime temyiz kudretine sahip olmayan
kimseyi hukuka aykırı fiili verdiği zararın tamamen ya da kısmen tazminine
mahkum edebilme imkanı verir.Örnek olarak zengin bir akıl hastasının kendisine
bakan kimseyi öldürmesi halinde hakim hakkaniyet gereği akıl hastasını tazminat
ödemeye mahkum edebilir.Tam ehliyetsizler manevi zarara sebebiyet verdikleri
hallerde hakkaniyet sorumluluğu gereğince bu zararı tazmin yükümü altındadır.
c)Geçici olarak temyiz kudretini kaybedenlerin durumu:
B.K.54.maddenin 2.fıkrası ise kendi kusuru ile geçici olarak
temyiz kudretinden mahrum kalanların bu halde iken işledikleri haksız
fiillerden sorumlu olacağı belirtilmiştir.
“Bir kimse temyiz kudretini geçici olarak kaybetmiş ve bu
halde iken bir zarar ika etmiş ise bu hale kendi kusuru olmadan konulduğunu ispat
etmedikçe zararı tazminle mükelleftir.”
d)Borca aykırı davranışlar:
Borca aykırı davranışlara gelince temyiz kudreti
bulunmayanlar da kendilerinin temyiz kudreti varken yüklendikleri borçlar veya
kanuni temsilcilerinin yaptığı işlemlerden doğan borçlardan ve kanundan doğan
borçlardan kendi malvarlıkları ile sorumludur,yani bu borcun cebri icrasına
katlanmak zorundadırlar.Fakat tam ehliyetsiz borsun ifasının
imkansızlaşmasından veya borca aykırı başka bir davranıştan doğan zararı
tazminle mükellef değildir.Kusursuzluğunu ispat ederek sorumluluktan
kurtulabilir.
c)Sınırlı ehliyetsizler:
Sınırlı ehliyetsizler temyiz kudretine sahip olan
küçükler ya da temyiz kudretine sahip mahcurlardır.Bunlar ehliyetsizdirler
fakat bazı durumlarda ehliyetsizlikleri sınırlandırılmıştır.Sınırlı
ehliyetsizlerin durumu M.K.mad. 16’da “mümeyyiz bulunan küçükler ile mahcurlar
kanuni mümessillerinin rızası olmadan bizzat kendi tasarrufları ile iltizam
edemezler.İvazsız iktisapta ve şahsa merbut hakları kullanmakta bu rızaya muhtaç
değillerdir.Haksız fiillerinden mütevellit zarardan mes’uldurlar.
Sınırlı ehliyetsizler için kanun tarafından temsilciler
öngörülmüştür.Küçükler için velayet müessesesi kısıtlılar için de vesayet
müessesesi kanunda düzenlenmiştir.İstisnaen kısıtlanmış bir kişi de velayet
altına alınabildiği gibi velayet altında bulunmayan küçük de vesayet altına
konulabilir.
1-Hukuki İşlem ehliyeti açısından sınırlı ehliyetsizlerin
durumu:
a)Kanuni temsilcinin rızasına bağlı işlemler:
M.K.mad.16 sınırlı ehliyetsizlerin kanuni temsilcilerinin
rızası olmadan kendi tasarrufları ile borç altına giremeyeceklerini ifade
eder.Hüküm sınırlı ehliyetsizi korumak amacını gütmekte sınırlı ehliyetsizin
kendi fiili ile borç altına girmesinin geçerliliğini kanuni temsilcinin
iradesine bırakmaktadır.Hükmün kapsamına borçlandırıcı işlemlerle birlikte
tasarruf işlemleri de girer.Bu açıdan bakılınca vesayet altındaki sınırlı
ehliyetsizler M.K.392’deki düzenlenen yasaklar saklı kalmak kaydıyla kanuni
temsilcinin rızasını alarak tam ehliyetlilerin yapabilecekleri tüm işlemleri
yapabilirler.M.K.16/2’de belirtilen istisnalarda ise bu rızayı almadan da işlem
yapabilirler.
M.K.Velayet altındaki mümeyyiz küçük ve vesayet altındaki
mümeyyiz mahcurların yaptıkları işlemlerde kanuni temsilcinin rızasının
alınması şartını aynı esaslara tabi kılmıştır.
Sınırlı ehliyetsizlerin davaya taraf olabilmesi için de
kanuni temsilcilerinin rızası şarttır.Sınırlı ehliyetsiz kanuni temsilciden
izin almaksızın dava açarsa M.K gereği
kanuni temsilciye iradesini açıklaması için süre tanır.Bu süre içinde icazet
verilmezse dava reddedilir.
Velayet hakkına sahip ana ve baba rızayı birlikte
vermelidir.Ancak ihtilaf halinde babanın oyu üstündür.Velayet hakkına ana ve
babadan biri sahipse onun rızası yeterlidir.
Kanuni temsilcinin rızası işlem yapılmadan verilirse izin
yapıldıktan sonra verilirse icazet o sırada verilirse işleme katılma adını
alır.Bunlar hukuki işlemi geçerli kılan tamamlayıcı unsurlardır.Rıza bir defa
verilince geri alınması mümkün değildir.Ancak işlem tamamlanıncaya kadarki süre
içinde geri almak mümkündür.
İşlemi yaptıktan sonra kanuni temsilci iradesini henüz
açıklamadan sınırlı ehliyetsiz tam fiil ehliyetini kazanırsa işleme kendisi
icazet verebilir.Bu icazet olmaksızın işlem kendiliğinden geçerli hale gelmez.
Kanuni temsilci rızasını şahsen vermelidir.Kanunen
kendisine verilmiş bu yetkiyi takdir imkanı tanıyarak bir temsili vasıtasıyla
kullanamaz.Kanuni temsilcinin rızası açık olarak verilebileceği gibi örtülü
olarak da verilebilir.Rızanın verilmesi herhangi, bir şekle bağlı
değildir.Yapılan işlemin geçerliliği bir şekle bağlı olsa da rıza şekle bağlı
olmadan da verilebilir.
Kanuni temsilcinin rıza açıklamasından hangi işlem ya da
hangi işlemlere izin veya icazet verdiği anlaşılmalıdır.Sınırlı ehliyetsizin
yaptığı veya yapacağı bütün işlemlere rıza verildiğine ilişkin bir beyan
geçerli değildir.Bir işlem için verilen rıza sadece işlemin yapılması için
verilmiş olmaz;doğan hukuki ilişkinin tasfiyesi için gerekli bütün işlemler
için verilmiş telakki edilir.İzin alınmadan yapılan işlemin hüküm ifade
edebilmesi kanuni temsilcinin icazet vermesine bağlıdır.İcazet verilip
verilmeyeceği bilinmeyen devrede işlem askıda hükümsüzdür ve hakim bu askıda
hükümsüzlüğü re’sen nazara almak zorundadır.Daha önce veya tanına süre
içinde kanuni temsilci icazet verirse
hukuki işlem baştan itibaren hüküm ifade eder.
Kanuni temsilci icazet vermeyeceğini baştan ifade eder veya
tanınan sürede icazet vermezse işlem kesin olarak hükümsüzdür.Taraflar almış
oldukları şeyleri geri vermek ile mükelleftirler.Geri verme duruma göre
istihkak talebi veya sebepsiz zenginleşme talebi ile olur.Sınırlı ehliyetsiz
kendini tam ehliyetli gibi göstermişse karşı tarafın olumsuz zararlarını
(sözleşmeye güvenden doğan zararlarını) tazmine mecburdur.
Hacir kararını ilanından önce mümeyyiz mahcurla işlem yapan
iyiniyetli tarafa karşı hacir öne sürülemez;bu halde işlem geçerlidir.Mümeyyiz
küçük ve mümeyyiz mahcurda asıl olan ehliyetsizliktir.Bu yüzden ehliyet
noksanının rıza ile giderildiğinin ispat yükü bunu iddia eden kişidedir.
b)Sınırlı ehliyetsizlerin kanuni temsilcilerinin rızasın
alamadan yapabileceği işlemler
M.K.mad.16/2’de belirtildiği üzere mümeyyiz küçük ve mahcurlar şahsen
kullanılacak hakları kanuni temsilcilerinin rızasını almadan kullanabilirler ve
karşılıksız kazanmada bulunabilirler.Bundan başka M.K’ da bulunan diğer
hükümlerle de sınırlı ehliyetsizlerin ehliyeti bazı durumlarda
genişletilmiştir.
aa-Şahsen kullanılacak haklar:Bu hakların kullanılmasında
karar verme yetkisi kişidedir.İster idari ister kanuni temsilciye bu yetkinin
kullanılması bırakılamaz.Sınırlı ehliyetsiz şahsa sıkı sıkıya bağlı haklara
ilişkin olarak dava yetkisine de sahiptir.
Sonuç olarak sınırlı ehliyetsizin malvarlığını azaltmayan
veya önemsiz derecede etkileyen hakların kullanılması kendisine aitken (manevi
tazminat isteme) malvarlığında azaltma yapabilecek hakların kullanılmasında
kanuni temsilcinin de işleme katılması gerekir. (manevi tazminat davasında
davalı olma hali).Gene bu bağlamda mali sonuçları olması itibariyle boşanma
davası sonucu açılan nafaka davasında veya mali sonuçlu babalık davasında
kanuni temsilcinin katılımı gerekir.
bb-Karşılıksız kazanmalar:Sınırlı ehliyetsizler tıpkı tam
ehliyetliler gibi karşılıksız kazanmada bulunabilirler. Sınırlı ehliyetsiz
açısından iktisadi bakımdan büyük yararlar sağlayacak bir işlem kendisi için
bir yüküm doğuracaksa işlemin tamamlanması için kanuni temsilcinin rızası
alınması şarttır.Buna karşılık sınırlı ehliyetsiz kendisi için yüküm doğurmayan
haklarını korumaya yönelik her türlü irade beyanında bulunabilir (ariyetin
iadesi) kendisini borç altına sokmayan veya bir hakkın kaybına yol açmayan
irade beyanlarını kabul edebilir veya kendisini borç altına sokmayacak veya
hakkın kaybına yol açmayacak sözleşmeler yapabilir.Ancak bu halde B.K.236/2
hükmü göz önünden uzak tutulmamalıdır.Buna göre kanuni temsilcinin sınırlı
ehliyetsizi kendisine yapılan bağışlamadan men etmek veya verilmiş şeyin geri
verilmesini emretmek yetkisi vardır.Bu yetki kullanılırsa bağışlama hükümsüzleşir.Sınırlı
ehliyetsiz bir miras sözleşmesinde ölüme bağlı tasarruftan yararlanan taraf
olabilir.Karşılıksız kazanmaları sınırlı ehliyetsiz kendisi yapabilmekle
birlikte kanuni temsilcisi de bunları onun adına yapabilir.
cc-Sınırlı ehliyetsizin temsilci olabilmesi:
Medeni kanunda açık bir hüküm olmamasına rağmen doktrinde
mümeyyiz küçükler ve mümeyyiz mahcurların kendilerine verilen temsil yetkisini
kullanabilecekleri ve rızai temsilci sıfatıyla temsil olunan adına işlem
yapabilecekleri kabul edilmektedir.
dd-Ehliyetin genişlediği durumlar:
1-Kendisine sulh mahkemesi tarafından bir meslek veya
sanatla uğraşmasına açıkça ya da zımnen izin verilen vesayet altındaki
kimse bu sanat ve mesleğin gerektirdiği
her türlü fiili yapabilir ve borçlandırıcı fiilinden kendi malvarlığı ile
sorumlu olur.
2-Velisinin rızası ile aile haricinde yaşayan çocuk onlara
karşı olan borçlarını ihlal etmemek üzere kazancını dilediği gibi
sarfedebilir.Vesayet altındaki kimse kendi tasarrufuna bırakılan malları bizzat
idare etmek hakkını haizdir.
d)Sınırlı ehliyetsizlerin temsil edilmesi:
Kanuni temsilcinin sınırlı ehliyetsizi temsil ederek
yaptığı işlemlerle sınırlı ehliyetsiz hak elde eder ve borç altına girer.Ancak
temyiz kudretine sahip 16 yaşında
bulunan ve vesayet altındaki kimsenin mallarını idareye müteallik mühim
tasarruflarda mümkün oldukça onun reyi alınır.Vesayet altında bulunan kişinin
bu reyi vasiyi mesuliyetten kurtarmaz.
2-Hukuka aykırı fiillerinden sınırlı ehliyetsizlerin
sorumluluğu:
Mümeyyiz küçük ve mahcurlar haksız fiillerinden mütevellit
zarardan mes’uldurlar.Kusurun bir kişiye isnat edebilmesi bakımından temyiz
kudretinin varlığı yeterli olduğu için sınırlı ehliyetsizler haksız
fiillerinden ve borca aykırı davranışlarından dolayı doğan zararlardan sorumlu
olurlar.Kanunda kusura sonuç bağlanan bütün durumlarda bu sonuç uygulama alanı
bulacaktır.Yine sınırlı ehliyetsizlerin kusursuz sorumluluk hallerinde de doğan
zararlardan sorumlu olacakları kuşkusuzdur.
d)Sınırlı ehliyetliler:
Bunlar kendilerine kanuni müşavir tayin edilmiş
kimselerdir.M.K. bir kimsenin kısıtlanmasına yeterli sebep bulunmamakla
birlikte yine de çıkarları için onun fiil ehliyetine bir sınırlama getirilmesi
gerekiyorsa ona bir müşavir tayin edilmesini öngörmektedir.
Kanuni müşavir kanuni temsilci olmadığı için bu işlemleri
tek başına yapamaz.İşlem gene kendisine müşavir tayin edilen kişi tarafından
yapılır.Kanuni müşavir sadece bu işleme muvaffakiyet bildirmek hakkına
sahiptir.Bu reyin alınmamış olması durumunda M.K. mad.379 da sayılan işlemin
hukuki durumu kanuni temsilcinin iznini almadan bir sınırlı ehliyetsizin
yaptığı borçlandırıcı işlemin durumu gibidir.
Kendisine idare müşaviri tayin edilenler ise malları
üzerinde idare hakkından yoksun kalırlar.Yani malların yönetimi ile ilgili
işlemler açısından kendisine müşavir tayin edilen kişi kısıtlanmış gibidir.
$4)Kişisel Hal:
1-Genel Bakış:
Toplum içinde bir kişiyi diğerinden ayırmaya o kişinin
ferdi ailevi ve siyasi durumunu tayine yarayan birçok özellikleri vardır.Adı
yaşı cinsiyeti evlilik durumu gibi.İşte bu özelliklerin tümü kişinin
halini(statüsünü) belirtir.Kişinin hali ve bunları meydana getiren unsurlar o
kimsenin özellikleri olduğuna göre başkasına devredilemezler
a)Ferdi hali meydana getiren unsurlar:Kişinin adı cinsiyeti
yaşı bu grupta yer alır.
b)Ailevi hali meydana getiren unsurlar:Kişinin evli veya
bekar dul veya boşanmış olması hısımlık ilişkileri de bu grupta yer alır.
c)Siyasi hali meydana getiren unsurlar:Kişinin vatandaşlık
ve hemşehrilik durumu mahkum olup olmaması da bu grupta yer alır.
Kişinin ferdi ve ailevi hali dar anlamda kişinin hali veya
kişinin medeni hali olarak da ifade edilir.Bir kişinin hali onu toplum içindeki
durumunu belirlemeye yaradığı cihetle onun şahsı kadar toplumu da
ilgilendirir.Bu yüzden kişisel hali düzenleyen kurallar kamu düzeninin
ilgilendirdiği için emredici hukuk kuralı niteliği taşırlar.
II-Kişinin Adı:
1-Genel bilgiler:Bir kişinin hüviyetinin tespitinde ilk
bakılacak unsur onun adıdır.Ad üzerindeki hak kişilik haklarının bütün
özelliklerini taşır mutlaktır devredilemez;uzun süre kullanılmasa dahi devam
eder.Ad üzerindeki hakkı sahibi istediği gibi kullanabilir.Bunun sınırı üçüncü
kişilerin haklı menfaatidir.Ad sahibi olma hakkı sadece gerçek kişilere
tanınmış olmayıp aynı zamanda tüzel kişilerin de sahip olduğu haktır.Tüzel
kişilerde ad üzerindeki hukuki korumadan yararlanır.
2-Adın çeşitleri:
a)Soyadı:Nesilden nesile intikal eden ve bir kişinin bir
soya bir aileye bağlılığını ifade eden addır.
b)Öz ad:Aynı ailenin fertlerini birbirinden ayırmaya yarayan
addır.Tek bir kelimeden ibaret olabileceği gibi birden çok kelimeden de
teşekkül edebilir.
c)Müstear ad(takma ad; mahlas)Bir kimsenin belirli bir iş
yaptığı bir faaliyette bulunduğu sırada gerçek adının yerine kullandığı takma
addır.
d)Lakap:Üçüncü kişiler tarafından keyfi olarak bir kişinin
adının yanına eklenen veya adı yerine kullanılan ve böylece o kişiyi
nitelendiren bir addır.
e)Ticaret Unvanı:T.K.mad.41/2 uyarınca her tacir ticaret
işletmesine ilişkin işlemleri ticaret unvanı ile yapmaya ve işletmesi ile
ilgili senet ve diğer evrakı bu unvan altında imzalamaya mecburdur.Ticaret
kanununun bu hükmü uyarınca kullanılan ticaret unvanı da bir addır.
3-Adın kazanılması:
a)Soyadının kazanılması:
Soyadı ya nesep bağı ile ya evlenme ile ya da evlat edinme
yolu ile ya da idari kararla kazanılır.Soyadı kanunu çıktığı zaman seçerek de
soyadı kazanma imkanı tanınmıştır.
aa)Nesep bağı
yoluyla:Evlilik içinde doğan çocuk doğar doğmaz babasının soyadını kazanır.Bu
hüküm emredicidir,şu veya bu şekilde çocuğa başka bir soyadı verilmesi mümkün
değildir.Evlilik dışı çocuklardan babaları tarafından tanınanlar veya kişisel
sonuçlarıyla babalığa hüküm alınarak babalarına gayrı sahih nesep bağıyla
bağlananlar babalarının soyadını alırlar.Evlilik dışı çocuğun nesebi ana
bananın evlenmesiyle düzelmişse çocuk babasının soyadını alır.Evlilik dışı
çocuk babaya gayrı sahih nesep yoluyla bağlanmamış ise veya nesebi düzelmemişse
ananın soyadını alır.Ana başka bir erkekle evliyse çocuk anasının kızlık
soyadını alır.
bb)Evlenme Yoluyla:Evlilik
bağı kurulur kurulmaz kadın kocanın soyadını alır.Bu hüküm de
emredicidir.1998’de yapılan değişikliklerle evlenen kadının kendi soy ismini
kullanmasına izin verilmiştir.Boşanma ile evlilik sona ererse kadın bekarlık
soyadına geri döner.Şayet kadının menfaatine uygun düşerse kadının talebiyle
hakim kocasının soyadını taşımasına izin verir.Ancak koca şartların değişmesi
halinde bu iznin kaldırılmasını talep edebilir.Kadının boşanmadan sonra
bekarlık soyadına döneceği emredici şekilde görülse bile bu düzenleme
ihtiyaçlara cevap vermediğinden “evlenmeden önceki soyadına” olarak
yorumlanması daha uygun olur.Evliliğin butlan kararı ile sona ermesinden sonra
kadın önceki soyadına döner.
cc)Evlat
edinme yoluyla:Bir kimse başka biri tarafından M.K.hükümlerine göre evlat
edinilince evlatlık kendisini evlat edinenin soyadını alır.Evlat edinilenin
reşit olması sonucu etkilemez.Evlat edinme ilişkisi sona ererse evlatlık eski
soyadına döner.Evlat edinenin ölümü evlatlık ilişkisini sona erdirmediğinden evlatlık
evlat edinenin soyadını taşımaya devam eder.
dd)İdari
karar ile:Soyadı kanunu gereğince kendiliğinden bir soyadı seçmeyenlerle anası
babası belli olmayanlara soyadı idari makamlarca bir kararla verilmiş söz
konusu kişiler soyadlarını bu idari kararla kazanmışlardır.Nüfus kanunun
21.maddesine göre de anası babası belli olmayan çocukların soyadını nüfus
memuru koyar.
ee)Soyadı
seçme yoluyla:2 Ocak 1935 tarihinde yürürlüğe giren soyadı kanunu ile her Türk
için soyadı taşıma yükümlülüğü getirilince iki yıl içinde soyadı seçme imkanı
tanınmıştır.
b)Öz adın kazanılması:
aa)Evlilik
içi çocuk için:Evlilik içi doğan çocuğun adını velayet hakkına sahip baba ve
anası koyar.Ana ve babadan biri ölmüşse yahut temyiz kudreti yoksa yahut
velayeti haiz değilse çocuğun adını diğeri tek başına koyar.Ana babanın her
ikisi de ölmüşse veya velayet hakları nez edilmişse çocuğun adını vasi
koyar.Ana baba çocuğun adını yasal çerçeve içinde dilediği gibi seçebilir.
bb)Evlilik
dışı doğan çocuk için:Evlilik dışı çocuklar için öz adı kimin koyacağı hakkında
bir hüküm yoktur.Çocuğun velayet anaya verilmişse ana babaya verilmişse babanın
çocuğa öz adı koyacağı şayet bir vasi tayin edilmişse vasinin bu işlemi
gerçekleştireceği kabul edilir.
cc)Ana babası
bilinmeyen çocuklar için:Bu durumda öz adı nüfus memuru koyar.
c)Müstear adın kazanılması:Bu konu tartışmalıdır.Bizce
müstear ad ilk kullanımla kazanılmış olmaktadır.
d)Lakabın kazanılması:Lakabın genel bir tarzda kullanılması
ve bir kimsenin bu lakapla tanınmış olması ile lakap kazanılmış olur.
4-Adın Değiştirilmesi:Öz ad ve soyadı nüfus kütüğüne
yazılmakla belirlenmiş olur.Adın değiştirilmesi doğru olarak kütükte kayıtlı
adın değiştirilmesi bir ek yapılması bir harfin çıkarılması hallerinde söz
konusu olur.
a)Adın
değişmezliği kuralı:Bir kimse zorunlu olarak taşıdığı öz adını dilediği gibi
dilediği zaman değiştiremez.Çarpışmakta olan toplumsal yararla kişisel yararı
bağdaştırmak üzere kanunumuz adın değiştirilmesini ancak haklı bir sebep
bulunması halinde müsaade etmiştir.
b)Ad
değişikliğini haklı kılan sebepler:Haklı sebeplerin neler olacağı hakkında
önceden bir şey söylemek imkanı yoktur.Herhalde dürüstlük kuralına göre kişinin
o adı taşımamakta bir yararı varsa adının değiştirilmesine cevaz
verilmelidir.Aileden birinin önemli işlemesi halinde diğer bireylerin ad
değiştirme yönündeki istekleri haklı görülebilir.Veya din ya da uyruk
değiştirilmesi halinde adın değiştirilmesi talebi de haklı görülebilir.
c)Usul:Dava
ilgilinin “oturduğu yer”(ikametgah) asliye mahkemesinde açılır.Dava Cumhuriyet
Savcısı ve nüfus baş memuru veya nüfus memuru huzuruyla görülür ve karara
bağlanır.Mahkeme kararına karşı taraflar Yargıtay’a başvurabilir.(Temyiz yolu
açık) Ad değiştirmek kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır.Hakkın şahsen
kullanılması gerekir.Ve kullanmak için temyiz kudretinin varlığı
yeterlidir.Mahkeme kararı ile kabul edilen değişiklik nüfus siciline kayıt ve
ilan olunur.
d)Adın
değiştirilmesine itiraz:Bir kişinin adının değişmesi yüzünden bir başka kişi
zarara uğrarsa bu kişi değişikliği öğrendiğinden itibaren 1 yıl içinde
değişiklik kararına itiraz edebilir.İtiraz ad değişikliğine karar veren
mahkemeye yapılır.Soyadını değiştirenin yalnız eşiyle reşit olmayan
çocuklarının da birlikte soyadlarının değişeceği kabul edilir.
5-Ad üzerinde hakkın korunması:
M.K.25.maddesi kişinin adının iki çeşit tecavüze karşı
korunması imkanını düzenlemiştir.Adın ihtilafa meydan vermesi ve adın gaspı.Ad
üzerindeki hak bir kişilik hakkı olduğundan ada tecavüz kişilik hakkına da
tecavüz teşkil eder.
a)Adın
ihtilafa meydan vermesi halinde koruma:Bu bir kimsenin bir adı taşıyamayacağı
itirazı ile karşılaşmasıdır.Bu hallerde kanun adın sahibini korumak için
kendisine o adı taşımaya ve kullanmaya hakkı olduğunun tespitini hakimden talep
hakkını tanımıştır.
b)Adın
gaspı halinde koruma:Adın gaspından maksat bir kimsenin hakkı olmadan
başkasının adını kullanmasıdır.Fakat özellikle bir kişiyi belirlemeyen
başkalarının da sahip olduğu bir adın bir ürüne verilmesi adın gaspı
değildir.Gasp halinde adı haksız olarak kullanan kimsenin bu konuda kusuru
bulunsun bulunmasın ,kanun,adın sahibine adının haksız yere kullanılmasına son
verilmesini talep etme hakkı tanımıştır.Uymayan mütecavize karşı “tecavüzün men
edilmesini dava hakkı edilebilir.Adın tecavüze uğrayacağı hakkında inandırıcı
belirtiler varsa önleme davası da açılabilir.Şayet adı gasbeden kimse kusurlu
ise adın sahibi ayrıca eğer uğradığı bir zarar varsa bu zararın tazminini
isteyebilir.
c)Kişiliği
koruyan davalardan yararlanma:Adın sahibini küçük düşürecek şekilde bir eşyaya
ya da hayvana verilmesi kişiliğe tecavüz teşkil eder ve kişiliği koruyan
davalardan yararlanılabilir.
III)Hısımlık:
1-Kavram:Hısımlık bir kişinin belirli bir kişi grubu içinde
belirli hale gelmesini sağlayan önemli bir ilişkidir ve esas itibariyle bir
kişinin bir soya bağlılığını ifade eder.Bu anlamdaki hısımlığa kan hısımlığı
denir.Bundan başka bir kişinin eşinin kan hısımları ile de hısım olacağı kabul
edilmiştir.Buna da sıhri hısımlık (kaim ya da kayın hısımlığı) da denir.Nihayet
bir kimsenin bir başkası tarafından evlat edinilmesi ile de kan hısımlığına
benzer bir ilişkinin sözleşme ile kurulduğu ifade edilir.Buna cali (yapmacık)
veya sun’i hısımlık denir.
2-Kan hısımlığı:
a)Kan hısımlığı birbirinden üreyen veya ortak bir asıldan üreyenlerin
aralarındaki bağı ifade eder.
aa)Usul füru
hısımlığı:Birbirinden üreyenlerin hısımlığına denir.Büyük baba oğlu ve torunu
arasındaki hısımlık.Bu hısımlık düz çizgi şeklinde gösterilir.Bunun için düz
çizgi kan hısımlığı da denir.Usul yerine üstsoy füru yerine de altsoy da denir.
bb)Civar
hısımlığı:Ortak asıldan üreyenlerin hısımlığına denir.Yeğenler arasındaki
hısımlık böyledir.Buna da yan çizgi hısımlığı da denir.İki civar hısmının bir
tek kökleri ortak ise bunlar yarım kan civar hısmıdır.İki kökleri ortak ise tam
kan civar hısmı olurlar.
b)Hısımlık derecesi:M.K.mad.17’ye göre hısımlığın derecesi
nesillerin adedine ile ölçülür.Pratik bir ifade ile iki kişi arasındaki
hısımlık derecesi aralarındaki çizgi sayısına göre belirlenir.Civar hısımlığı
2.dereceden başlar.
c)Kan hısımlığına bağlanan hukuki sonuçlar:
1-Evlenme yasağı:Usul füru arasında evlenme kesinlikle
yasaktır.3.dereceye kadar olan civar hısımlarının da evlenmesi yasaktır.
2-Dernekte oy kullanma yasağı:Dernek üyeleri dernekle usul
füru arasındaki işlerde oy kullanamazlar.
3-Vasi olmada:Vasi olarak atanmada kan hısımlığı tercih
sebebidir.
4-Mirasçılık:M.K.kanuni mirasçılık ve mahfuz hisseli
mirasçılık sıfatını kan hısımlığına göre belirlemektedir.
5-Nafaka ödeme yükümlülüğü:Herkes yardım etmediği takdirde
kötü duruma düşecek usul ve füruuna yardım etmekle mükelleftir.
6-Tanıklıktan kaçma:Hukuk ve ceza davalarında usul füru ile
3.dereceye kadar olan civar hısımları mahkemede tanıklık yapmaktan kaçınabilir.
7-Hakimin davaya bakma yasağı ve davaya bakmaktan
kaçınabilmesi:Hakimin usul ve füru ve
3.dereceye kadar olan civar hısımlarının taraf olduğu davalara bakması
yasaktır.Diğer taraftan hakim 4.dereceye kadar olan hısımlarının taraf olduğu
davaya bakmaktan kaçınabilir.
8-Anonim ortaklıkta denetçi olamama:Anonim ortaklığında
yönetici olanların usul füru olanların denetçi olamayacakları kabul edilmiştir.
3-Sıhri Hısımlık:
a)Anlamı:Bir kimsenin eşinin kan hısımları ile arasındaki
hısımlıktır.Halk dilinde yerleşmiş ifade ile kayın hısımlığı olarak da ifade
edilir.Bir kimsenin kayınpederi veya kaynanası o kimsenin usül füru sıhri
hısmıdır.Eşin erkek kardeşi civar sıhri hısmıdır.Sadece bir eşin kan hısımları
ile diğer eş sıhri hısım olabilir.İki eş arasında hısımlık yoktur ve bir eşin
hısımları ile diğer eşin hısımları arasında da bir hısımlık bağı
yoktur.Evliliğin boşanma ve butlan kararı ile
sona ermesi doğmuş olan sıhri hısımlığı sona erdirmez.
b)Sıhri hısımlığın derecesi:Sıhri hısımlığın dereceleri kan
hısımlığının dereceleri ile aynıdır.Bir eşe kan hısımları hangi derecede hısım
ise diğer eşe de o derecede sıhri hısım olur.
c)Sıhri hısımlığın hukuki sonuçları:
1-Evlilik sona ermiş olsa bile eşlerin birbirlerinin usül
füru kan hısımları ile evlenmelerine engeldir.
2-Vasi olarak atanmadan sıhri hısımlık tercih
sebebidir.
3-Usul hukukunda usül füru veya 2.derecede dahil civar
sıhri hısımlığı tanıklıktan kaçınma sebebi olarak görülmüştür.
4-Davanın usül füru veya 2.derece dahil civar sıhri
hısımları ile ilgili olması halinde hakimin davaya bakması yasaktır.
4-Evlat edinmeden doğan
hısımlık:
Evlat edinenle evlatlık
ve evlatlığın füruu arasında kan hısımlığına benzeyen bir sun’i hısımlık
doğar.Evlatlık ilişkisi evlat edinme sözleşmesi ile doğar.Evlat edinmeden doğan
evlatlık ilişkisi sadece evlat edinenle evlatlık ve evlatlığın füruu arasında
oluşur.Evlatlık bağı sona erdirilirse bu bağ ortadan kalkar.Miras hukuku
açısından evlatlık ve füruu evlat edinene mirasçı olurlar;evlat edinenin kan
hısımlarına mirasçı olamazlar.Diğer taraftan evlat edinen evlatlığa mirasçı
olamaz.Ancak evlat edinenle evlatlık sözleşme ile mirasçılık hakkını
kaldırabilirler.Evlatlık ilişkisi sona erince buna bağlı hısımlık da sona erer.
IV)İkametgâh:
1-Kavram ve önemi:
İkametgah bir kişinin
bir yere bağlılığını ifade eden kavramdır.İkametgah bir kişinin kanundaki
şartlar uyarınca bir yerle olan ilişkisidir.ikametgahın önemi herkesin bir
ikametgahı olması ilkesini gerekli kılmıştır.Bunun yanında herkesin ancak tek
bir ikametgahı bulunması ilkesi yer almıştır.Birincisine ikametgahta gereklilik
ilkesi ikincisine ikametgahta teklik ilkesi adı verilir.
2-İkametgahta gereklilik
ilkesi ve ikametgahın çeşitleri:M.K.sisteminde her kişi sorunlu olarak bir
ikametgaha sahiptir.Aslolarak ikametgah bir kişinin niyetinin değerlendirilmesi
ile tespit edilir.Bu tarzda belirlenen ikametgaha ihtiyari ikametgah (isteğe
bağlı) denilmektedir.Fakat böyle bir yerin tespit edilememesi durumunda kanun
ikametgah sayılacak yeri tayin eder.Bu tarzda tespit edilen ikametgaha
itibari(saymaca)ikametgah denir.
a)İhtiyari
ikametgah:M.K. ihtiyari ikametgahı yerleşmek niyetiyle oturulan yer olarak
ifade etmektedir.İki unsurun gerçekleşmesiyle belirlenebilir.
aa)Birinci unsur oturulan yerdir.Objektif unsur da
denilir.Bir yerde oturmak geçici olarak bir yerde bulunmaktan öteye bir ilişki
kurmak anlamına gelir.Yerleşme niyetinin bulunması bu yere ikametgah sıfatını
kazandırır.Aksi halde burası konut (mesken )durumundadır.
bb)Oturulan yere ikametgah sıfatını kazandıracak “yerleşme
niyeti” ne sübjektif unsur denir.Yerleşme niyeti bir kimsenin söz konusu yeri
yaşamasının;kişisel ilişkilerinin ,aile hayatının,mesleki faaliyetinin merkezi
kılmasından anlaşılır.İkametgahın varlığını kabul etmek için yerleşme niyetinin
daimi olması da gerekmez.Yerleşme niyeti ile kurulan bir yerin ikametgahın
kurulması için bu yerin bir ev olması şart değildir,bir otel odası da
mümkündür.
b)İtibari İkametgah:Bir
kimse ancak yeni bir ikametgah kurmakla eski ikametgahıyla olan ilişkisine son
verir.Bir kimse eskiden oturduğu yerden kesin olarak ayrılmış fakat henüz
yerleşmek niyeti ile yeni bir yer seçememişse böyle bir yer seçinceye kadar
artık oturmadığı ve yerleşme niyetini kaldırdığı eski ikametgahı onun
ikametgahı addolunur.Keza ikametgahı belli olmayanların fiilen oturdukları yer
yani meskenlerinin bulunduğu yer yerleşme niyeti bulunmasa bile onların
ikametgahı addedilir.İşte bu tarzda kanunun addettiği yerlere “itibari
ikametgah” denir.
c)Kanuni
ikametgah:Aslolan herkesin ihtiyari bir ikametgaha sahip olmasıdır.Fakat bazı
hallerde kanun bir kişinin ikametgahını başkalarına bağlı olarak tayin eder.Bu
takdirde kanuni ikametgah söz konusu olur.Bu tarzda bağımlı ikametgah evli
kadınlar ile velayet vesayet altındakiler için söz konusudur.
aa)Evli kadının ikametgahı:
aaa)Genel olarak:Evli kadının ikametgahı
kocasının ikametgahıdır. Kanuni istisnalar saklı kalmak kaydıyla karının
ikametgahını kocanınkinden farklı bir yerde kurmasına imkan yoktur.
bbb)İstisnalar:Kocanın ikametgahı belli değilse
karısı bağımsız bir ikametgah kurabilir.Hüküm ancak kocanın ikametgahının
bilinmemesiyle uygulanır.Karının kocasından ayrı yaşamamakta haklı olduğu
hallerde de ayrı bir ikametgah kurma yetkisi vardır.4 ayrı halde böyle bir
yetki kazanılır.
-Hakim ayrılığa
hükmetmişse
-Evlilik birliğini
korumak için tedbir olarak ortak hayata son vermişse
-Ortak hayatın devamı
yüzünden karının sağlığı şöhreti ya da işinin ilerlemesi ciddi olarak tehlikeye
düşmüşse
-Boşanma veya ayrılık
davası açılmışsa dava süresince kadın ayrı bir ikametgah kurabilir.
bb)Velayet altındaki çocuklar:Velayet altındaki çocukların
ikametgahı velayeti haiz ana babanın ikametgahıdır.Bu hakka ana babadan biri
haizse ikametgah ona göre düzenlenir.Ananın ayrı bir ikametgah kurmaya hakkı
olduğu durumlarda çocuğun ikametgahı babaya göre belirlenir.Velayeti haiz
olanların ölümü ile velayetin sona ermesi halinde vesayet altına alınıncaya
kadar velisine göre belirlenmiş ikametgaha bağlı kalacağı kabul edilir.Velayet
hakkı sahibinin ikametgahı belli değilse ve çocuk başka bir ikametgaha bağlı
değilse temyiz kudretine sahip olmak kaydıyla çocuk ihtiyari bir ikametgah
kurabilir.Velayet hakkı sahibinin fiilen velayet hakkından feragat ettiği
hallerde çocuğun ikametgahının velayete bağlı olarak tayinine doktrinde
istisnalar getirilmiştir.Buna göre velayeti fiilen kim kullanıyorsa ikametgah
ona göre belirlenir.Evlilik dışı çocuğun velayet hakkı ana babadan hangisine
veriliyorsa ikametgahı da buna göre düzenlenir.Evlilik dışı çocuk velayet değil
de vesayet altına konulmuşsa ikametgahı vesayet makamının bulunduğu yerdir.Vesayet
altındaki kimsenin ikametgahını değiştirmesi sulh mahkemesinin izni ile
olur.M.K.396 uyarınca sulh mahkemesi tarafından bir meslek ya da sanatla
uğraşmasına izin verilen kişilerin bağımsız
ikametgah kurması uygun görülmelidir.Vesayet altında bulunan evli
kadının ikametgahı vesayet makamının bulunduğu yer değil kocasının
ikametgahıdır.
3-İkametgahta teklik
ilkesi:Bir kimsenin ancak bir tek ikametgahı bulunması ilkesi ikametgahtan beklenen amacın görülmesini sağlar.Bir
kimsenin bir ikametgahı bir ticarethanesi,ticarethanenin bir şubesi olur.
V)Kişisel Hal
Sicilleri:
1-Anlamı ve Düzenleniş
Tarzı:
Bir kimsenin kişisel
hallerinin düzenlendiği sicillere kişisel hal sicilleri adı verilir.Bu siciller
sayesinde gerek devler gerek kişinin kendisi açısından kişisel hali kolayca
belirlenmesi imkanı sağlanmış olur.Her Türk Türkiye’deki ikametgahının veya
sonradan ikametgah olarak edindiği yerin nüfus memurluğuna kendisini yazdırması
ve bir nüfus cüzdanı almaya mecburdur.Reşit olmayanların nüfus olaylarını
yazdırıp nüfus cüzdanlarının alınmasına veli ya da vasi ödevlidir.Doğum ölüm
evlenme boşanma gaiplik nesep tashihi tanıma evlat edinme evlatlık
sözleşmesinin kaldırılması ve yer değiştirme olaylarının bildirilmesi yükümlüğü
kanunda ayrı ayrı belirtilmiştir.Yükümlülüğü
yerine getirmeyenlere para cezası öngörülmüştür.
2-Nüfus İşleri Örgütü:
Kitap sayfa:107
3-Kişisel Hal sicilleri
ve tutulması:Nüfus kütükleri ilçe esasına göre tutulur.Her mahalle ve köy için
ayrı kütükler tutulur.Bu kütüklerin tutuluş şekilleri ve bütün belgelerin
formülleri yönetmelikle belirlenir.
a)Doğum Kütüğü:Bu kütük
nüfus dairesinde tutulan doğum tutanaklarının tümünden oluşur.Doğumu en geç bir
ay içinde nüfus memurluğuna bildirmek gerekir.Bu beyan iki tanık yanında sözlü
olarak yapılır.Ölü doğan çocuklar nüfus kütüğüne kayıt edilmezler.Bunlar
hakkında doğum tutanağı düzenlenmez.
b)Ölüm Kütüğü:Bu kütük
ölüm tutanaklarının bir dizi haline getirilmesiyle oluşturulur.Her ölüm ve
bulunan her ölü M.K.41’e göre en çok 10 gün içinde nüfus memuruna bildirilmesi
gerekir.Ölüm hangi yerde vuku bulmuş ise o yerin nüfus memurluğuna
bildirilir,ölüm yeri bilinmiyorsa ceset nerede bulunmuş ise oranın ölüm bir
taşıt içinde olmuşsa bu taşıttan çıkarıldığı yerin nüfus memurluğuna
bildirilir.
c)Yer değiştirme
kütüğü:Bu kütük yer değiştirme tutanaklarının bir dizi haline getirilmesiyle
oluşur.Nüfus kanunu ikametgahın değiştirilmesi halinde yeni ikametgah ittihaz
edilen yere varış tarihinden itibaren 2 ay içinde aile kütüğünü yeni ikametgaha
nakledilmesi zorunluluğunu getirmiştir.
d)Evlenme Kütüğü:Bu
kütük evlenme belgelerinden oluşur.Evlenme tarihinden başlayarak 1 ay içinde
evlenme akdini yapanlar.örneğine uygun 3 nüsha evlenme bildirisini bulunduğu
yer nüfus memurluğuna onlar de erkekle kadının kayıtlı olduğu nüfus memurluğuna
göndermekle yükümlüdür.
e)Boşanma Kütüğü:Bu
kütük boşanma belgelerinin bir kütük haline getirilmesiyle oluşur.Boşanma
kararını veren mahkemenin başkatibi kararın kesinleştiği andan itibaren 30 gün
içinde 3 nüsha karar örneğini bulunduğu yer nüfus müdürlüğüne bu müdürlükte
kararı kocanın kayıtlı bulunduğu nüfus memurluğuna gönderir.Burada kararlardan
biri merkez arşive diğeri de karının kaydının nakledileceği yer nüfus idaresine
gönderir.
f)Kayıt ve yaş tashihi
kütüğü:Nüfus kanunu kayıt ve yaş belgelerinin de bir kütük haline getirilmesini
amirdir.
g)Diğer kişisel hal
değişiklikleri kütüğü:Yukarıda belirtilen kişisel hal kütüklerinin dışında
kalan kişisel hal değişikliklerine ilişkin belgelerin de bir kütük haline
getirilmesi gerekir.
h)Aile kütüğü:Yukarıda
sayılan münferit kütükler yanında bir de aileye bağlı kişilerin bütün kişisel
hallerini toplu olarak gösteren bir kütük tutulur.Her mahalle ve köy için
farklı aile kütüğü tutulur.Aynı soydan gelen aynı soyadını taşıyan fakat ayrı
yaşayan aileler için ayrı kütük
tutulur.Aile kütükleri ailedeki tüm bireylerin adlarını cinsiyetlerini
yaşlarını babasının anasının soyadlarını sağ olup olmadıklarını doğum yeri ve
tarihlerini vücuttaki değişikliklerini okur-yazar olup olmadıklarını medeni
hallerini ve diğer kişisel hal değişikliklerini gösterir.Aile kütüklerinde
kayıtlı fertlerin evlat edinilme evlenme hallerinde kayıtları kapanır.Ailenin
kaydı ise yer değiştirmeler ailenin bütün fertlerinin ölmesi kızların ve
kadınların evlenmesi ile kapatılır.
4-Sicil tamamlayıcı
kayıtlar ile kişisel hal değişikliklerinin kütüğe işlenmesi:Sicili tamamlayıcı
kayıtlar N.K.47.mad “meslek sanat din ve herhangi bir arıza sebebiyle vücuttaki
şekil değişiklikleri ile nüfus kütüklerine yazılması gerektiği halde her
nasılsa yazılmamış ve dayanağı belgede kalmış olan ana baba adı doğum yeri
cinsiyet ve soyadı gibi haller “olarak ifade edilmiştir.Bunlar ilgililerin
bağlı bulundukları daire kurum ve işyerinden köy ve mahalle ihtiyar kurulundan
alacakları belge ve ilmuhaber üzerine en büyük idare amirinin emri ile aile
kütüklerine işlenir.
5-Cinsiyet
değişikliğinin kütüğe işlenmesi:
6-Kütükteki yanlışın
düzeltilmesi:Nüfus kütüklerindeki yanlışların düzeltilmesi için hakimden karar
alınması gerekir.Yaş ad soyad ve diğer kayıt değiştirme davalarına bakmaya
ilgilinin bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesi yetkilidir.Düzeltme davası
Cumhuriyet başsavcısı ve nüfus başmüdürü veya memuru huzuru ile görülür ve
karara bağlanır.Nüfus memuru her safhada yargılamada bulunabilir ve gerekli
gördüğü takdirde temyiz yoluna da başvurabilir.Kesinleşen karar üzerinde aile
kütüğünde düzeltme ilgilinin künyesi hizasındaki düşünceler sütununa yazılarak
yapılır.
7-Nüfus Kütüklerine
ilişkin ilkeler:
a)Sicil kayıtlarının bütünlüğü ilkesi:Kişisel hal ve
kütüklerinin ayrıntılı ve düzenli bir biçimde tutulması ile güdülen amaç tüm
ülke içindeki veya dışındaki vatandaşların kişisel hal ve değişikliklerin tam
ve toplu olarak belirtilmesidir.
b)Kamuya kapalılık ilkesi:M.K.’daki diğer sicillerin aksine
nüfus kütükleri kamuya açık siciller değildir.Nüfus kütükleriyle dayanaklarının
ancak nüfus başmemuru ve sorumlu memurlarla denetleme ve teftişe yetkili olan
kimseler görüp inceleyebilirler.Askerlik şubesi ve adalet mercilerinin dışında
mahallin en büyük idare amirinin yazılı emri olmadıkça hiçbir daireye kopya
özet ve bilgi verilemez.
c)Nüfus kayıtlarının ispat gücü:Kişisel hal sicilleri de
resmi sicillerin ispat gücüne sahiptir.Bunlara dayanılarak tespit edilmiş
olayların bir hukuki işlem olduğunu aksi sabit oluncaya kadar itibarda
olacaklarını belirtmiştir.Nüfus kaydının yokluğu ölüm ve doğumun belirlenmesi
için açılan davanın reddini gerektirmez.
8-Kişisel hal
kütüklerini tutan memurların sorumlulukları:kitap sayfa:114
$ 5-Kişiliğin
Korunması:
I-Genel olarak kişilik
ve kişiliğin korunması:Hukuk düzeni kişilere sadece hak ve borç sahibi olabilme
yeteneğini tanımamakta onlara bu kişiliği oluşturan esas değerlere karşı
yönelmiş saldırılara karşı kendini koruma hakkı da tanımıştır.Bir kişinin özellikleri
hak ve fiil ehliyeti hürriyeti bedeni ve manevi varlıkları onun kişiliğini
meydana getirir.Kişilik insanın insan olması dolayısıyla ayrılmaz bir biçimde
sahip olduğu hakları içerir.Bunlar para ile ölçülemeyen devredilemeyen
mirasçıya geçmeyen mutlak haklardır.Kişiliğe bağlı nedenlerin tümü üzerindeki
hakkı belirtmek üzere genel kişilik hakkı deyimi kullanılmaktadır.Genel kişilik
hakkını somut münferit görünüşlerine münferit kişilik hakları denir.Kişilik
hakkının belirleyici özelliği bu kişiliğe tecavüz edilmemesini istemek
yetkisidir.Kişiliğin korunmasını isteme hakkı sadece gerçek kişilere tanınmış
bir hak olmayıp tüzel kişilerin de yararlanacağı bir haktır.
II)Kişilik haklarının
nitelikleri:
a)Kişilik hakları mutlak
hak karakteri taşımaktadır.Bu nedenle tecavüz eden herkese karşı ileri
sürülebilir.
b)Kişilik hakları şahıs
varlığı haklarına dahil olduklarından hiçbir şekilde maddi değere sahip
değildirler.Ancak bir kişilik hakkına saldırı maddi ya da manevi zarara
uğramaya yol açabilir.Bu durumda zararın tazminini isteme hakkı da doğar.
c)Kişilik hakları
kişinin kişiliğinden ayrılmaz bir karakter taşıdığından vazgeçilmesi ve
devredilmesi mümkün değildir.
d)Bu hakların mirasçıya
geçmesi de mümkün değildir.
e)Bu haklar zamanaşımına
uğramaz ve hak düşürücü süre de işlemez.Ancak kişilik haklarına saldırı
nedeniyle kazanılan alacak hakkı zamanaşımına uğrar.
f)Kişilik hakları esas
olarak savunma sağlayan haklardır.Yani kişiye 3.kişilerden gelen saldırılara
karşı korurular.
III)Kişilik Hakkının
kapsamı:İnsan varlığını nitelendiren değerlerin teker teker sayılması mümkün
değildir.Ancak doktrin en önemli münferit kişilik haklarını ayrı ayrı
değerlendirme eğilimindedir.Bunlar kısaca:
1-Kişilik hakkının
konusu olan değerler:
a)Ad:Kişinin adı üzerindeki hakkı münferit bir kişilik
hakkıdır.
b)Hayat sağlık ve vücut tamlığı:Kişinin hayatı sağlığı ve
vücut tamlığı kişiliğine dahildir.Hayat hakkının en temel hakkı olduğu
kuşkusuzdur.Kişinin vücut bütünlüğü de mutlak ve saygı gösterilmesi gereken
değerlerden biridir.
aa)Tıbbi müdahaleler:Kişinin sağlığına kavuşmak
için tedaviye rıza göstermesi,doktorun müdahalesinin hukuka aykırı olmasını
engeller.Fakat tedavi ve koruma amacı olmayan tıbbın gelişmesine hizmet eden
deneysel amaçlı uygulamalar hastanın üzerinde rızası olsa dahi kullanılamaz
hukuka aykırı olur.Vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı aynı zamanda insan
haklarının da bir parçasıdır.Bu çerçevede kişinin işkence görmesi vücut
bütünlüğüne saldırı teşkil eder.Kişinin hem fiziki hem ruhi değerleri vücut
bütünlüğüne dahildir.Örneğin birisini yaralamak ona hastalık geçirmek vücut
bütünlüğüne saldırı olduğu gibi kişinin ruhi dengesini sarsmak da aynı anlama
gelir.
bb)Organ ve doku nakli:Alıcıya
sağlık kazandırmak için canlıdan veya cesetten organ veya doku alınarak aktarılması
üstün bir amaca hizmet ederken verici yönünden kişilik haklarına müdahale
anlamına gelir.Kanun canlı kişiden organ naklini ancak hayat için zorunlu
olmayan ve verilmesi halinde kişinin yaşama şansını ve yaşama biçimini
etkilemeyecek organlar için mümkün kılmaktadır.Canlı kişiden organ alınması
vericinin 18 yaşını doldurması ve temyiz kudretine sahip olması şartına
bağlıdır.Ölüden organ alınması esas olarak onun sağlığında verdiği rızaya
bağlıdır.
cc)Cinsel faaliyete ilişkin
müdahaleler:
aaa)Kural olarak
kişinin üreme sonucunu doğuran faaliyetlerine müdahale hukuka aykırıdır.Kişinin
ancak iradesi ile bu faaliyetlerine müdahale edilerek bu faaliyetleri
engellenebilir.
bbb)Cinsiyet
değişikliği:Doktrinde hükmün amaca göre yorumlanarak sadece tedavi amaçlı
cinsiyet değişikliğine izin verilmesi gerektiği isabetli olarak
savunulmaktadır.
c)Faaliyet
özgürlüğü:Kişinin hürriyeti hak ve fiil ehliyeti kişiliğin kapsamına
girer.Herkes hayat faaliyetlerini özgürce düzenlemek hakkına sahiptir.Bu
özgürlüğün içine herhangi bir yerde kalma veya oradan ayrılma herhangi bir işi
yapma gibi özgürlükler de girer.Bu özgürlüğün sınırı kamu düzeni ile ilgili
düzenlemelerdir.
d)Haysiyet ve
şeref:Kişinin haysiyeti ve şerefi de genel kişilik hakkının kapsamı içindedir.Kişinin
insan olmak sıfatıyla sahip olduğu bütün özellikler ve sahip olduğu diğer
niteliklerin olmadığı veya eksik olduğu fikrini uyandıran ve toplumda küçük
düşürmeyi hedefleyen tüm söz yazı ya da resimle yapılan beyanlar şeref ve
haysiyetin ihlali niteliği taşır.Bir kişi hakkında hakaret teşkil edecek sözler
söylenmesi veya saygınlığını tehlikeye düşüren doğruluğu ispat edilemeyen
iddialarda bulunulması şeref ve haysiyete tecavüz teşkil eder.Asılsız ihbarlar
da kişiliğe tecavüz teşkil eder.Bu kavramın çerçevesi kişinin sosyal ve mesleki
konumuna bağlı olarak da değişebilmektedir.Şeref ve haysiyete saldırının o
kişinin adı hedef alınarak yapılması şart değildir.Adı anılmasa dahi 3.kişiler
nezdinde tanınmasını sağlayacak işaretler kullanılmış olması da şeref ve
haysiyete saldırı teşkil eder.
e)Resim ve Ses:Kişinin
resmi üzerindeki hakkı da kişilik haklarına girer.Resim kavramına kişinin bir
fotoğrafta filmde veya televizyonda tespit edilmesi ve gösterilmesi girdiği
gibi fırça ya da kalemle yapılan resim
veya karikatürleri de girer.Kişinin rızası olmadan ve menfaatine aykırı olarak
bir resmin kullanılması kişilik hakkına hukuka aykırı tecavüz teşkil eder.Ancak
kamuya mal olmuş kişilerin basında veya aktüalite filmlerinde haber amacı ile
resimlerinin yayınlanmasında kişilik hakkına tecavüz söz konusu olmaz.Kişinin
sesinin yayınlanmasında da aynı esaslar geçerlidir.
f)Kişinin sırları:Kişinin gizli tutulmasında
menfaati bulunan sırları da kişilik hakkının içinde girer.Kişinin bu sırlarına
“gizlilik alanı da denmektedir.Gizlilik alanına kişinin kendisi ile ilgili
kişisel mektup ve yazıları girdiği gibi gizli kalmasında menfaati bulunan bütün
sırları girer.Bir kimsenin rızası olmadan bir sırrını öğrenerek yayan kimse
kişilik hakkına tecavüzde bulunmuş olur.Örneğin sağlık durumuna ilişkin bir
açıklama veya mesleki konuda bilinmemesi istenen bir durumun açıklanması
kişilik haklarının ihlali ile sonuçlanabilir.
g)Özel hayat:Kişisinin özle hayatının başkaları
tarafından bilinmesini istememesi korunmaya değer bir menfaattir.Diğer
insanlarla paylaşılmamış olan olaylar için kişinin kamuya kapalı bir çevreye
sahip olabilmesi kişiliğine dahil bir unsurdur.Özel çevresindeki hayat tarzına
kişinin rızası olmadan yapılacak müdahaleler de tecavüz teşkil
eder.Telefonların dinlenmesi veya özel hayata ilişkin olayların kamuya
açıklanması vs.de kişilik hakkına tecavüz teşkil eder.Kamuya mal olmuş
kişilerin sıradan kişilere göre sınırlanmış özel hayat ve gizlilik alanları
vardır.Kabul edildiğine göre kamuca tanınan bir kişinin toplum içindeki
mevkiine ilişkin önemli sonuçlar elde edilecekse özel hayatının uygun biçimde
öğrenilmesinde toplumun çıkarı vardır ve bu oranda özel hayatına ilişkin olarak
yapılacak açıklamalar kişilik hakkına tecavüz teşkil etmez.
IV)Kişiliğin korunması yolları:
M.K.mad.23-24’le kişilik iki türlü tecavüze karşı
korunmuştur.M.K.mad.23 kişiliği hukuki işlemlere karşı korumakta M.K.mad.24 ise
haksız fiille yapılan tecavüzlere karşı korumaktadır.
A-Kişiliğin hukuki işlemle yapılan tecavüze karşı
korunması:
Kimse hak ve fiil ehliyetlerinde kısmen de olsa
feragat edemez.Kimse hürriyetini devredemeyeceği gibi hürriyetini kullanmayı
hukuk ve ahlaka aykırı derecede kısıtlayamaz.Hükmün amacı kişilerin serbest
iradeleriyle düzenleyebilecekleri hukuki işlemlerin sınırını çizmektir.Binaenaleyh
bir kişinin hak ve fiil ehliyetinden ya da sadece birinden tamamen veya kısmen
feragat ettiği konusunda yapacağı hukuki işlem yükleneceği bir taahhüt
batıldır.M.K.mad.23/2’ye göre kişi hürriyetini de devredemez.Yani köleliği
kabul edemez.Kişinin iktisadi varlığını ahlaka aykırı sayılacak derecede
tehlikeye sokacak ağır taahhütleri bu hükme aykırı sayılırlar.Bir kimsenin
gelecekteki bütün alacaklarını rehnettiği veya devrettiğini belirten bir
sözleşme de batıldır.Ayrıca sözleşmelerin çok uzun süreli olması da hürriyetin
aşırı ve ahlaka aykırı şekilde kısıtlanması sonucunu doğurduğu takdirde
M.K.mad.23’ün uygulanma alanına girer.Ayrıca B.K.mad.19’a göre Şahsi hükümlere
müteallik haklara mugayir olmadıkları sürece iki tarafın yaptığı mukaveleler
muteberdir.Hükümdeki şahsi hükümlere müteallik haklardan kasıt kişiliğe bağlı
haklardır.Bu anlamda kimse hayatını sona erdirecek bir anlaşama yapamaz.Vücut
tamlığını ihlal edecek bir sözleşme de ancak hukuka ve ahlaka aykırı olmadığı
sürece geçerli olabilir.M.K.mad.23 emredici bir hukuk kuralı olduğundan hakim
tarafından re’sen nazara alınmalıdır.
B-Kişiliğin tecavüze karşı korunması:
1-İlke:Kişinin hayatı sağlığı ve vücut tamlığının
şeref ve haysiyetinin resminin sesinin özel hayatının gizliliğinin sırlarının
vs. hukuka aykırı tecavüze karşı korunmasından söz edilir.
2-Hukuka Aykırılık:Bir kimsenin şahsiyetin
yöneltilmiş bir tecavüz bir mutlak hakkı ihlal etmesi sebebiyle hukuka aykırı
olabilir.Kişiliği korumaya yönelik her türlü hukuk kuralına aykırılık hukuka
aykırılık anlamına gelir.Ancak hukuka aykırılığı kaldıracak bir sebebin
varlığı failin davranışını şahsiyete
hukuka aykırı davranış teşkil etmekten kurtarır.
3-Hukuka Aykırılığı kaldıracak Sebepler:Maddede
hukuka aykırılığı kaldıracak sebepler olarak şunlar belirtilmiştir:
-Mağdurun rızası
-Üstün nitelikte bir özel yar
-Üstün nitelikte bir kamu yararı
-Kanunun verdiği yetki
a)Mağdurun rızası:Mağdurun rızası muteber olmak
kadıyla haksız fiillerde genellikle hukuka aykırılığı kaldıran bir sebeptir.Ancak
bu rızanın hukuka aykırılığı kaldırabilmesi için sınırları belirlenmiş bir
müdahaleye ilişkin olması gereklidir.Yani kişilik hakkından genel olarak
vazgeçmek veya kişilik haklarına gelebilecek her türlü saldırıya rıza verilmesi
geçerli değildir Bu rızanın geçerli olabilmesi için 3 şartın varlığı
gereklidir.
aa)Kişilik hakkından
vazgeçme iradesinin açık olarak belirtilmiş olması gereklidir.
bb)Verilen rızanın
vazgeçme iradesinin öngörülebilecek şartlarda bilinçli ve serbest irade ile
verilmiş olması gerekmektedir.
cc)Verilen rıza ahlaka
aykırı olmamalıdır.
Şahsiyete
tecavüz konusunda rıza özellikle tıbbi müdahalelerde önem kazanmaktadır.Hasta
muvaffakiyet verecek durumda olmadığı için kanuni temsilciden alınan rıza
hastanın rızasının yerini tutamaz.Ancak belirtmek gerekir ki tıbbi
müdahalelerde kural rızanın alınması olmakla birlikte gecikmede sakınca bulunan
hallerde rıza alınmadan da müdahalelerde bulunulabilir.Tedavi amaçlı değil de deneysel amaçlı müdahalelerde rızanın
hukuka aykırılığı kaldırıp kaldırmayacağı tartışmalıdır.
Ölüden
organ alınması için kişinin buna rıza gösterdiğine ilişkin açıklamasını
vasiyetnamesinde ya da sağlığında iki tanık önünde açıklaması gereklidir.Böyle
bir rıza yoksa ölümden sonra eşi çocukları anası babası bunlarda bulunmuyorsa
yakınlarının rızası ile cesetten organ veya doku alınması mümkündür.Rızanın
hukuka aykırılığı bertaraf edebilmesi için muteber bir muvaffakiyet olması
gereklidir.Mümeyyiz olmayan şahsın rızası muteber değildir.Rızanın yazılı
olması şart kılınan hallerde bu şekle uyulmadan verilen rıza da muteber
değildir.Bu muvaffakiyet sarih olabileceği gibi zımnide olabilir.Şahsiyetine
tecavüz riskini taşıyan bir faaliyete katılan kimsenin bu risk kapsamına giren
muhtemel tecavüzlere muvaffakiyet var sayılır.(Boks güreş).Rızanın müdahaleden
önce ya da en geç müdahale sırasında verilmesi gerekir.Ancak rıza her zaman
geri alınabilir.Rızanın geri alınmasından vazgeçmek geçerli değildir.
b)Üstün
nitelikte bir özel yarar:24.maddenin yeni metninde belirtildiği gibi üstün
nitelikte bir özel yararın varlığı halinde
şahsiyete tecavüz hukuka aykırı değildir.Bu üstün nitelikteki yarar
bizzat mağdura ya da faile veya bir 3.şahsa ait olabilir.
aa)Hayatının kurtulması için ameliyat
edilmesi zorunluluğu bulunan kimseden muvaffakiyet alınamıyorsa alınmadan
ameliyatın yapılması hastanın üstün nitelikteki yararına dayanır.Diğer taraftan
hastanın açıkça karşı çıkmasına rağmen onun üstün yararı gözetilerek ona tıbbi
müdahalede bulunulmasının hukuka aykırı olup olmadığı tartışmalıdır.
bb)Failin veya bir üçüncü şahsın üstün
yararının tecavüzün hukuka aykırılığını kaldırması bu tecavüzün meşru müdafaa
kapsamına girmesi halinde söz konusu olur.Hak arama hürriyeti de şahsiyete
tecavüzdeki hukuka aykırılığı korunan üstün yarar sebebiyle kaldırır..Fakat bu
hürriyetin kötüye kullanılması halinde hak arama hürriyeti bu tecavüzün hukuka
aykırı olmasını engellemez.
cc)Üstün nitelikte kamu yararı:Üstün
nitelikte kamu yararı bulunan hallerde de bir kimsenin şahsiyetine yapılan
tecavüz hukuka aykırı değildir.Bir suçtan mahkum edilenin hapse atılması bir
salgın hastalıkta aşı olma zorunluluğu bu gibi durumlardır.Konu,kitle iletişim
araçları ile şahsiyete vaki tecavüzlerin hukuka aykırı sayılıp sayılmaması
açısından özel bir önem arz eder.Basının iki işlevi vardır.Kamuoyu için önem
arz eden konularda halkı bilgilendirme ve özel olarak önemli hususlarda
eleştiri yaparak kamuoyunu yönlendirme işlevi.Basın bu bilgilendirme işlevi
içinde kamuoyunun öğrenmekte yararı olduğu bütün gerçekleri verme hakkına
sahiptir.Eleştiri işlevi yerine getirilirken değer yargıları gerçek olgulara
dayandırılmalıdır.Tecavüze uğrayanın şahsiyet hakkının korunmasına ilişkin
yararı ile kamuoyunun haber alma ve aydınlatılmadaki yararından hangisinin daha
üstün olduğunun tespiti gerekir.Hakim takdir yetkisini kullanarak vardığı
sonucu objektif gerekçelere dayandırmak zorundadır.Bu hususta doktrinde veya
daha önceki olaylara ilişkin mahkeme içtihatlarında benimsenmiş çözümlerden de
yararlanmalıdır.Eğer yayımlanan haber veya eleştiri gerçekleri yansıtmıyorsa
veya haber ve eleştiride kamuoyunu aydınlatma görevi dışına çıkılıp şahsın
şeref ve haysiyetine tecavüz teşkil eden ifadelere yer verilmişse hukuka
aykırılık unsuru varlığını sürdürür.Bir kimsenin özel hayatına ilişkin gerçek bir
olayın açıklanması şahsiyet hakkına tecavüz teşkil ederse de o kimsenin topluma
mal oluş derecesi farklı sonuca ulaşılmasına yol açabilir.Fakat bu
davranışlarda kamuoyunu aydınlatma fonksiyonunun dışına çıkılması özellikle o
şahsı küçük düşürme amacı güdülmesi davranışın hukuka aykırı sayılması sonucunu
doğurur.Bu çerçevede kamuya mal olmuş kişilerin özel hayatlarına ve sır
alanlarına giren olaylar üstün bir kamu yararı bulunmadıkça herhangi bir habere
konu olmayacaktır.Keza kamuya mal olmuş kişilerle ilgili gerçek dışı
açıklamaların hukuka aykırı olduğu da şüphesizdir.Gerçek dışılık verilen
haberin hiç vuku bulmamış ir olaya ilişkin olmasından ,olayın gerçekte başka
türlü cereyan etmiş olmasından veya bir olaydaki bazı unsurların gizlenmesinden
veya bazı unsurlar ilave edilerek nakledilmesinden ileri gelebilir.Gerçek dışı
haberin yazanın haberin gerçek dışı olduğunu bilmemesi ve bilecek durumda
olmaması bu haberin meydana getirdiği şahsiyete tecavüzün hukuka aykırılığını
etkilemez.
d)Kanunun
verdiği yetki:Kamu makamlarının kamu hukukunu düzenleyen kanunlara dayanan
yetkilerini kullanmaları bu yetkinin bir şahsın şahsiyetine tecavüz teşkil
etmesi halinde hukuka aykırılığını kaldırır.Dilekçe hakkını kullanarak şikayet
veya ihbarda bulunan kimse bu şikayet veya ihbara konu olan kimsenin şahsiyet
hakkına hukuka aykırı bir biçimde tecavüzde bulunmuş sayılmaz.Fakat bu ihbar
veya şikayet uydurma olaylara dayanılarak yapılmışsa yetki kötüye kullanılmış
ve şahsiyete hukuka aykırı bir biçimde tecavüzde bulunulmuş olur.İddia ve
savunma hakkının da (hak arama hürriyeti) kullanılması da bu hak kullanılırken
yapılan tecavüzün hukuka aykırılığını kaldırır.Fakat korunmak istenen hakla
bağlantısı bulunmayan beyanlar hukuka aykırı tecavüz teşkil edebilir.TBMM
üyeleri Meclis çalışmalarında söyledikleri sözlerden ileri sürdükleri
düşüncelerden ve bunları meclis dışında tekrarlamaktan ve açığa vurmaktan
sorumlu tutulamazlar.Buna mutlak dokunulmazlık veya yasama sorumsuzluğu
denir.B.K.mad.52’de öngörülen meşru müdafaa hakkının kullanılmasının da bu
müdafaa fiilinin karşı tarafın şahsiyet hakkına (özellikle vücut tamlığına)
tecavüz teşkil etmesi halinde bu tecavüzdeki hukuka aykırılığı kaldıracağına
yukarıda değinilmiştir.Bu da kanunda öngörülmüş bir yetkidir.
4-Şahsiyetine
Tecavüz edilen kişiye tanınan dava hakları:
a)Genel
olarak:Şahsiyete tecavüzde;tecavüzün men’i ,maddi tazminat, manevi tazminat ve
tecavüzden elde edilen kazançların vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca talep
edilmesi davaları tanır.Ayrıca doktrin tecavüzün önlenmesi ve tecavüzün hukuka
aykırılığı tespiti davalarını da kabul eder.
b)Davacı
ve davalı sıfatı:Bu davalarda kişilik hakkı saldırıya uğrayan veya uğramış kişi
davacı sıfatına sahiptir.Gerçek veya tüzel kişi olması fark etmez.
Mirasçılar
kural olarak miras bırakanın dava hakkına sahip değildirler.Ancak miras
bırakanın daha önce açmış olduğu davaya devam edebilirler.Diğer yandan miras
bırakana yapılan saldırı eğer mirasçıların kişilik haklarına saldırı teşkil
ediyorsa onlar da dava açabilirler.Mirasçıların miras bırakanın kişilik hakkına
saldırıdan doğan maddi hakları için dava açmaları mümkündür.Mümeyyiz küçük ve
mahcurlar kanuni temsilcilerinin izni
olmaksızın bu davayı açabilirler.Bunların kanuni temsilcilerinin ancak küçük
veya kısıtlının açık veya zımni rızası ile bu davaları açabilecekleri kabul
edilmektedir.Mümeyyiz olmayan küçük ve mahcurlar kendi adlarına hareket
edemeyeceklerinden onları korumak amacıyla kanuni temsilcilerinin bu davaları
açmaları mümkündür.Bu davalarda davalı sıfatı kişilik hakkına saldırıda bulunan
şahıs veya mirasçılarına aittir.
c)Davalar:
aa)Tecavüze
son verilmesi davası:Davanın amacı devam eden tecavüze sona erdirmeye davalının
mahkum edilmesidir.
aaa)Şahsiyeti teşkil eden unsurlardan
herhangi birine hukuka aykırı tecavüz vuku bulması halinde bu dava
açılabilir.Fakat ancak tecavüz devam ediyorsa bu dava söz konusu olur.Bir
şahsın bir resminin bir vitrinde teşhir edilmesinin sona erdirilmesi talebi bu
davaya konu teşkil eder.Bu davanın açılması için tecavüzün haksız olması yeterlidir.Ayrıca
tecavüzde bulunanın kusurlu olması gerekmez.Kanaatimizce tecavüz teşkil eden
bir olgu failin iktidarında bulunduğu sürece tecavüzün durdurulması failin
iktidarının etkisinin dışında etkisini sürdürdüğü sürece tecavüzün hukuka
aykırılığının tespiti ve kararın yayınlanması ile etkinin giderilmesi söz
konusu olacaktır.Sona erdirilmesinden sonra da etkisi devam edecekse tecavüzün
sona erdirilmesi talebi ile birlikte tecavüzün etkilerinin bertaraf edilmesi
için mahkeme kararının yayınlanması da talep edilebilir.
Sona ermiş tecavüzün
tekrarlanması tehlikesi varsa bu takdirde tecavüzün sona erdirilmesi değil
tecavüzün önlenmedi talep edilecektir.Bazen bir tecavüzün sona erdirilmesi
devamını önlemekten öteye yeni bir tecavüzü de kendiliğinden önlemiş
olur.(fotoğraf filminin yok edilmesi).Aynı davada iki talebin birlikte ileri
sürülmesine bir engel yoktur.
bbb)Tecavüz devam ettiği
sürece tecavüzü son erdirme davası açılabilir.Diğer bir ifade ile zamanaşımı
veya hak düşürücü süre söz konusu değildir.
ccc)Tecavüzü sona
erdirme davasını şahsiyeti tecavüze uğrayan kişi açabilir.Bu kişi mümeyyiz
değilse onun adına kanuni mümessili dava açabilir.Bir davranış birden fazla
kişinin şahsiyet haklarına tecavüz teşkil ediyorsa tecavüze uğrayanlardan her
biri diğerlerinden bağımsız olarak tecavüzün durdurulmasını dava edebilir.Şayet
tecavüzü yapan kişi birden fazla ,ise tecavüzün durdurulması davası içlerinden
birine birkaçına veya hepsine açılabilir.
bb)Tecavüz
tehlikesinin önlenmesi davası:Şahsiyet hakkına tecavüz tehlikesi karşısında
bulunan kimsenin tecavüz tehlikesinin önlenmesini talep edebileceği
belirtilmiştir.Bu davaya kısaca tecavüzün önlenmesi davası denilir.Bu dava ile
hakimden davalının tecavüz teşkil edebilecek davranıştan kaçınmaya mahkum
etmesi talep edilir.Tecavüz tehlikesinin önlenmesi davasının açılması için
tecavüz tehlikesi yaratan kişinin kusurlu olması gerekmemektedir.
aaa-Böyle bir dava ancak şahsiyete
hukuka aykırı tecavüz tehlikesi ciddi ve yakın ise açılabilir.(şeref ve
haysiyeti lekeleyici bir kitabın basılması).Tehlike varlığını sürdürdükçe dava
açılabilir.Tehlike sona ermişse bu dava açılamaz.
bbb-Tecavüz tehlikesini önleme davasını
bu tehlikeye maruz olan kişi açabilir.Mümeyyiz değilse kanuni temsilcisi de
açabilir.
ccc-Tecavüzün önlenmesi davasında hakim
davalıyı tecavüz teşkil eden davranıştan kaçınmaya mahkum edecektir.Dikkat
edilmesi gereken husus hakim tarafında verilecek önleme kararının iki taraf
için de adil olması gereken bir karar olmasıdır.Failin mahkeme kararına rağmen tecavüzde
bulunması maddi ve manevi tazminat davalarında özellikle kusurlu sayılması
açısından etkili olur.
cc)Tecavüzün
hukuka aykırılığının tespiti davası:
Bu
dava genel nitelikteki tespit davasının şahsiyetin korunmasında özel olarak
düzenlenmiş ve sona eren bir tecavüzün etkisinin devam etmesi haline
açılacaktır.
aaa)Dava açabilecek olanlar ve
davalılar bakımından tecavüze son verme davasında verdiğimiz izahat burada da
dikkate alınmalıdır.Sona eren tecavüzün etkisi devam ettiği sürece tespit
davası açılabilir.Aradan çok uzun zaman geçmesi artık etkinin kalkmasına yol
açmışsa dava açılamaz.
bbb)Tecavüze son verilmesi veya maddi
ve manevi tazminat davalarında da hakim önce tecavüzün hukuka aykırı olduğunu
tespit edecek ondan sonra tecavüzün durdurulması veya tazminat ödenmesine karar
verecektir.Fakat ayrı tespit davasında hakimden istenen karar sadece evvelce
vuku bulmuş olan tecavüzün hukuka aykırılığını tespite yöneliktir.
ccc)Sona ermiş tecavüzün hukuka
aykırılığının tespiti ve kararın ilen yolu ile tecavüzün sona eren etkisinin
bertaraf edilmesi bir bakıma manevi tatmin de sağlar.Manevi tazminat davası
açılmışsa ayrıca tespit davası açılmaz.buna mukabil sona eren tecavüzün devam
eden etkisinin bertaraf edilmesi için hukuka aykırılığın tespiti ve kararın
yayınlanması talebi ile birlikte şartları varsa manevi tazminat olarak bir
miktar para ödenmesi talep edilebilir.
ddd)Tecavüzün hukuka aykırılığını
tespit eden kararın yayınlanması diğer bir açıdan cevap hakkının kullanılmasın
yaklaşır.Fakat cevap hakkının kullanılma şartı ve yolu başkadır.Cevapta amaç
hukuka aykırılığın tespiti değil,verilen cevabın ve düzeltmenin tecavüzün vuku
bulduğu kitle iletişim aracında yayınlanmasını sağlamaktır. Ayrıca cevap ve
düzeltme hakkının kullanılmış olması tecavüzün hukuka aykırılığının tespitinin
dava edilmesine engel değildir.
eee)Hakim “gerekli” görerek kararın
yayınlanmasını kabul ederse yayının nerede ve ne tarzda yapılacağını verilen
hükümde belirtmelidir.Kanun kararın yayınlanması yerine 3.kişilere bildirilmesi
yolunu da öngörür.Bu yola tecavüzün etkilerinin çok sınırlı bir çerçevede devam
etmesi halinde başvurulması düşünülebilir.
dd)Maddi
tazminat davası:
Şahsiyet
hakkına hukuka aykırı bir tecavüz yüzünden maddi zarara uğrayan kimsenin bu
zararın tazminini talep etmesi maddi tazminat davasının şartlarının var
olmasına bağlıdır.
aaa)Adın gaspı,nişanın
bozulması,evlenmenin butlanı ve boşanma vücut tamlığına tecavüz ve haksız
rekabet gibi şahsiyet haklarına tecavüzde maddi tazminatın özel olarak
düzenlendiği hallerde bu uygulamalara ilişkin hükümler uygulanacak diğer haller
ve belirtilmemiş hususlarda haksız fiil
sorumluluğunu düzenleyen hükümler uygulanacaktır.
bbb)Binaenaleyh şahsiyet
hakkına tecavüz nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini için hukuka aykırı tecavüz
maddi zarar tecavüzle zarar arasında uygun illiyet bağı arandıktan başka failin
kusur veya bir kusursuz sorumluluk bulunması hali aranacaktır.Birden fazla
sorumlu varsa B.K.mad.50’nin kapsamına giren hallerde tam teselsül
B.K.mad.51’in kapsamına giren hallerde nakıs teselsül söz konusu
olacaktır.Zamanaşımı, haksız fiil hükümlerine dayanan davalar için B.K.mad.60
;borca aykırılığa dayanan davalar için B.K.mad.125’e tabidir.Şahsiyete tecavüz
sebebiyle maddi tazminat davasını zarara uğrayan şahıs mümeyyizse kendisi
değilse kanuni temsilcisi açabilir.Tazminat talebi başkasına temlik edilebilir
ve mirasçıya intikal edebilir.
ccc)Maddi tazminat
davası tecavüze son verilmesi hukuka aykırılığı tespit eden kararın
yayınlanması manevi tazminat ve kazancın verilmesi davaları ile birlikte
açılabilir,tecavüzün önlenmesi davası ile birlikte açılması söz konusu olamaz.
ee)Manevi
Tazminat davası:Şahsiyet hakkına hukuka aykırı tecavüzden doğan acı,elem ve
ızdırabın giderilmesi amacını güder.
aaa)Manevi zararın telafisi amacıyla
öngörülen temel çözüm tazminat olarak tayin edilen bir miktar paranın tecavüze
uğrayana sağlayacağı maddi imkanlarla onun acı elem ve ızdırabının giderileceği
fikrine dayanır.Hakim manevi tazminatı takdir ve tayin ederken mağdurun çektiği
elem ve ızdıraptan başka failin kusur derecesini mağdurun müterafik kusuru
varsa bunun derecesini dikkate
alacaktır.Hakim bütün unsurları göz önünde tutarak manevi tazminat olarak
ödenecek para miktarını takdir ve tayin edecektir.Fakat hakim davacını
talebiyle bağlı olduğu cihetle hal ve şartlara göre takdir ettiği tazminat
miktarı daha yüksek olsa dahi talep edilen miktardan daha fazlasının ödenmesine
karar veremez.Buna mukabil hakimin bütün unsurları göz önüne alarak davacının
talep ettiği miktardan daha az tazminata karar vermesi mümkündür.Manevi
tazminat olarak hükmedilecek paranın adalete aykırı olarak çok düşük olması ya
da tecavüz fiili iyi ki vuku bulmuş dedirtecek kadar da yüksek tutulmamalıdır.
bbb)Önceki metinde manevi tazminat
istenebilmesi için şahsiyet hakkına hukuka aykırı tecavüz manevi zarar ve
tecavüzle zarar arasında uygun illiyet bağından başka failin “kusurunun hususi
ağırlığı” bir şart olarak yer alıyordu.B.K.49’un yeni metninde kusurun
ağırlığına ilişkin bir şart aranmaması bir yana maddede kusurdan hiç söz
edilmemesi yeni hükümle manevi tazminat açısından bir kusursuz sorumluluk
esasının mı kabul edildiği sorusuna yol açmaktadır.Kusursuz sorumluluk hali
bulunmadıkça maddi tazminatta olduğu gibi manevi tazminatta da sorumluluk kusur
esasına dayanır.Manevi tazminat davasını şahsiyet hakkına yapılan tecavüzden
manevi zarar gören şahıs açılabilir.Manevi zarara uğrayan şahıs mümeyyiz ise
izne tabi olmadan mümeyyiz değil ise kanuni temsilcisinin iznini alarak davayı
açabilir.Manevi zarara uğradıktan sonra temyiz kudretini kaybedenler adına
kanuni mümessilleri manevi tazminat davası açabilir.Şayet bir fiil birden çok
şahsın şahsiyet haklarına doğrudan tecavüz teşkil ediyorsa bu şahıslardan her
birinin uğradığı zararın tazminini dava edebileceğine tereddüt yoktur.Manevi
zararın ve illiyet bağının tespiti söz konusu tecavüz teşkil eden fiilin hayat
tecrübelerine göre olayların normal akışında
ileri sürülen manevi zararı meydana getirmeye elverişli olduğu hususunda
hakimin kanaatinin sağlanması ile olacaktır.Bir diğer yön de kişinin işgal
ettiği makamın kişiliğine yapılan müdahaleye katlanmasını gerekli
kılabilmesidir. Kusura dayanan sorumlulukta kusurun ispatı şahsiyete tecavüz
teşkil eden fiilin işleniş tarzını belirleyen delillerin kusurun varlığı hususunda
hakime vereceği kanaatle sağlanır.Diğer bir ifade ile maddi tazminat
davalarında kusurun ispatına ilişkin kurallar manevi tazminat davasında da
uygulanır.Manevi tazminat davasının zamanaşımı kural olarak B.K.mad.60’a
tabidir.
ff)Tecavüzden
elde edilen kazancın verilmesi davası:3444 sayılı kanunla M.K.’ya ilave edilen
madde 24/a bu imkanı açıkça belirtmekte ve tecavüzden elde edilen kazançların
vekaletsiz iş görme hükümlerine göre talep edilebileceğini ifade etmektedir.
aaa)Bu imkanın önemi mağdurun elde
edemeyeceği bir kazancın failin tecavüz sayesinde elde etmiş olması halinde
görülür.Şayet mağdurun elde edebileceği bir kazancı tecavüz sayesinde fail elde
etmiş ise mağdurun mahrum kaldığı bu
kazanç zarar kapsamına girer ve sorumluluk şartları varsa maddi tazminat davası
ile talep edilebilir.Buna mukabil mağdurun elde edemeyeceği bir kazancı fail
tecavüz sayesinde elde etmiş ise mağdur için bir zarar söz konusu
olmayacağından maddi tazminat davası da açılamaz.Bu kazanç ancak
B.K.mad.414’ten kaynaklanan bu dava uyarınca talep edilebilir.
bbb)Şahsiyete tecavüz alanında bu
hükmün en fazla mağdurun isminin veya resminin hukuka aykırı kullanılması veya
haksız rekabet sonucu elde edilecek kazançlarda uygulanma alanı bulacağı
söylenebilir.
ccc)Bu dava için failin kusurlu olması
gerekmediği çoğunlukla kabul edilmektedir.Buna mukabil bu davanın
zamanaşımının B.K.mad.60 veya 66’ya tabi
olacağı ifade edilmektedir.
d)Şahsiyet
hakkına hukuka aykırı tecavüz sebebiyle açılacak davalara yetkili mahkeme:
“Davacı
şahsiyet haklarının himayesi için kendi ikametgahı veya davalının ikametgahı
mahkemesinde de dava açabilir.Davacı aynı zamanda maddi ve manevi tazminat ile
vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca tecavüzden elde edilen kazancın
kendisine verilmesini birlikte talep etmiş ise bu davaları da kendi ikametgahı
mahkemesinde de açabilir.Tecavüz tehlikesinin önlenmesi veya hukuka
aykırılığının tesbiti davası ile maddi tazminat manevi tazminat veya kazancın
verilmesi davalarının birlikte açılması söz konusu olamaz.Sorumlular birden çok
ise her biri için ayrı ayrı dava açılabileceği gibi hepsine karşı tek dava da
açılabilir.Hepsine karşı tek dava davalıların ikametgahları ayrı yerlerde ise
ancak davacının ikametgahında veya haksız fiilin işlendiği yerde açılabilir.Zira
bu iki mahkeme hepsi açısından yetkilidir.Aynı fiil birden çok kişinin şahsiyet
hakkına tecavüz teşkil ediyorsa her biri ayrı dava açabileceği gibi birlikte de
dava açabilirler Birlikte dava açacak olanlar bu davayı davalının ikametgahında
içlerinden birinin ikametgahında veya haksız fiilin işlendiği yerde
açabilirler.