TİCARET
HUKUKU DERS NOTLARI
TİCARİ İŞLETME HUKUKU
TİCARİ İŞLETME
Ticaret
Kanunu “Ticari İşletme" esasına dayanmaktadır. Bununla beraber ticari
işletme kavramı kanunda tanımlanmış değildir. Sadece kanunun 11.maddesinin
1.fıkrasında "ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen
diğer müesseseler, ticari işletme sayılır.” denilmektedir. Kanunun 12.
maddesinin 1.fıkrasında ticarethane sayılacak müesseseleri sıralanarak aynı
maddenin 2.fıkrasında "hammadde veya diğer malların makine veyahut sair
teknik vasıtalarla işlenerek yeni veya değerli mahsuller vücuda getirilmesi
" fabrikacılık olarak tanımlanmıştır. 13. maddede ise ticari şekilde
işletilen diğer müesseselerden söz edilerek bunların hangi hallerde ticari
işletme sayılacağına ilişkin dolaylı da olsa bir takım ölçüler verilmiştir.
Ticaret Kanunundaki bu hükümleri yanında, Ticaret
Sicil Nizamnamesinin 14. maddesinin 2. fıkrası da "bir gelir sağlamayı
hedef tutmayan veya devamlı olmayan faaliyetlerle Ticaret Kanununun 17.
maddesinde tarif edilen esnaf faaliyeti sınırlarını aşamayan faaliyetler ticari
işletme sayılmaz“ hükmünü getirmiştir.
1-Gelir
sağlama hedefi: Burada önemli olan gelir sağlama amacının varlığıdır. Gerçekten
gelir sağlanmamış olması, hatta zarar edilmiş olması işletmenin ‚“ticari
işletme“ sayılmasına engel oluşturmaz.
2-Devamlılık: Bir ticari işletmenin varlığı için o
işletmenin devamlı bir nitelik taşıması gerekir. Burada da önemli olan
süreklilik amacıdır. Faaliyetin konusu gereği kesintili olması devamlılık
ögesini etkilemez. Ticari işletme konusu gereği periyodik de çalışabilir,
örneğin okul kantinleri.
3-Belli
bir çapı aşma: Bir işletmenin ticari işletme olarak nitelendirilebilmesi için
bu işletmenin etkinlik çapının belirli bir sınırı aşmış olması gerekmektedir.
Bu sınır da esnaf işletmesine göre belirlenmektedir.
Hangi
işletmelerin esnaf işletmesi olacağı Türk Ticaret Kanununun 17. ve 1463.
maddeleri ile düzenlenmiştir. Kanunun 17. maddesi „iktisadi faaliyetin nakdi
sermayeden çok bedeni çalışmaya dayanmasını ve kazancın ancak geçimini
sağlamaya yetecek derecede az olmasını öngörür“. Aynı kanunun 1463. maddesi de
Bakanlar Kurulunu "yıllık gayri safi geliri kararnamede gösterilecek
miktardan aşağı olan sanat ve ticaret erbabının, iktisadı faaliyeti nakdi
sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini
sağlamaya yetecek derecede olan sanat ve ticaret erbabı sayılması için
kararnameler çıkartmaya“ yetkili kılmıştır.
Böyle kararnamelerin çıkarılması halinde onlarda gösterilen miktardan
aşağı gayri safi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse
kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz. Bakanlar Kurulunun bu
hükme dayanarak çıkardığı kararnamede öngörülen sınırı aşan,her işletme, ticari
işletme kabul edilmektedir.
Sonuç olarak ticari işletme; gelir sağlama ve
devam amacı ile, esnaf işletmesi
sınırlarını aşan ölçüdeki işletmeler olarak tanımlanabilir.
TİCARİ
İŞLETMENİN DEVRİ
Türk Ticaret Kanununun 11.maddesinin 2. fıkrasına göre, tesisat,
kiracılık hakkı, ticaret ünvanı ve diğer
adlar, ihtira beratı ve markalar, bir sanata ilişkin veya bir şahsa ait model
ve resimler gibi, bir müessesenin işletilmesi için daimi bir tarzda tahsis
olunan unsurlar, sözleşmede aksine hüküm bulunmadıkça ticari işletmeye dahil
sayılır.’
Tacirin
işletmesi gereği yüklendiği borç ve yükümler, yani işletmenin pasifi de
aktiflerle beraber işletmenin bir parçasını oluşturur.
Bunun
yanında işletmenin kurduğu ilişkilerin, itibarının, deneyim ve ticari
sırlarının, işyerinin ve de müşteri çevresinin yarattığı bir "iş
değeri" vardır.
Böylece
ticarı işletme bir bütün olarak sözleşmelere konu olabilir. Bu sözleşmelerden
birisi de ticari işletmenin devir sözleşmesidir.
Ticari
işletmenin devri, alacaklılarına ve iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ancak
devrin ticaret siciline tescil ve ilanı ile hüküm ifade eder.Devralan,
işletmenin devrinin tescil ve ilanına kadar doğan borç ve yükümlerden de
sorumludur. Devreden ise, devrin tescil
ve ilanından sonra doğan borç ve yükümlerden sorumlu olmamakla beraber,
devirden öncekilerden iki yıl süre ile devralanla birlikte müteselsilen
(zincirleme) sorumludur. Bu sürenin başlangıcı, muaccel borçlar için devrin
tescil ve ilanı veya alacaklıya ihbar tarihi, müeccel borçlar için ise borcun
muaccel olduğu tarihtir.
TİCARİ
İŞLETMENİN REHNİ
Rehin
için taşınırın rehin alana teslimini arayan Medeni Kanun hükümleri karşısında,
ticari işletmenin bir bütün olarak rehni mümkün olamamakta idi.
Ticari
işletme Rehni Kanunu ve ilgili diğer hükümlerle ticari işletme rehni düzenlenmiştir.
Kanuna göre, ticari işletme rehninde, rehin veren ticari işletme sahibi gerçek
veya tüzel kişi, rehin alan ise tüzel kişiliği olan ve sermaye şirketi olarak
kurulmuş kredi kurumları, kredili satış yapan gerçek veya tüzel kişi kurumlar
ve de kooperatiflerdir.
Ticari
işletme rehni sadece ticaret ünvanı, işletme adı, rehnin tescili anında mevcut
ve işletmenin faaliyetine tahsis edilmiş olan makine, araç,alet ve motorlu
taşıt araçları, ihtira beratları, markalar, modeller, resimler ve lisanslar
gibi sınai hakları kapsar. Ticari işletmede taşınmaz işletme tesisatı ve varsa
kiracılık hakkı rehnin kapsamına girmez.
Rehin
sözleşmesi, ticari işletmenin kayıtlı bulunduğu sicil çevresindeki her noter
tarafından düzenlenir. Daha sonra da rehin alan veya verenin yazılı talebi ile
ticari işletmenin, kayıtlı bulunduğu sicile tescil edilir.
Rehin
hakkı bu tescil ile doğar. Tescil ile doğan rehin, üçüncü kişilerin korunması
bakımından duruma göre tapu kütüğüne, sınai haklar siciline, maden siciline,
nakil araçları siciline ve işletmenin şubesi varsa, şubenin kayıtlı bulunduğu
sicile de tescil edilir.
Rehin
tescil edildikten sonra işletme sahibi, işletmenin olağan faaliyetlerini
sürdürebilmesi için her türlü işlemi yapabilir. Ancak işletmeyi ve rehin
kapsamındaki bireysel unsurları devredemez, ayni hakla yükümlendiremez, yerini
değiştiremez ve takas edemez. Tüm bu işlemler için alacaklının rızasına gerek
vardır.
TACİR
Gerçek
kişi tacir: Ticaret Kanunu'nun 14. Maddesinin 1. Fıkrasına göre « Bir
ticari işletmeyi kısmen dahi olsa, kendi adına işleten kimseye tacir
denir". Ayrıca aynı maddenin 2.
Fıkrasına göre '”Bir ticari işletmeyi kurup açtığı sirküler, gazete, radyo ve
başkaca ilan vasıtalarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline
kaydettirerek keyfiyetli ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış
olsa bile tacir sayılır. Halbuki yine aynı maddenin 3. Fıkrasına göre “Bir
ticari işletme açmış gibi ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne
suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına (ortak
sıfatıyla ) muamelelerde bulunan kimse, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara
karşı tacir gibi sorumlu olur”. Bu kişilerin 1. ve 2. Fıkrada belirtilenlerden
farkı tacir sayılmayıp, tacir gibi sorumlu olmalarıdır. Diğer bir ifadeyle bu kişiler tacir sıfatının
getirdiği nimet ve kolaylıklardan yararlanamazlar, buna karşılık bu sıfatın
sonucu olan külfetlere katlanırlar.
Tüzel
kişi tacir: Türk Ticaret Kanununun 18. maddesine göre bu kişiler üç gruba
ayrılır :
1.
Ticaret şirketleri: Ticaret Kanununda kollektif, komandit, limited ve anonim
şirket olarak sayılmış ticaret şirketleri usulüne uygun olarak tescil edilip,
tüzel kişilik kazandıkları anda yasa gereği tacir sıfatını kazanırlar.
2.
Amaçlarına varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve vakıflar:
Üyelerine kazanç paylaştırmaktan başka amaçlarla kurulan dernekler ve vakıflar,
amaçlarına ulaşmak için ticari bir işletme işletirlerse, o takdirde tacir
sayılırlar.
Ancak
Kızılay gibi kamu yararına olan dernekler, ticari bir işletme işletseler dahi
tacir sıfatını almazlar; örneğin Kızılay Derneği Afyon Karahisar Maden Suyu
işletmesini işletmesine rağmen tacir değildir.
3.
Kendi kuruluş kanunları uyarınca özel hukuk kuralları dairesinde yönetilmek
veya ticari bir şekilde işletilmek üzere kamu tüzel kişiler tarafından kurulan
teşekkül ve müesseseler: Burada kastedilen, kendi kuruluş kanunlarına göre
idare edilmek veya ticari bir şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet ve
belediye gibi kamu tüzel kişilerinin kurdukları tüzel kişilerdir.Bunlar daha
ziyade iktisadi devlet teşekkülleridir. Dikkat edilmesi gereken husus bunların
kuruluş kanunlarında , özel hukuk kurallarına tabi olduklarının
belirtilmesidir.
TACİR
SIFATININ SONUÇLARI
l.
Her tacir kanun hükümlerine uygun olarak bir ticaret ünvanı seçmek ve kullanmak
zorundadır. Bu tacir için hem hak hem de bir yükümdür.
2.
Tacirler her türlü borç ve yükümlerinden dolayı iflasa tabidirler. Tacir ticari
işletmesini kapatıp ticaret sicilinden terkin ettirse dahi, durumun tescil ve
ilanından itibaren daha bir yıl süre
ile iflasa tabidir.
3.
Her tacir ticari işletmesinin gerektirdiği önemdeki defterleri tutmakla
yükümlüdür. Buna aykırı hareket
etmesi halinde kendisine bazı özel yaptırımlar uygulanır.
4.
Her tacir ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır. Bunun
yanında tacirin, kanunlarda tescil ettirilmesi istenen hususları tescil
ettirme, ilanı istenen hususları da
ilan ettirme zorunluluğu vardır.
5.
Tacirler ticari işletmenin bulunduğu yerin ticaret odalarına veya ajanlıklarına
kayıt olmak zorundadırlar.
Sanayici
olarak kabul edilen kişiler, bunların bulundukları yerde ayrıca sanayi odası varsa bu odaya kayıt olmakla
yükümlüdürler. Ancak sanayici kendi ürünleri için ayrıca satış yeri açarsa ticaret odasına da kaydolmaya
mecburdur.
6.Türk
Ticaret Kanununun 20. maddesinin 2. fıkrasında “her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş
adamı gibi hareket etme” yükümlülüğü
ifade edilmektedir.Burada objektif bir ölçü dikkate alınır. Yani tacirin kişisel durum ve yeteneğine göre göstereceği özen
değil, ticaretinin özelliği göz önünde tutularak, tedbirli ve ileriyi makul ve
mutad bir oranda gören bir tacirin
göstereceği özen ölçü görevini görür.
7.
Ticari örf ve adet tacirler bakımından mutlak olarak uygulanır.
8.Türk
Ticaret Kanununun 21. maddesine göre “Bir tacirin borçlarının ticari olması
asıldır. Şu kadar ki, hakiki bir
şahıs olan tacir, muameleyi yaptığı anda bunun ticari işletmesi ile ilgili
olmadığını diğer tarafa açıkça
bildirdiği veya muamele, fiil veya işin ticari sayılmasına halin icabı müsait
bulunmadığı takdirde borç adi
sayıdır. Taraflardan yalnız birisi için ticari mahiyette olan
mukaveleler kanunda aksine hüküm olmadıkça
diğeri için de ticari iş sayılır”.
Gerçek
kişi tacirler belirli hallerde bunun
aksini ispatlayabilirler. Bir iş “ticari” olarak nitelendirilince, yasa ona
belirli sonuçlar bağlamıştır.
9. Tacir ticari
işletmesi ile ilgili bir iş veya hizmet görmüş ise, bu iş veya hizmetten
yararlanan kişi tacir olsun olmasın, hatta taraflar arasında daha önce ücret
kararlaştırılmamış olsa bile, gördüğü işe uygun bir ücret isteyebilir. Ayrıca
tacir verdiği avanslar ve yaptığı giderler için ödeme tarihinden itibaren faize
de hak kazanır.
10.
Ticaret Kanununun 23. maddesi 1. fıkrası uyarınca, ticari işletmesi gereği mal
satan, imal eden veya bir iş gören ya da menfaat sağlayan tacir, talep üzerine
fatura düzenlemek ve bedel ödenmiş ise bu hususu da faturada göstermek
zorundadır.
11.
Faturayı alan kimse aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde içeriği hakkında
bir itirazda bulunmamışsa, fatura içeriğini kabul etmiş sayılır.
Ticaret
Kanununun 23. maddesi 3. fıkrasına göre de, sözlü olarak, telefon veya
telgrafla yapılan sözleşmelerin ve beyanların içeriğini teyid eden bir yazıyı
olan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa,
teyid mektubunun yapılan sözleşmeye veya beyanlara uygun olduğunu kabul etmiş
sayılır.
12.
Tacirlerin Borçlar Kanununda öngörülen bazı koruyucu hükümlerden
yararlandırılmasına gerek duyulmamıştır. Tacir sıfatını taşıyan borçlu, Borçlar
Kanununun 104. maddesi 2. fıkrası, 161. maddesi 3. fıkrası ve 409 maddesinde
yazılı hallerde fahiş olduğu iddiasıyla bir ücret veya cezanın indirilmesini
mahkemeden isteyemez.
13.
Ticaret Kanununun 20. maddesinin 3. fıkrasına göre tacirler arasında diğer
tarafı temerrüde düşürmek veya sözleşmeyi fesih ya da sözleşmeden dönme
amacıyla yapılacak ihbar veya ihtarların geçerli olabilmesi için bunların noter
aracılığıyla veya iadeli taahüttlü bir mektupla ya da telgrafla yapılması
zorunludur.
Burada
önemli olan husus yapılan işte her iki tarafın da tacir ve işin sadece bir
taraf için değil her iki taraf için de ticari olmasıdır.
14.
Hapis hakkı, kanunda öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde alacaklıya,
zilyetliği altında bulunan borçluya ait menkul mallar ile kıymetli evrakı iade
etmeyerek, bunları alacağının teminatı olarak alıkoyma ve paraya çevirme
yetkisi veren bir ayni haktır.
Hapis
hakkının doğumu için gerekli olan kanuni şartlardan bir tanesi de, alacaklının
zilyetliğinde bulunan menkul mal veya kıymetli evrak ile muaccel alacak
arasında tabii bir bağlantının bulunmasıdır.
Türk Medeni Kanununun 864. maddesinin 2. fıkrasında alacağın ve
zilyetliğin tacirler arasındaki ticari ilişkilerden doğması halinde, bu bağlantının
varsayılacağı gösterilmiştir.
15.
Ticaret Kanununun 25. maddesinde, tacirler arasında yapılan ticari satış ve
trampaların, esas itibariyle Borçlar Kanununun ilgili hükümlerine tabi olacağı
belirtildikten sonra, bu tür satış ve trampalar hakkında özel bazı hükümlere de
yer verilmiştir. Bu hükümlerin uygulanabilmesi için ortada tacirler arasında
yapılan ve onların ticari işletmelerini ilgilendiren bir ticari satış veya
trampanın mevcut bulunması gerekir.
Ticaret
Kanununun 25. maddesinin 1. fıkrasına göre, sözleşmenin niteliğine, tarafların
amacına veya emtianın türüne göre satış sözleşmesinin kısım kısım icra
edilmesinin mümkün olduğu veya bu koşulların mevcut olmamasına rağmen alıcının
yapılan kısmi teslimi ihtirazi kayıt ileri sürmeden kabul ettiği hallerde,
alıcı, sözleşmenin yerine getirilmemesi yüzünden sahip olduğu hakları yalnız
teslim edilmemiş olan kısım hakkında kullanabilir.
Aynı
maddenin 2. fıkrasına göre alıcının temerrüte düşmesi halinde satıcı, malın
satışına izin verilmesini mahkemeden isteyebilir. Bu yolla yapılan satış
sonucunda, satış masrafları satış bedelinden çıkarıldıktan sonra artan para,
satıcının takas hakkı saklı kalmak şartıyla satıcı tarafından alıcı adına bir
bankaya veya banka bulunmadığı takdirde notere tevdi olunur ve durum hemen
alıcıya bildirilir.
Yine
aynı maddenin 3. fıkrasına göre ise ticari satışlarda malın ayıplığı olduğunun
teslim sırasında açıkça belli olduğu hallerde, alıcı durumu iki gün içinde
satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Satılanın ayıplı olduğunu teslim sırasında
anlamak mümkün değilse, alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde
muayene etmek ve gene bu süre içinde durumu satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Bu
ihbar süresinde yapılmazsa alıcı malı ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılır.
TİCARİ İŞLERDE FAİZ
Hukuk öğretisinde faiz; belirli
bir meblağın bu meblağ alacaklısına sağladığı medeni bir semere (ürün) olarak
tanımlanmaktadır.
Faiz çeşitli açılardan ayrıma
tabi tutulabilir. Tarafların anlaşması sonucu ödenecek olan faize iradi faiz
(akdi faiz), tarafların iradesi dışında ödeme borcu doğan faize ise kanuni
veya nizami faiz denir. Bir para tutarını talep hakkına sahip
bulunan alacaklıya, bu paradan belli bir süre yoksun kalması nedeniyle borcun
vadesine diğer bir ifadeyle paranın iade edilmesi gereken tarihe kadar ödenen
karşılığa kapital faizi, para borcunu zamanında ödemeyerek temerrüte
düşen (geciken) borçlu tarafından ödenmesi gereken faize de temerrüt faizi
denilmektedir. Temerrüt faizi, alacaklının muhtemel zararlarının giderilmesi
amacıyla doğrudan doğruya kanun koyucu tarafından öngörülmüş bir karşılıktır.
Temerrüt faizinin talep edilebilmesi için temerrüt sonucunda bir zarar görmüş
olmak gerekli değildir. Ayrıca, sadece ana paraya işletilen basit faiz ve
işlemiş faizin ana paraya eklenerek bunun üzerine işletilen faizi ifade eden mürekkep
(bileşik faiz) ayrımı da yapılmaktadır.
Ticari işlerde faizin özellikleri
:
Borçlar Kanunu’nun 307.
maddesinin 2. fıkrasında, ticari işlerde şart edilmemiş olsa dahi faiz
verilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince, eğer verilen ödünç
ticari iş niteliğinde ise, o takdirde sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi
ödünç alanın kapital faizi ödemesi gerekir. Aynı şekilde TKm.22’de de, ticari
işletmesi gereği bir iş veya hizmet gören tacirin, sözleşmede öngörülmemiş olsa
dahi ücret isteme ve verdiği avanslar ile yaptığı masraflar için de ödeme
tarihinden itibaren faiz talep etme hakkına sahip olduğu ifade edilmektedir.
Adi ödünç sözleşmelerinde,
faizin, belli devreler sonunda ana paraya eklenmesi ve bundan sonra ana para ve
faizlerden oluşan yeni tutara tekrar faiz yürütülmesi diğer bir ifade ile
bileşik faiz uygulaması yasaktır. Buna karşılık ticari iş sayılan cari
hesaplarla, borçlu bakımından ticari iş niteliğinde olan ödünç sözleşmelerinde
bileşik faiz ödenmesi mümkündür.
Gerek adi gerekse ticari işlerde
taraflar uygulanacak kapital faizini serbestçe kararlaştırabilirler.
Borçlar Kanunu ile Ticaret Kanunu’na göre faiz ödenmesi gereken hallerde,
miktarı sözleşme ile kararlaştırılmamışsa bu ödeme, yıllık. TC Merkez
Bankası’nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli kredi işlemlerinde
uyguladığı reeskont üzerinden yapılır. Söz konusu reeskont oranı, 30 Haziran
günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan reeskont oranından beş puan veya daha
çok farklı ise, yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur.
Para borcunu içeren adi ve ticari
işlerde taraflar, borçlunun temerrüte düşmesi halinde istenecek temerrüt faizi
oranını da serbestçe kararlaştırabilirler. Aksi takdirde borçlu yukarıda, kapital
faizine ilişkin olarak belirtilen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.
TC Merkez Bankası’nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için
uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme
olmasa dahi ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir.
Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü
uygulanan avans faiz oranından beş puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci
yarısında bu oran geçerli olur.
Temerrüt faiz miktarının
sözleşmede kararlaştırılmamış olması halinde, akdi faiz miktarı yukarıda
öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi akdi faiz miktarından az olamaz.
Aksine sözleşme yoksa, faiz
vadenin bitiminden, belli bir vade yoksa ihtar gününden itibaren işlemeye
başlar. Aksine konulan şart, hakim tarafından borçlu lehine değiştirilemez.
TİCARET
SİCİLİ
Ticaret
ve Sanayi Odası veya Ticaret Odası bulunan yerlerde bir ticaret sicili
memurluğu kurulur. Oda olmayan veya yeterli teşkilatı bulunmayan odaların
olduğu sicil işleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca tespit edilecek o il
dahilinde yeterli teşkilata sahip odalardan birinin ticaret sicili memurluğu
tarafından yürütülür.
Ticaret
sicilinin yönetimi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın uygun görüşü alınarak ilgili
oda meclisi tarafından atanan bir sicil memuruna aittir. Sicil memurluğunun iş
hacmine göre, aynı usulle yeteri kadar yardımcı görevlendirilir. Ticaret sicili
memuru ve yardımcıları ile diğer personeli, görevleri ile ilgili suçlardan
dolayı Devlet memuru gibi cezalandırılır ve bunlara karşı işlenmiş suçlar
Devlet memurlarına karşı işlenmiş sayılır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, ticaret
sicili memurluklarının faaliyetlerini her zaman denetlemeye ve gerekli
tedbirleri almaya yetkilidir. Ticaret sicili memurlukları, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı tarafından alınan tedbir ve talimatlara uymakla yükümlüdür.
Ticaret
siciline, kanunlarda ve Ticaret Sicili Tüzüğü’nde tescil edileceği gösterilen
hususlar tescil edilir. Sicile yapılan kayıtlar, yerine göre ya belirli bir
hukuki durumun doğumuna neden olur, ki bu durumda sicilin kurucu etkisinden söz
edilir; ya da mevcut bir hukuki durumun varlığını ispata yarar. Bu durumda da
sicil açıklayıcı bir etkiye sahiptir. Tescil işlemleri tescil, tadil ve terkin
olmak üzere üç şekilde gerçekleşir. Bir olayın sicile geçirilmesi tescil, böyle
bir olaydaki değişiklik dolayısıyla sicildeki kayıtların değiştirilmesi ve
düzeltilmesi tadil, sicile geçirilmiş bir olayın ortadan kalkması veya sona
ermesi sebebiyle mevcut kaydın silinmesi işlemi ise terkindir.
Tescil
talep üzerine yapılır. Tescil talebi, ilgililer veya temsilcileri yahut hukuki
halefleri tarafından yetkili sicil memurluğuna dilekçe ile olur. Kanunda aksine
hüküm olmadıkça, tescil talebi süresi on beş gündür. Bu süre, tescile tabi
hususun meydana geldiği, tamamlanması bir senet veya belgenin düzenlenmesine
bağlı olan hususlarda bu senet veya belgenin düzenlendiği tarihten başlar.
Ticaret sicili memurluğunun yetki çevresi dışında oturanlar için bu süre bir
aydır.
Tescil
işlemi, kural olarak ilgililerin talebi üzerine yapılmakla birlikte mevzuatta
açık bir hüküm bulunduğu takdirde ilgili makamın bildirmesi üzerine veya re’sen
de yapılabilir.
Sicil
memuru tescil için aranılan kanuni şartların bulunup bulunmadığını araştırmakla
yükümlüdür. Tüzel kişilerin tescilinde, özellikle ortaklık sözleşmesinin
emredici hükümlere aykırı olup olmadığı ve kanunun zorunlu kıldığı esasları
içerip içermediği araştırılır. Tescil edilecek hususların gerçeğe uygun olması,
üçüncü kişilerde yanlış bir fikir yaratacak nitelikte bulunmaması ve kamu
düzenine aykırı olmaması da gerekir.Sonuçlandırılması bir mahkeme hükmüne bağlı
olan veya sicil memuru tarafından kesin olarak tescilinde tereddüd edilen
hususlar, ilgililerin talebi üzerine geçici olarak kaydolunur. Bu durumda
ilgililerin üç ay içinde mahkemeye müracaat etmeli yahut aralarında
anlaşmalıdırlar. Aksi takdirde geçici kayıt re’sen silinir. Mahkemeye müracaat
halinde kesinleşmiş olan hükmün sonucuna göre işlem yapılır.
Sicil
memurluğunca, ilgililerin tescil, tadil veya terkin talepleri üzerine verilen
kararlara karşı tebliğden itibaren sekiz gün içinde sicilin bulunduğu yerdeki
ticari davalara bakmakla görevli Asliye Hukuk Mahkemesine dilekçe ile itiraz
edilebilir.
Sicile
tescil ve kayıt için kötü niyetle gerçeğe aykırı beyanda bulunanlar için cezai
yaptırımlar öngörülmüştür. Ayrıca, gerçeğe aykırı tescil dolayısıyla zarar
görenler tazminat talep edebilirler. Aynı şekilde, sicildeki kayıtların gerçeğe
uygun olmaması, üçüncü kişilerde yanlış bir fikir yaratacak nitelikte bulunması
veya kamu düzenine aykırı olması halinde, bu durumu öğrendikleri halde
düzeltilmesini istemeyenler ile tescil olunan bir hususun değişmesi veya sona
ermesi yahut kaldırılması dolayısıyla kaydın değiştirilmesini veya silinmesini
istemeye veya yeniden tescili gereken bir hususu tescil ettirmeye mecbur olup
da bunun yapmayanlar bu kusurları yüzünden üçüncü şahısların uğradıkları
zararları tazmin ile yükümlüdürler.
Ticaret
sicili alenidir. Yani herkese açıktır.
İspatına gerek olmaksızın sicilin içeriği, saklanan belgeler incelenebilir,
bunların tasdikli sureti alınabilir ve bir hususun sicilde kayıtlı olup
olmadığına ilişkin tasdikname dahi alınabilir.
Tescilin
etkisi, üçüncü kişilerin kayıt edilen hususları bilmeleri bakımından bir
varsayıma dayanır. Kayıt Türkiye Sicili Gazetesi ile ilan edildiğinin veya bu
ilan bir nüshada tamamlanmamış ise
tamamlandığı günü takip eden iş gününden itibaren hüküm ifade eder.
Bazı
hususlar tescil ile derhal üçüncü kişiler hakkında hüküm ifade eder.
Bir
husus, usulüne uygun olarak tescil edildiği takdirde, etki alanına giren üçüncü
şahısların bu kaydı bilmedikleri yolundaki iddiaları dinlenmez. Buna olumlu
etki denir. Örneğin atanan ticari mümessilin azledildiği ticaret siciline tescil
ve ilan edilmişse, bundan sonra üçüncü kişilerin azlolunan ticari mümessil ile
yapacağı sözleşmeler müvekkili bağlamaz.
Buna
karşılık tescili gerektirdiği halde tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilan
edilmesi gerektiği halde ilan edilmemiş hususların üçüncü kişiler tarafından bilinmemesi asıldır. Buna
da olumsuz etki denir. Örneğin ticari mümessil azledilmiş, ancak durum tescil
ve ilan edilmemişse, bu ticari mümessilin üçüncü kişilerle yapacağı sözleşmeler müvekkili bağlar.
Ancak
durumu tescil ve ilan ettirmemiş olan müvekkil üçüncü kişinin bu durumu
bildiğini ispat edebilirse, yapılan sözleşme ile bağlı olmaktan kurtulur.
TİCARİ
İŞLETMEDE MERKEZ VE ŞUBE
Her
ticari işletmenin bir merkezi bulunmalıdır. Her tacir ticari işletmenin
açıldığı günden itibaren on beş gün içinde belli hususları, işletme merkezinin
bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirmekle yükümlüdür .
Ticari
işletmenin merkezi, işletmenin idari, hukuki ve ticari faaliyetlerinin
toplandığı ve yürütüldüğü yeri ifade eder.
Tacir
işletme kapsamında yürütülen faaliyetin yaygınlaşması karşısında işleri
merkezden yönetmek yerine kuracağı yarı bağımsız birimler, yani şubeler
aracılığıyla mahallinden yürütmek isteyebilir.
Bir
yerin şube sayılabilmesi için gerekli unsurlar şunlardır :
l.
Merkeze bağlı olma: Şube ile merkezin aynı gerçek veya tüzel kişiye ait olması
gerekir. Şubenin kar ve zararı merkeze aittir. Şube aracılığıyla elde edilen
hakların ve üstlenilen borçların sahibi de işletmenin kendisidir.
2.
Dış işlerde bağımsızlık: Merkeze bağımlı olan şubenin merkezin yaptığı işlemler
türünden işlemleri üçüncü kişilerle kendi başına yapma yetkisine sahip olması
gerekir. Bu konuda ticari işletmenin faaliyet alanına göre asli nitelik arz
eden işlemleri yapması yeterli görülmektedir.
3.
Yer ve yönetim ayrılığı : Merkez ile şube arasında kural olarak yer ayrılığı
vardır. Ancak şube başka bir şehirde açabileceği gibi aynı şehirde de hatta
merkezin bulunduğu bina içinde dahi kurulabilir. Şube kendi başına işlem
yapmaya yetkili olduğundan merkezden ayrı bir muhasebe ve defterlere sahip
olması gerekir. Ticari defterlerin mutlaka şubede bulunması ve hesapların orada
tutulması şart değildir. Şubeyle ilgili kayıtların defterlere merkez tarafından
geçirilmesi mümkündür.
Merkezi
Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin şubeleri bulundukları yer ticaret
siciline tescil ve ilan edilirler.
Şubeler
kendi merkezlerinin ticaret ünvanını, şube olduklarını belirterek kullanmak
zorundadır.
TİCARET
ÜNVANI
Ticaret
ünvanı, tacirin ticari işletmesine ilişkin işlemleri yaparken kullandığı
isimdir. Ticaret ünvanı, taciri tanıtmaya ve onu diğer tacirlerden ayırd etmeye
yarar. Ticaret ünvanını sadece tacirler kullanabilir.
Ticaret
ünvanı, çekirdek ve ek olmak üzere iki unsurdan oluşur. Asli unsuru çekirdektir.
Ek kullanılması kural olarak zorunlu degildir.
Gerçek
kişi tacirlerde ticaret ünvanının çekirdek kısmı, kişinin kısaltılmadan yazılan
ad ve soyadından meydana gelir.
Kollektif
şirketlerde, ortaklardan en az birinin ad ve soyadı ile şirket türünü gösteren
ibare, komandit şirketlerde ise komandite ortaklardan en az birinin adı ve
soyadı ile şirket ve türünü gösteren ibare ticaret ünvanının çekirdek kısmını
oluşturur. Komandit şirketin ticaret ünvanında komanditer ortakların ad ve
soyadlarının bulunması yasaktır. Eğer buna aykırı olarak komandit ortağın adı
ticaret ünvanına konulursa, bu ortak üçüncü kişilere karşı komandite ortak gibi
sorumlu olur.
Limited,
anonim ve kooperatif şirketlerin ticaret ünvanının çekirdek kısmı, işletme
konusu ile şirket türünü gösteren ibareden oluşur. Eğer bu şirketlerin ticaret
ünvanında bir gerçek kişinin ad ve soyadı ek olarak yer alırsa, şirketin türünü
gösteren ibare kısaltılarak yazılamaz.
Amacına
ulaşmak için ticari işletme işleten dernek ve vakıfların ticaret ünvanı, kendi
adlarının aynıdır.
Ticaret
ünvanında ek kullanmak kural olarak zorunlu olmamakla beraber, bazı hallerde ek
kullanılması mecburiyeti vardır. Tacirin tescil ettirmek istediği ticaret
ünvanını daha önce tescil olunmuş ünvanlardan açık biçimde ayırd etmeye
yarayacak eklerin yapılması zorunludur. Bu zorunluluk, gerçek kişi tacirler
bakımından aynı sicil dairesi için söz konusudur. Tüzel kişi tacirler ise,
ünvanlarının Türkiye'nin herhangi bir sicil dairesinde daha önce tescil edilmiş
olan bir ünvandan ayırdedilmesini sağlamak için ek almak zorundadırlar. Usulen
tescil ve ilan edilmiş olan ticaret ünvanı sadece sahibi tarafından
kullanılabilir. Tescil edilmiş ticaret ünvanları TK.54’e göre özel olarak
korunur. Bu çerçevede, ünvanı kanuna aykırı şekilde bir başkası tarafından
kullanılan tacir, bu kullanmanın önlenmesini dava edebilir. Haksız olarak
kullanılan ünvan tescil de edilmişse, ilk tescili yaptıran tacir ikinci
tescilin sildirilmesini ya da ayırd edici bir ek alınmasını ileri sürebilir.
Eğer ticaret ünvanının haksız olarak kullanılması bir zarara neden olmuşsa,
kusurlu kişiden tazminat da istenebilir. Mahkeme ayrıca, davayı kazanan tarafın
talebi üzerine, masrafları aleyhine hüküm verilen kimseye ait olmak üzere
hükmün gazete ile de yayınlanmasına karar verebilir. Ticaret ünvanına ek yapma
zorunluluğu, şube halinde de söz konusudur. Ayrıca tasfiye haline giren
şirketlerde üçüncü kişileri bu durumda haberdar etmek üzere ticaret ünvanına
"tasfiye halinde» ibaresi eklenir.
«Türk», «Türkiye», «Cumhuriyet» ve «Milli» kelimelerinin
ticaret ünvanında yer alması için Bakanlar Kurulu'nun izni gerekmektedir.
Üçüncü
kişilerde yanlış izlenim uyandırabilecek veya kullanılması yasak olan ekleri
içeren ticaret ünvanları tescil olunamaz.
İŞLETME
ADI
İşletme
adı, işletmeyi tanıtmak ve benzer işletmelerden ayır detmek için kullanılır.
Ticaret ünvanını sadece tacirler kullanabilirken işletme adını esnaf da
kullanabilir.
İşletme
adını kullanmak mecburiyeti yoktur. İşletme adının nasıl oluşturulacağı işletme
sahibine bırakılmakla beraber, seçilecek işletme adının aldatıcı nitelikte
olmaması ve kamu düzenine aykırı düşmemesi gerekir. İşletme adının ticaret
siciline kaydettirilmesi zorunludur.
HAKSIZ
REKABET
Bir
tanım vermek gerekirse haksız rekabet, iktisadi rekabetin iyi niyet kurallarına
aykırı olan aldatıcı davranış veya başkaca suretle her türlü kötüye
kullanılmasıdır. Bu tanıma göre önce iktisadi bir rekabet mevcut olmalıdır.
Ekonomik rekabetin ilk koşulu, ortada ekonomik bir etkinliğin bulunmasıdır.
Haksız rekabetin ikinci unsuru iyi niyet kurallarına aykırı davranmaktır.
Rakibini kötülemek, müşteri çevresini aldatıcı davranışlarla kandırmak gibi
hareketler kabul edilemez. Üçüncü olarak da haksız rekabetin varlığı için
rekabet hakkının kötüye kullanılmış olması aranmaktadır. İyi niyet kuralları
ile belirli olan rekabet özgürlüğünün sınırlarının asılmış olması, kötüye
kullanmayı gösterir.
Ticaret
Kanununun haksız rekabeti düzenleyen bu genel hükmü yanında, özellikle iyi
niyet kurallarına aykırı olup, haksız rekabet fiilini oluşturan bazı özel
haller Kanunun 57. maddesinde tek tek
sayılmıştır.
Ticaret
Kanununun 57.maddesinde sayılan başlıca haksız rekabet halleri şunlardır :
1.Kötüleme
: Başkalarını veya onların emtiasını, iş ürünlerini, faaliyetlerini yahut ticari
işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici beyanlarla kötülemek bir
haksız rekabet hali oluşturur. Örneğin, bir rakip işletme sahibinin ticari
itibarını sarsacak şekilde iflasın eşiğinde olduğu veya rakip işletmenin
ürünlerinde domuz yağının kullanıldığı yönünde söylentiler çıkarılması.
2.
Başkasının ahlaki veya mali iktidarı
hakkında gerçeğe aykırı bilgi verme: Örneğin, bir kimse hakkında gerçeğe aykırı
bir biçimde kötü bilgi vererek onun kredi almasını engelleme hali.
3.
Bir kişinin kendisi ile ilgili olarak yanlış veya yanıltıcı bilgi vermesi :
Burada bir kişinin kendi iş veya ürünlerini veya üçüncü kişilerinkini aldatıcı
bir şekilde överek rakiplerine karşı üstün duruma getirmesi söz konusudur. Burada özellikle, yanlış ya da yanıltıcı beyanlara
dayanan aldatıcı reklamlardan söz edilmektedir.
Örneğin, bir ürünün "en iyi" olduğu yönündeki reklam gerçeğe
aykırı ise bir haksız rekabet hali oluşturur.
4.Yanlış
ünvanlar, mesleki adlar ve işaretler kullanma: Örneğin, bir kişinin ürünlerinde
hakkı olmadığı halde TSE işaretini kullanması.
5.Karışıklığa
(iltibasa) yol açma: Burada karışıklık meydana getirerek başkasının müşteri
çevresinden haksız olarak yararlanma söz konusudur. Bu da bir kişinin, başkasının emtiası, iş
ürünleri, faaliyeti veya ticari işletmesi ile ilgili benzerlik yaratarak
yanılmaya sebep olmakla gerçekleşir. Örneğin "lacoste" markasının
ambleminin tekstil ürünlerinde kullanılarak tanınmış bu ürünlerin taklit
edilmesi, ya da "Güloğlu" markası ile karışıklık yaratacak. şekilde
"Güllüoğlu" markasının kullanılması.
6.Başkasının
yardımcılarını görevlerini ihlale sevk etme.
7.
Başkasının işçilerini veya diğer yardımcılarını kandırmak suretiyle, o kişinin
imalat ve ticaret sırlarını ele geçirmek.
8.
Başkasının, iyi niyet kurallarına aykırı bir biçimde ele geçirilen ticaret ve
imalat sırlarından faydalanma ve onları başkalarına yayma.
9.İyi
niyetli kişileri kandırabilecek şekilde gerçeğe aykırı iyihal veya iktidar
belgeleri verme.
10.İş
hayatı şarlarına uymama: Rakiplerin de uymak zorunda oldukları kurallara aykırı
davranma: Örneğin, İş Kanunundaki
çeşitli hükümlere uymamak ya da ilgili meslek kuruluşu tarafından belirlenen
indirimli satış dönemleri dışında indirimli satışlar yapmak.
Haksız
rekabeti düzenleyen hükümler, hukuksal ve cezai yaptırımlarla korunmaktadır.
Haksız rekabet hallerinde açılabilecek davalar şunlardır:
1-
Tespit davası : Bu davada haksız rekabetin varlığı
saptanır.
2-
Men davası : Haksız rekabette bulunan kimsenin haksız
rekabetinin durdurulması davasıdır.
3-
Haksız rekabet sonucu doğan maddi durumun ortadan
kaldırılması, haksız rekabet yanlış ve yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bunların
düzeltilmesi davası.
4-
Maddi tazminat davası
: Haksız rekabetten doğan parasal giderim davasıdır. Ancak haksız
rekabet eyleminde bulunan kimsenin kusuru varsa bu dava açılabilir.
5-
Manevi tazminat davası : Bu dava için de kusur
aranmaktadır. Bu davayı haksız rekabete maruz kalmış gerçek veya tüzel kişiler
açabilirler.
Bu
davaları, haksız rekabet yüzünden müşterileri, kredisi mesleki itibarı, ticari
işletmesi veya diğer iktisadi çıkarları zarar gören veya zarar görme tehlikesi
ile karşı karşıya olan kişiler açabilecekleri gibi ayrıca, haksız rekabet
dolayısıyla iktisadi çıkarları zarar gören müşteriler de açabilirler. Ancak,
müşterilerin dava açabilmesi için sadece zarar görme tehlikesinin varlığı
yeterli değildir. Haksız rekabet yüzünden iktisadi çıkarları zarar görmüş
olmalıdır. Ticaret ve Sanayi odaları, esnaf dernekleri, borsalar ve tüzüklerine
göre üyelerinin iktisadi çıkarlarını korumaya yetkili bulunan diğer mesleki ve
iktisadi birlikler dahi kendilerinin veya şubelerinin üyeleri dava açmak
hakkına sahip oldukları takdirde tazminat davası dışındaki diğer davaları
açabilirler. Ancak bu kuruluşlar, tazminat davası açamazlar. Tazminat talep hakkı
sadece zarar gören kişilere ve müşterilere tanınmıştır.
Kendisine
karşı haksız rekabet davası açılabilecek kişiler şunlardır :
1.
Haksız rekabet fiilini işleyen kişiler. Bunların rakip
olmaları gerekmez. Haksız rekabet fiiline dolaylı veya doğrudan katılan her
kişi aleyhine bu davalar açılabilir.
2.
İstihdam eden. Haksız rekabet fiili, hizmet veya
işlerini gördükleri sırada müstahdemler veya işçiler tarafından işlenmiş
olursa, bu davalar istihdam eden aleyhine de açılabilir.
3.
Yazı sahibi veya ilan veren. Haksız rekabet fiili basın
yolu ile işlenmişse tespit, men ve hukuka aykırı durumun ortadan kaldırılması
davası yazı sahibi veya ilan veren aleyhine açılır. Ancak, yazı veya ilan yazı
sahibinin yahut ilan verenin haberi olmaksızın veyahut rızalarına aykırı olarak
yayımlanmışsa; yazı sahibi veya ilan verenin kim olduğunun açıklanmasından
kaçınılırsa; veya diğer nedenlerden dolayı yazı sahibi veya ilan verenin ortaya
çıkarılması veya aleyhlerine bir Türk mahkemesinde dava açılması mümkün
olmazsa, bu davalar yazı işleri müdürü; eğer bir ilan söz konusu ise ilan
servisi şefi, yazı işleri müdürü ve ilan şefi gösterilmemiş veya yoksa yayımcı;
bu da gösterilmemiş ise matbaacı aleyhine de açılabilir.
Haksız
rekabetin men’i veya maddi durumun ortadan kaldırılması (eski hale iade)
davalarında fail aleyhine verilmiş olan hüküm, haksız rekabete konu olan ürünü
doğrudan doğruya veya dolayısıyla failden elde etmiş olan kişiler hakkında da
uygulanır. Ancak bunun için ürünün kişisel ihtiyaç dışında örneğin, satmak için
elde bulunduruluyor olması gerekir.
Bu
davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden
itibaren bir yıl ve herhalde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle zaman
aşımına uğrar.
Haksız
rekabet fiili dolayısıyla ceza davalarının açılması da mümkündür.
TİCARİ
DEFTERLER
Ticaret
Kanunu tacire ticari defterleri tutma zorunluluğu getirmiştir. Buna göre, her
tacir ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak
ilişkilerini ve her iş yılı içinde elde edilen sonuçları tespit etmek amacıyla,
işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirdiği bütün defterleri ve özellikle
ismen belirlenen bazı defterleri Türkçe olarak tutmaya mecburdur. Tacirin
birden fazla işletmesi varsa her bir işletme için ayrı defter tutulur. Bir
ticari işletmenin adi ortaklık aracılığıyla işletilmesi halinde, ortaklar tacir
niteliğine sahip olduklarından, her bir ortağın ayrı ayrı defter tutması
gerekir. Tacirlerin defter tutma yükümlülüğü, tacirin gerçek veya tüzel kişi
olması, işletmesinin nitelik ve niceliği bakımlarından farklıdır.
Gerçek
kişi tacirlerin tutacakları defterler, tutulması kanunen zorunlu defterler ve
ihtiyari defterler olarak iki gruba ayrılırlar.
İşletmelerinin
mahiyet ve öneminin gerektirdiği zorunlu tüm defterler şunlardır:
l.
Kanunda ismen sayılan (onamaya tabi) defterler: Bu defterler yevmiye, kebir ve
envanter defterleridir. Bunların açılış ve kapanış onamalarının noterce
yapılması zorunludur.
2.
Kanunen ismen sayılmayan (beyana tabi) defterler: Bu şekilde tutulması zorunlu
beyana tabi defterler, işletmenin nitelik ve niceliğine göre farklı olabilir.
Onamaya tabi defterlerin yanında hangi defterlerin beyana tabi defter olarak
tutulacağını tacirin kendisi takdir eder. Örnek olarak stok ve sevkiyat veya
üretim defteri sayılabilir.
3.
Özel hükümlere göre tutulması zorunlu defterler: Örneğin, TK.lll uyarınca
tellal günlük defteri.
4.
Saklanması gerekli belgeler: Tacirler ticari işletmeleri ile ilgili belge ve
yazışmaları saklamakla yükümlüdürler.
Bunlar
dışında tacir dilerse, işletmesinin mahiyet ve öneminin gerektirmediği
defterleri de tutabilir. Bu defterlerdeki kayıtların kendi lehine delil
olmasını istiyorsa, tacir bunları da sicil memuruna yıl başında beyanname ile
beyan etmelidir.
Eğer
bir gerçek kişi tacirin ticari işletmesinin nitelik ve önemi yevmiye defteri,
defteri kebir ve envanter defterinin tutulmasına elverişli değilse, diğer bir
deyişle tacirin işleri dar kapsamlı ise bu üç defter yerine tacir sadece
işletme defteri tutabilir.
Tüzel
kişi tacirlerin de tutacakları defterler, zorunlu ve ihtiyari olarak iki gruba
ayrılır.
Zorunlu
defterler:
1.Kanunda
ismen sayılan (onamaya tabi) defterler: Bunlar Ticaret Kanunu'nun 66.
maddesinin 1. fıkrasında sayılan defteri kebir, günlük defter, envanter defteri
ve karar defteridir.
2.
Kanunda ismen sayılmayan (beyana tabi) defterler: Tüzel kişiler gerçek
kişilerle bu konuda aynı hükümlere tabidirler.
3.
Özel hükümlere göre tutulması zorunlu defterler: Bunlara örnek olarak, anonim
şirketlerde pay sahipleri defteri, yönetim kurulu kararları defteri, limited
şirketlerde pay defteri gösterilebilir.
4.
Saklanması gerekli belgeler: Gerçek kişi tacirler gibi tüzel kişi tacirler de
ticari işletmeleri ile ilgili belge ve yazışmaları saklamakla yükümlüdürler (
TK.66/11 ).
Yevmiye
Defteri (Günlük Defter) :
Yevmiye defteri, kayda geçirilmesi gereken işlemleri belgelerden çıkararak
tarih sırası ile ve maddeler halinde düzenli olarak yazmaya mahsus defterdir.
Yevmiye maddelerinin en az aşağıdaki bilgileri içermesi şarttır.
1.
Madde sıra numarası
2.
Tarih
3.
Borçlu hesap
4.
Alacaklı hesap
5.
Meblağ
6.
Her kaydın dayandığı belgelerin türü ve varsa tarih ve
numaraları
Defteri
Kebir :
Defteri
kebir, yevmiye defterine geçirilmiş olan işlemleri buradan alarak sistemli bir
şekilde hesaplara dağıtan ve tasnifli olarak bu hesaplarda toplayan defterdir.
Defteri kebirdeki kayıtların en az aşağıdaki bilgileri içermesi gerekir.
1.
Tarih
2.
Yevmiye defteri madde numarası
3.
Meblağ
4.
Toplu hesaplarda yardımcı nihai hesapların isimleri
Envanter
Defteri :
Envanter defterine işletmenin açılış tarihinde ve bunu takiben her iş yılı
sonunda çıkarılan envanterler ve bilançolar kaydolunur.
İşletme
Defteri :
İşletme defterinin sol tarafına giderler, sağ tarafına gelirler yazılır.
İşletme defteri tutan gerçek kişi tacirler, her iş yılı sonunda bilanço yerine
işletme hesabı hülasası çıkararak işletme defterine geçirirler. Bu defter de
kullanılmaya başlanmadan önce noter tarafından tasdik olunur.
Karar
defteri :
Tüzel kişi tacir olan kişiler tarafından tutulan karar defterine, genel
kurul veya ortaklar kurulu ve de yönetim kurulu kararları yazılır. Bu defter de
kullanılmaya başlanmadan önce notere tasdik ettirilir.
Defterlerin
son kayıt tarihinden, belgelerin ise üzerindeki tarihten itibaren 10 yıl süre
ile saklanması zorunludur.
Bir
tacirin defter tutma yükümlülüğünü yerine getirmeye yetkili kıldığı kimsenin bu
defterlere geçirdiği kayıtlar, o tacirin kendisi tarafından tutulmuş kayıtlar
hükmündedir. Ticari defterlerin kısmen veya tamamen mevcut olmamasından, yahut
kanuna uygun şekilde tutulmamasından veyahut saklanması mecburi olan defter ve
kayıtların gereği gibi saklanmamasından doğan sorumluluk doğrudan doğruya
işletme sahibine ve tüzel kişilerde idare organının üyelerine veya idare
işlerine yetkili olan kimselere ve tüzel kişiliği olmayan ticari işletme ve
teşekküllerde onları idareye yetkili olan kimselere aittir. Bunlar, kusuru
memur ve müsdahdemlerine yükleterek sorumluluktan kurtulamazlar.
Hakimler,
noterler, sicil memurları ve diğer memurlar resmi işlemler dolayısıyla bir tacirin
defter tutma yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğini öğrenince durumu savcılığa
bildirmeye mecburdurlar.
Ticari
defterlerin teslim ve ibraz edilmesi :
Ticari
defterlerin teslim edilmesi ile ibraz edilmesi iki
ayrı anlamı olan işlemdir.
Eğer
ticari defterlerin her tarafı incelenecekse o takdirde defterlerin teslimi
söz konusudur. Teslim de ancak belirli hallerde yapılabilir. Bu haller miras,
ortaklık ve iflasdır. Ticari defterler ile, saklanması mecburi olan diğer
kağıtların teslimi, miras, ortaklık ve iflas işlerinde istenebilir ve teslim
halinde defter, hesap ve kağıtların her tarafı gerek mahkeme ve gerek ilgililer
tarafından incelenebilir.
İbraz
halinde defterlerin her tarafı değil, sadece uyuşmazlık konusu işle ilgili
kayıt ve belgeler incelenebilir. Yargılama sırasında haklı bir çıkarın varlığı
ispat olunur ve mahkeme ibraz edilmesini zorunlu görürse, uyuşmazlık konusu işe
ilişkin kayıtların sureti çıkarılmak veya bilirkişiye inceleme yaptırılmak
üzere mahkeme kendiliğinden (re’sen) veya taraflardan birinin talebi üzerine
bunların birine veya her ikisine ait defterler ile saklanması mecburi olan
kağıtların ibraz edilmesini emredebilir. Eğer ibrazına karar verilen defter
veya belgeler, ibraz kararını veren mahkemenin yargı çevresi dışında bulunuyorsa
ve de bunların taşınmaları güçlük arzediyorsa, o takdirde bu defterlerin kanuna
uygun olarak tutulup tutulmadıklarının ve bunların ibrazını gerekli kılan hal
ve durumun bilirkişi aracılığı ile incelenerek sonucu gösterir bir zabıt
varakası tutulması ve rapor alınması ve lüzumuna göre suretlerinin çıkarılıp
gönderilmesi ticari defter ve belgelerin bulunduğu yerde ticari davalara
bakmakla yükümlü olan mahkemeden istenebilir.
Ticaret
Hukuku açısından ticari defterler tacirler arasındaki davalarda delil olarak
kullanılabilir.
Ticari Defterlerin Sahibi Aleyhine Delil Olması: Bir davada
ispat yükü kendisine düşen taraf, iddiasını kanıtlamak için diğer tarafın
tuttuğu defterlere dayanabilir. Taraflardan biri iddiasını sadece karşı tarafın
defterleriyle ispat etmek istediğini beyan ederse, mahkeme karşı tarafa ticari
defterlerini mahkemeye ibraz etmesi için süre verir.
Karşı
taraf, ticari defterlerini ibraz etmezse mahkeme defterlerin ibrazını istemiş
olan tarafa iddiasının doğruluğu hakkında yemin verir. Kendisine yemin verilen
taraf yemini kabul ederek yemin ederse, iddiasını kanıtlamış olur.
Defterlerini
ibraz etmesi istenen taraf, defterlerini ibraz ederse;
1.
İbraz edilen defterlerde, ileri sürülen iddia hakkında hiç bir kayıt yer
almamışsa iddia ispat edilememiş sayılır.
Başka kanıt da getirilemez ve dava reddolunur.
2.
İbraz edilen defterlerde sadece defter sahibinin aleyhine kayıt varsa, bu kayıt
defter sahibi aleyhine kesin delil oluşturur. Defter sahibi bundan sonra kendi
defterlerinde yer alan kayıtların aksini ancak başka bir kesin kanıtla, örneğin
borcunu ödemiş olduğunu karşı taraftan aldığı bir makbuzla ispat edebilir.
Tacir
tutmak zorunda olduğu bütün defterleri tutmamış, tasdik ettirmemiş veya
beyanname verme yükümünü yerine getirmemiş olsa bile tuttuğu defterlerdeki
kayıtlar aleyhine delil olarak kullanılabilir.
3.
İbraz edilen defterlerde, defter sahibinin hem lehine hem aleyhine kayıt varsa
ve defterler kanuna uygun şekilde tutulmamışsa defterlerin sahibi lehine olan
kayıtları dikkate alınmaz.
Ticari
defterlerin sahibi aleyhine delil olarak kullanılabilmesi için, defterlerin
kanuna uygun şekilde tutulmuş olmasına ve uyuşmazlığın her iki tarafının da
tacir olmasına gerek yoktur.
Ticari
Defterlerin Sahibi Lehine Delil Olması: Ticaret Kanunu ile tacirin tutmuş
olduğu defterlerin belli şartlar altında kendi lehine delil oluşturabileceği
kabul edilmiştir.
Ticari
defterlerin sahibi lehine delil oluşturabilmesi için gerçekleşmesi gereken
koşullar şunlardır:
1. Uyuşmazlığın her iki tarafının da
uyuşmazlık konusu işin yapıldığı tarihte tacir sıfatına sahip olması gerekir.
2. Uyuşmazlık her iki tarafın da defterlerine geçirmesi
gereken bir ticari işten kaynaklamalıdır. Diğer bir deyişle iş her iki tarafın
da ticari işletmesiyle ilgili olmalıdır.
3.
Delil oluşturması istenen defterler kanuna uygun şekilde tutulmuş olmalıdır.
Bunun için her şeyden önce zorunlu tüm defterlerin tutulmuş olması gerekir.
İşletmenin nitelik ve öneminin gerektirdiği defterler tutulmamışsa, ismen
sayılan zorunlu defter kayıtları ancak sahibi aleyhine delil teşkil eder.
İşletmenin nitelik ve öneminin gerektirdiği defterler ise ismen gösterilen ve
tasdike tabi olan defterlerle beraber delil olarak kabul olunur.
Ayrıca
ismen sayılan zorunlu defterler için tasdik işleminin ve diğer zorunlu
defterler için de sicil memuruna beyanname verme yükümünün yerine getirilmiş,
yevmiye defteri kayıtlarının süresi içinde deftere geçirilmiş, envanter ve
bilançonun eksiksiz, açık ve anlaşılır şekilde düzenlenmiş olması gerekir
(TK.69, 70, 72, 75).
4.
Uyuşmazlık konusu işle ilgili olarak defterlere geçirilen tüm kayıtların
birbirini doğrulaması gerekir.
5.
Karşı tarafın, ileri sürülen iddianın aksini kendi ticari defterleri veya diğer
geçerli delillerle ispat edememiş olması gerekir. Karşı tarafın defterlerindeki
kayıtlar, iddiasını defterlerine dayanarak ispatlamak isteyen davacı tarafın
defter kayıtlarına uygun ise, davacı taraf iddiasını ispat etmiş sayılır. Karşı
tarafın defterlerindeki kayıtlar, iddiasını defterlerine dayanarak ispat etmek
isteyen tarafın defter kayıtlarına aykırı ise veya defterlerinde bu konuda
hiçbir kayıt yer almamışsa iddia defterlerle ispat olunamamış kabul edilir.
Karşı
taraf defterlerini ibraz etmezse veya defterlerini hiç ya da usulüne uygun
olarak tutmamış olursa iddiasını defterleri ile ispat etmek isteyen tarafın
defterleri kendi lehine delil oluşturur. Ancak karşı taraf defterlerdeki
kayıtları vesika veya diğer geçerli delillerle çürütebilir.
6.
Mahkeme tüm bu şartların gerçekleşmesi halinde, kanaatini güçlendirmek için
davacıya, defterlerindeki kaydın doğru olduğuna ve halen davalıda yerine
getirilmesi gereken bir hakkı bulunduğuna ilişkin yemin vermek zorundadır. Defter sahibi yeminden kaçınırsa, iddiasını
defterleri ile ispat edememiş sayılır.
CARİ
HESAP
Ticaret
Kanununun 87. maddesine göre, iki kimsenin para, mal, hizmet ve diğer
hususlardan dolayı birbirlerindeki alacaklarını ayrı ayrı istemekten karşılıklı
olarak vazgeçip, bunları kalem kalem zimmet ve matlup şekline çevirerek hesabın
kesilmesinden çıkacak bakiyeyi isteyebileceklerine dair bulunan mukaveleye cari
hesap denir.
Cari
hesap yazılı şekilde olur. Yoksa cari hesap sözleşmesi hüküm ifade etmez.
Tarafların tacir olmasına gerek yoktur.
Cari
hesabın olabilmesi için en az iki taraf arasında alacak ve borç doğuran para,
hizmet ve mal değişimi bulunması ve tarafların karşılıklı olarak bu çeşitli
işlemlerden doğan borç ve alacaklarını bağımsız bir biçimde ödeme ve tahsil
talebinden sözleşmede belirtilen süreye kadar vazgeçmiş olmaları gerekir.Takası
mümkün olmayan alacaklar, belirli bir sebeple sarfedilmek veya ayrıca emre
amade tutulmak üzere teslim olunan para ve mallardan doğan alacaklar ile
önceden mevcut olan alacaklar cari hesaba geçirilemez.
Hesap
devresinin uzunluğu sözleşme yoksa teamül ile belirlenir. Bu da yoksa takvim yılı dikkate alınır.
Devre
sonunda hesap kapatılır ve çıkan bakiye tespit edilir. Bu bakiyeyi tespit eden cetvel karşı tarafa
gönderilir. Karşı taraf aldığı tarihten itibaren bir ay içinde noterce
taahhütlü mektup veya telgrafla itiraz etmezse kabul etmiş sayılır.
Ödeme
ancak cari hesap sözleşmesinin sonunda istenebilir.
TACİR
YARDIMCILARI
İşletmeyi
tacirin kendisi veya yasal temsilcileri işletmekle beraber bunlar ticari
etkinliklerinde bazı yardımcılara ihtiyaç duyabilirler. Tacir yardımcıları
tacire bağlı olanlar ve bağlı olmayanlar diye iki gruba ayrılır.
Tacir
yardımcılarının bir kısmı tacire bağımlı olarak çalışır. Bunlar tacirin
talimatları çerçevesinde onun denetimi ve gözetimi altında faaliyet
gösterirler. Diğer bir kısmı ise, çalışma yöntem ve zamanını serbestçe
belirleme yetkisine sahip, bağımsız yardımcılardır. Acente ve tek yetkili
satıcı ise ayrı bir grup içinde özel bir statüde ele alınabilir.
Bağlı Yardımcılar
1. Ticari Mümessil
Ticari mümessil, bir ticari
işletmenin işlerini idare etmek üzere atanan kişidir. Ticari mümessilin taciri
temsil yetkisinin kapsamı çok geniştir. Ticari işletmenin gayesine dahil her
türlü hukuki tasarrufu işletme sahibi olan tacir adına yapabilir. Diğer bir
ifade ile ticari mümessil, işletmenin amacına ulaşabilmesi için faaliyet
konusuna giren her türlü işlemi yapabilir. Örneğin, işletmeye işçi alabilir,
onların sözleşmelerini feshedebilir, malların alım satımı konusunda sözleşmeler
yapabilir, tacir adına kambiyo taahhüdünde bulunabilir yani emre muharrer
senet, çek ve poliçe düzenleyebilir, işletmeye dahil taşınmazları kiraya
verebilir. Ancak, ticari mümessil işletmenin ortadan kalkmasına, tasfiye
olunmasına yol açabilecek işlemleri yapamaz, özel yetki verilmedikçe işletmeyi
devredemez, işletme üzerinde rehin hakkı kuramaz, müvekkili olan tacirin
iflasını isteyemez. Aynı şekilde müvekkili olan tacirin hukuki yapısını
değiştirecek işlemlerde bulunamaz. Örneğin, işletmeye ortak alamaz, tüzel
kişinin türünü değiştiremez. Fakat eğer işletmenin faaliyet konusu taşınmaz
alım satımı ise, ticari mümessil taşınmazlar üzerinde işlem yapabilir. Bu
konuda özel olarak yetkilendirilmesine gere yoktur.
İşletme sahibinin iradesi ile
ticari mümessilin temsil yetkisi sadece iki halde sınırlandırılabilir.
Bunlardan bir tanesi, ticari mümessilin temsil yetkisinin sadece
görevlendirildiği şube ile sınırlandırılmasıdır. Bu durumda tacir mümessilin
diğer şubeler için yaptığı işlemlerden sorumlu olmaz. İkincisi ise, birlikte
temsil şartıdır. Tacir birden fazla mümessil atayarak, kendisi adına işlem
yaparken birlikte imza atmaları şartını getirebilir. Tüm bu sınırlandırmaların
geçerli olması için, bunların ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi
gerekmektedir. Bu sınırlandırmalar dışında yapılan bir sınırlandırma iyi
niyetli üçüncü kişiler açısından geçerli değildir.
2. Ticari Vekil
Ticari vekil, ticari mümessil
sıfatına sahip olmaksızın bir ticari işletme sahibi tacir tarafından ticari
işletmenin bütün veya belirli bazı işlerini yapmak üzere temsil yetkisi ile
donatılan kişidir. Eğer ticari vekil tacir tarafından ticari işletmenin tüm
işlerini yapmak üzere atanıyor ise, bu kişiye genel yetkili ticari vekil,
örneğin fabrika müdürü; ticari işletmenin belirli bazı işlerini yapmak üzere
atanıyor ise, bu kişiye de sınırlı (özel) yetkili ticari vekil, örneğin satın
alma işleri ile görevli kişi denir. Ticari mümessil bir işletmenin olağan ve
olağanüstü nitelikteki tüm işlemleri yapmaya yetkili olduğu halde, genel
yetkili ticari vekil işletmenin sadece olağan (mutad) işlerini yapabilir.
Ticari vekil özel yetki verilmedikçe ticari mümessil gibi kambiyo taahhüdünde
bulunamaz. Genel yetkili ticari vekilin taciri temsil yetkisi, üçüncü kişilere
duyurulmak şartiyle sınırlandırılabilir. Bu sınırlamalar ticaret siciline
tescil ve ilan edilemeyeceğinden, üçüncü kişilere mektup veya sirküler
gönderilerek duyurulabilir.
3. Seyyar Tüccar Memuru
Seyyar tüccar memuru, işletmenin
sahibi tacir adına ticari işletmenin merkezinin dışındaki yerlerde tacir adına
işlem yapmaya yetkili kişidir. Bunlar, ticari işletmenin faaliyet çevresini
genişletmek ve merkez dışındaki yerlere de yaymak için atanır. Seyyar tüccar
memuruna, gereğinde işlem yapacağı üçüncü kişilere ibraz etmek üzere bir yetki
belgesi verilir. Seyyar tüccar memurları tacir adına üçüncü kişilerle sözleşme
yapmak ve bu sözleşmelerle ilgili olarak bedel tahsil etmek yetkisine
sahiptirler. Seyyar tüccar memurları ancak işletme merkezinin bulunduğu yer
dışındaki yerlerde işlem yapabileceğinden, bu yerlerin merkezin bulunduğu büyük
şehir belediyesi sınırları ya da il sınırları dışındaki bir yer olması
gerekmektedir.
Ticari vekil veya seyyar tüccar
memurundan tacir tarafından temsil yetkisi geri alındığında, bunun mektup veya
sirküler göndermek suretiyle üçüncü kişilere bildirilmesi gerekmektedir. Ayrıca
verilen yetki belgesi de geri alınmalıdır. Aksi takdirde bu kişilerin iyi
niyetli üçüncü kişilerle yapmış oldukları işlemlerle tacir bağlı olur.
Ayrı Statüde Olan Yardımcılar
1.
Acente:Ticaret Kanununun 116. maddesine göre ticari mümessil, ticari vekil,
satış memuru müstahdem gibi tabi bir sıfatı olmaksızın bir mukaveleye dayanarak
belirli bir yer veya bölge içinde devamlı bir şekilde ticari işletmeyi
ilgilendiren akitlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı
meslek edinen kimseye acente denir.
Bu
tarifin unsurları şöyle sıralanabilir :
a)Bir
ticari işletme ile ilgili işler
b)Tabi
olmama
c)Belirli
bir yer veya bölge içinde faaliyette bulunma
d)Süreklilik
ve meslek edinme
e)Mukavele
Tariften
anlaşılacağı üzere acente iki türlü faaliyette bulunabilir: 1. Akitlerde
aracılık 2. Akitleri işletme adına yapmak.
Acente
faaliyet konusu ile ilgili her türlü ihbar, ihtar ve protesto gibi hakkı
koruyan beyanları yapmaya ve bunları kabule yetkilidir.
Acentanın
bir işletme adına akit yapabilmesi için özel ve yazılı bir muvafakat ile yetki
alması gerekir. Bu belge ayrıca tescil ve ilan edilmelidir (TK.121).
Müvekkil
acentenin bölgesi içinde başka birine acentelik hakkı veremeyeceği gibi, acente
de aynı yer veya bölge içinde birbirleriyle rekabette bulunan ticari işletmeler
hesabına aracılık yapamaz (TK.118). Aksini yazılı olarak kararlaştırmak
mümkündür. Tekel hakkının bir sonucu da, müvekkilin acentenin bölgesi içinde
bir müşteri ile doğrudan doğruya bir işlem yapsa dahi acentenin ücrete hak
kazanmasıdır (TK.128).
Acentelik
sözleşmesi süreli ise, sürenin sonunda acentelik ilişkisi sona erer. Ancak sürenin sonunu beklemeden de, haklı
sebepler olduğu takdirde feshe gidilebilir. Sözleşme süresiz ise taraflardan
her biri üç ay önceden bildirimle feshe gidebilir.
2.
Tek yetkili satıcı: Uygulamada bu tip sözleşmeye „genel distribütörlük“, „ana
bayilik“ de denilmektedir. Tek yetkili
satıcı kendisine bırakılan bölgede tekel şeklinde müvekkili firmanın ürünlerini
devamlı olarak kendi adı ve hesabına satar ve pazarlar. Tek satıcı işletmeden bağımsızdır, acente
gibi yapımcının temsilcisi değildir. Yaptıkları anlaşma çerçevesinde yapımcının
malını tanıtmak, sürümünü artırmak, servis istasyonu açarak malın satış sonrası
hizmetini vermek vs. gibi işlemlerde bulunmayı tek satıcı taahhüt eder.
Bağlı Olmayan Yardımcılar
1.
Komisyoncu: Belli bir ücret karşılığında kendi adına ve müvekkili hesabına
kıymetli evrak ve taşınır eşya alım satımını üstlenen kimsedir.
Komisyoncu
ile müvekkil arasındaki ilişki iş üzerindedir ve sürekli değildir .
Kendisine
verilen işi yapınca komisyoncu ücretini alır.
2.
Tellal: Bir ücret karşılığında bir anlaşma fırsatı göstermek veya sözleşmenin
yapılmasında aracılık etmek üzere tayin edilen kimsedir. Kısacası, tellal iki
tarafı bir araya getirir. Tellal her iki tarafla da anlaşma yapan ve bunlardan
ücret alacak olan bir aracıdır. Dolayısıyla tarafsız olmalı ve her iki tarafın
da haklı çıkarlarını hakkaniyete uygun bir denge halinde korumalı, bir tarafı.
diğer tarafa oranla daha avantajlı bir duruma getirmemelidir. Genel olarak
tellallık Borçlar Kanununda düzenlenmiştir.
Ticaret
Kanununda ise ticaret işleri tellalına ilişkin hükümler yer almıştır. Kanunun
100. maddesinde tellal "taraflardan hiçbirine ticari mümessil, ticari
vekil, satış memuru veya müstahdem yahut acente gibi bir sıfatla daimi bir
surette bağlı olmaksızın, ücret karşılığında, ticari işlere ilişkin
mukavelelerin yapılması konusunda taraflar arasında aracılık yapmayı meslek
edinen kimse olarak tanımlanmıştır.
ŞİRKETLER HUKUKU
1. GENEL OLARAK
Türk
Hukukunda şirket tipleri kanunla tespit edilmiştir. Ticaret Kanunu’nda
düzenlenmiş olan ticaret şirketleri Ticaret Kanunu'nun ikinci kitabında yer
almışlardır. Ticaret Kanunu'nda
düzenlenmiş şirket tiplerinden birine uymayan bir şirket söz konusu ise bu
şirket Borçlar Kanununun 520. madde 2. fıkrası uyarınca adi şirket sayılır.
Ticaret
Kanunu'nda düzenlenmiş olan ticaret şirketleri 5 tiptir.
Bunlar:
q Kollektif
q Komandit
q Anonim
q Limited
q Kooperatif
şirketlerdir (TK.136).
Ticaret
Kanununun 137.maddesi gereğince bu şirketler tüzel kişiliğe sahiptirler. Kişi
topluluklarının tüzel kişiliğe sahip olması, onu meydana getiren kişilerden
ayrı olarak haklar elde edip, borçlar yüklenebilmesi demektir. Tüzel kişiler;
cins,yaş, hısımlık gibi yaradılış icabı olarak, ancak insana ilişkin olanlardan
başka bütün haklara ve borçlara sahip olabilirler. Tüzel kişi organları
aracılığı ile faaliyetlerini yürütür. Tüzel kişinin kendini oluşturan
ortaklardan ayrı, kendine ait bir malvarlığı bulunmaktadır. Aktif ve pasif dava
ehliyetine sahip olan tüzel kişidir.
Kişi Ortaklıkları ve Sermaye Ortaklıkları Ayrımı
Ticaret şirketleri kişi ve
sermaye ortaklıkları olarak iki grupta toplanmaktadır.
Kişi ortaklıklarında
kişisel unsurlar ağır basar, diğer bir ifade ile ortakların kişilikleri önem
taşır. Bunun sonucu olarak, aksi kararlaştırılmadığı takdirde her ortak şirketi
idare ve temsil yetkisine sahiptir. Ayrıca bu tür ortaklıklarda şirket
borçlarından dolayı ortaklar da sorumludur. Şirketin malvarlığından temin
edilemeyen alacaklardan dolayı
ortakların şahsi malvarlığına müracaat edilebilir. Ortaklar şirket borçlarından
ikinci derecede ancak sınırsız olarak sorumludurlar. Kişi ortaklıklarının en
tipik örneğini kollektif ortaklıklar oluşturur. Adi komandit şirket de bir kişi
ortaklığıdır.
Sermaye ortaklıkların da ise,
şirket alacaklıları kural olarak sadece şirketin malvarlığına müracaat
edebilirler. Bu tür ortaklıklarda ortaklar sadece şirkete karşı ve taahhüt
ettikleri sermaye payını ödemekle yükümlüdürler. Şirket alacaklılarına karşı
ortakların bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Ticaret Kanunu bu tür ortaklıklar
açısından asgari bir sermaye aramaktadır. Kanunda bu sermayeyi korumaya yönelik
çeşitli hükümler öngörülmüştür. Ayrıca bu şirketlerde idare ve temsil kural
olarak ortaklar tarafından değil, oluşturulmuş organlar tarafından yerine
getirilir. Sermaye ortaklıklarının en tipik örneği anonim şirketlerdir. Paylı
komandit şirketler de bir sermaye ortaklığı olarak nitelendirilir. Limited
ortaklıklar ise kişi ortaklıklarına hatta adi ortaklıklara özgü özellikleri de
taşımasına rağmen bu ortaklıklar da sermaye ortaklıkları grubunda yer alırlar.
2.
TİCARET ŞİRKETLERİ
1.
Kollektif Şirket (TK.153-242)
TK.153.
maddesi kollektif şirketi, „Ticari bir işletmeyi, bir ticaret ünvanı altında
işletmek maksadı ile hakiki şahıslar arasında kurulan ve ortaklardan
hiçbirisinin mesuliyeti, şirket alacaklılarına karşı tahdit edilmemiş alan
şirket“ olarak tanımlar.
Kollektif şirket ancak bir ticari işletme işletmek
amacı ile kurulabilir, yani kollektif şirket bir esnaf işletmesi işletemez.
Bununla birlikte, kanun kollektif
şirketler için asgari bir sermaye tesisini öngörmemiştir. Bunun da nedeni,
ortakların sınırsız sorumluluğunun alacaklılar yönünden yeterli garanti
sayılmasıdır.
Kollektif
şirket işletmesini bir ticaret ünvanı altında işletmelidir. Kollektif şirket
ticaret ünvanı, ortaklardan en az birisinin adı ve soyadı ile şirket ve
kollektif olduğunu gösteren ibareden meydana gelir; örneğin,"Ahmet
çalışkan ve Ortakları kollektif şirketi".
Kollektif
şirket ancak gerçek kişiler arasında ve en az 2 kişinin bir araya gelmesiyle
kurulur. Tüzel kişiler kollektif şirkete ortak olamazlar. Ancak bu durum
kollektif şirket ortaklarının aynı zamanda başka şirketlere ortak olmasına
engel değildir.
Kanun
kollektif şirketin ortak sayısına üst bir sınır çizmemiştir. Kural olarak çok
sayıda ortağın söz konusu olduğu bir kollektif şirket karşılıklı işbirliği ve
güven temeli üzerine kurulmuş bir kişi ortaklığı olduğundan, çok sayıda ortakla
kurulması fiilen mümkün bulunmamaktadır.
Kollektif
şirkette ortakların hepsinin şirket alacaklılarına karşı sorum1uluğu
sınırsızdır. Burada söz konusu olan birlikte ve 2. derecede sorumluluktur.
Yani, şirket borçlarından asıl sorumlu olan, bir tüzel kişi olarak kollektif
şirketin kendisidir. Ortaklar ise 2. derecede, yani tüzel kişiden sonra
sorumludurlar. Şirketin alacaklısı ortağa doğrudan doğruya başvuramaz. Önce
şirket malvarlığı takip edilmeli ve alacağın tamamı oradan alınamamış
olmalıdır. Sonra ortaklara başvurulur.
Kollektif
şirketin kurulabilmesi için 3 kademeye ihtiyaç vardır :
1.
Şirket sözleşmesinin yapılması: Bu sözleşme yazılı
şekilde olmalıdır.TK.155 gereğince aşağıda sayılı konuların şirket
sözleşmesinde yer alması mecburidir. Bunlar:
a)
Ortakların ad ve soyadları ile ikametgahları ve tabiiyetleri,
b)
Şirketin kollektif olduğu,
c)
Şirketin ticaret ünvanı ve merkezi,
d)
Şirket mevzuu,
e)
Her ortağın sermaye olarak koymayı taahhüt ettiği para miktarı, para mahiyetinde olmayan sermayenin değeri ve bu
değerin ne suretle biçilmiş olduğu, eğer şahsi emek söz konusu ise bu emeğin
mahiyet ve şümulü,
f)
Şirketi temsile yetkili kimselerin ad ve soyadları, bunların yalnız başına mı,
yoksa birlikte mi imza koymaya mezun olduklarıdır: Şirket sözleşmesinin bu
zorunlu şartları dışında ortaklar isterlerse ek olarak başka konuları da
sözleşmeye koyabilirler. Bunlara ihtiyari kayıtlar denir. Örneğin, ortakların
iç ilişkide kar ve zarara katılma oranları, şirket süresi v.s.
2. İmzaların noter tarafından tasdiki:
Şirket sözleşmesi taraflar arasında düzenlenip imzalandıktan sonra bu imzaların
noter tarafından tasdik olunması gerekir. İmzasını tasdik ettirmekten kaçınan
ortak sözleşmeye aykırı davranmış sayılır. Bu nedenle kendisinden tazminat
istenebilir.
3. Sözleşmenin tescili ve ilanı: Kollektif
şirketi kuranlar, imzaların noterce tasdikinden sonra şirketi ticaret siciline tescil ettirmekle
yükümlüdürler.
Bu
yüküm imzaların noterce tasdikinden itibaren 15 gün içinde yerine
getirilmelidir. Tescil talebinin bütün
ortaklar tarafından yapılması gerekir. Şirket bu şekilde tescil olunmakla
beraber tüzel kişilik kazanmış olur. Şirket tescil olduktan sonra tescil edilen
konular sicil memuru tarafından Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde ilan
olunur.
Kollektif
ortaklıkta karar idareciler tarafından alınır ve dış ilişkide temsilciler
tarafından icra edilir.
Kollektif
ortaklıkta iç ilişki :
Kollektif
ortaklığın idaresinde ferdi idare ilkesi geçerlidir. Yani kural olarak her
ortak şirketi tek başına idare edebilir ve bu aynı zamanda da bir görevdir.
Ancak bu hak sözleşme ile diğer ortaklardan alınıp bazı ortaklara veya sadece
bir tek ortağa verilebilir. Ayrıca bir çoğunluk kararı ile de kimlerin idare
hakkına sahip olacağını saptayabilirler.
İdare
hakkı tamamen iç ilişkiyi ilgilendiren bir kurum olduğu için bu hakkın çeşitli
şekillerde sınırlandırılması mümkündür. Bununla beraber idare hakkının alanına
sadece mutad işlemler, yani ortaklığın amacına ulaşmak için icra edilmesi
gereken günlük ve devamlı işlemler girer, örneğin ortaklık defterlerin
tutulması, ortaklığa işçi alınması, işyerlerinin kiralarının ödenmesi gibi.
İdare hakkına sahip olanlar, mutad işlerde sulh, feragat, kabul ve tahkim
yapılmasına da karar verebilirler.
Ortaklık
konusunun değiştirilmesi, yeni ortak alınması, işletmenin toptan satışı gibi
ortaklık ilişiğinin bütününü etkileyen temel işlemler ile, bağış yapmak,
teminat göstermek gibi fevkalade işlemler ortakların oy birliğini gerektirir.
İdare
hakkına sahip olsun olmasın bütün ortaklar denetleme hakkına sahiptirler.
Denetleme hakkı ortakların şirket işlemleri
ve idarecilerin faaliyetleri hakkında bilgi edinmelerini sağlar.
Kollektif
ortaklıkta dış ilişki :
Her tüzel kişi gibi kollektif ortaklığın da üçüncü kişilerle ilişkiye
girebilmesi için bu işle görevli temsilcilere sahip olması gerekir. Temsilci,
yaptığı işlemlerle kollektif ortaklığı borç altına sokabilmek ve hak sahibi
yapabilmek gücüne sahip olan kişi veya kişilerdir. Ortaklığı temsil yetkisine
sahip olan kişiler tarafından, açık veya kapalı olarak ortaklık adına yapılan
tüm işlemlerden dolayı ortaklık alacaklı ve borçlu olur. Ortaklık ayrıca,
temsilcinin ortaklık işlerini görürken işlediği haksız fiillerden dahi doğrudan
doğruya sorumludur.
Kollektif ortaklığın temsilcisi, ortaklık konusuna giren her türlü iş ve
hukuki işlemleri ortaklık adına yapmak ve ortaklığın ünvanını kullanmak
yetkisine sahiptir.
Temsil
de idare hakkı gibi ortaklar için hem bir hak hem de görevidir. Temsil ve idare
yetkisine ilişkin başkaca bir düzenleme getirilmemişse her ortağın şirketi tek
başına temsil yetkisi vardır.
Temsil
yetkisinin ortaklar tarafından sözleşme ile veya sonradan sınırlandırılması
mümkün değildir. Çünkü temsil dış ilişkiyi ilgilendiren bir yetkidir. Buna
ilişkin hükümler üçüncü kişilerin çıkarını koruyucu nitelikte emredici
hükümlerdir. Temsil yetkisinin sınırlandırılamaması kuralının iki istisnası
vardır. Bunlar, birlikte temsil ve temsil yetkisinin bir şubenin işleri ile
sınırlandırılmasıdır. Bu sınırlamaların üçüncü kişiler yönünden geçerli
olabilmesi için tescil ve ilan edilmiş olması gerekir.
Yukarıda
da belirtildiği üzere, kollektif ortaklığın alacaklılarına karşı birinci
derecede ortaklığın kendisi yani tüzel kişi sorumludur. Ortaklar ise ikinci
derecede sorumludur. Diğer bir ifade ile, ancak ortaklığa karşı yapılan icra
takibi sonuç vermemiş veya ortaklık herhangi bir sebeple sona ermiş ise
ortaklar aleyhine de dava açılabilir ve takip yapılabilir. Ortakların bu
sorumluluğu sınırsız ve müteselsildir. Yani alacaklılar diledikleri ortağa veya
ortaklara başvurabilirler ve onları tüm malvarlıkları ile takip edebilirler.
Ortaklar arasında sözleşme ile sorumluluğun sınırlandırılmış olması üçüncü
şahıslar açısından bir anlam ifade etmez.
İstisnaen
alacaklılar, henüz ortaklara başvurmanın şartları gerçekleşmeden de ortakların
malları üzerine ihtiyati haciz koydurabilirler.
2.Komandit
Şirket ( TK.243-268,475-484 )
Komandit
şirketin farklı iki türü vardır: Kişi ortaklığı olan adi komandit şirket ve sermaye
ortaklığı olan hisseli (sermayesi paylara bölünmüş) komandit şirket.
a)
Adi Komandit şirket: Bu bir kişi ortaklığıdır ve bir çok açıdan kollektif
şirkete benzer. Komandit şirkette iki tür ortak vardır: Komandite (sınırsız
sorumlu) ortakların kollektif şirket ortaklarından farkı yoktur. Bunlar
şirketin yönetimini elinde tutan ve rizikoyu sınırsız olarak yüklenmiş
kişilerdir. Komanditer(sınırlı sorumlu) ortak, belli bir sermayeyi işletilmek
üzere şirkete yatırmıştır ve bundan daha fazla bir risk altına girmek de
istememektedir. Sorumluluğu taahhüt ettiği sermaye miktarı ile
sınırlıdır.Komanditerin şirket yönetiminde aktif bir rolü yoktur. Onu asıl
ilgilendiren şirketin başarısı, yani hesap dönemi sonundaki kar ve zarar
durumudur.
Komandit
şirket de ancak bir ticari işletme amacıyla kurulabilir. Kanun komandit şirket
için de asgari sermaye öngörmemiştir.
Komandit şirkette ortak sayısı açısından herhangi bir sınır söz konusu
degildir. En az bir komandite ve komanditer bulunmak şartı ile her sayıda ortakla
kurulabilir. Tüzel kişiler komandit şirkete komandite ortak sıfatıyla
giremezler. Buna karşılık tüzel kişilerin komanditer ortak olmaları mümkündür.
Komandit
şirketin ticaret ünvanı, komandite ortaklardan en az birinin adı ve soyadı ile,
ortaklığın türünü gösteren bir ibareden oluşur. Komanditer ortakların adı
ünvanda yer almaz. Bir komanditerin ad ve soyadının ticaret ünvanına girmesi, o
ortağı şirket alacaklılarına karşı sınırsız sorumlu hale getirir.
Komandit
şirketin kuruluşu kollektif şirketin kuruluşuna benzer.Komandit şirket
sözleşmesi de yazılı yapılmak zorundadır. Bu sözleşmeye TK.246. maddesi
gereğince, kollektif şirket sözleşmesine konması zorunlu konulardan başka,
komanditerlerin ad ve soyadları ve her birinin koydukları veya koymayı yüklendikleri
sermaye miktarları yazılır. Komanditerin sermaye borcu da para veya başka bir
sermaye türü olabilir. Ancak TK. 246. Maddesi 2.fıkrası gereğince, komanditer
ortak şahsi emeğini veya ticari itibarını sermaye olarak koyamaz.
Sözleşmenin
imzalanmasından sonra ortaklar sözleşmedeki imzalarını notere tasdik ettirmekle
yükümlüdürler. Tasdikten sonra komandite
ve komanditer ayrımı yapılmaksızın bütün kurucu ortaklar tarafından 15 gün
içinde şirket merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil talebinde
bulunulmalıdır. Komandit şirket tescil ile tüzel kişilik kazanır.
b)
Hisseli (Sermayesi Payları Bö1ünmüş) Komandit şirket: Hisseli komandit şirket
anonim şirketin bir türünü teşkil eder ve istisnai hükümler dışında anonim
şirket hükümleri uygulanır.
Hisseli
komanditlerin sermayesi anonim şirketlerde olduğu gibi belirli ve paylara
bölünmüştür. Burada da istisnai hükümler dışında anonim şirket hükümleri
uygulanacağından hisseli komanditin sermayesi elli milyar Türk Lirası’ndan
aşağı olamaz.
Komandite
ortaklar kollektif ortak gibi, yani şirket alacaklılarına karşı ikinci derecede
ve sınırsız olarak sorumludurlar. Komanditer ortaklar ise, anonim şirketteki
pay sahipleri gibi sorumludurlar, yani sorumlulukları taahhüt etmiş oldukları
sermaye payları ile sınırlıdır. Bunları ödemişlerse artık kendilerine
başvurulamaz.
Hisseli
komandit şirketler adi komanditlerde olduğu gibi sadece ticari işletme işletmek
amacıyla değil, anonim şirketlerde olduğu gibi kanunen yasak olmayan her türlü
iktisadi amaç ve konular için kurulabilirler.
Hisseli
komandit şirketin kuruluş aşamasında esas sözleşme hazırlanır; imzalanır ve
imzalar noterce tasdik edilir. Hisseli komandit şirket kuruluşunda Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı'nın izin aşaması yoktur.
3.
Anonim Şirket (TK.269-474)
TK.269.
maddesi anonim şirketi 'bir ünvana sahip, esas sermayesi muayyen ve paylara
bölnmüş olan ve borçlarından dolayı yalnız mamelekiyle mesul bulunan şirkettir”
diye tarif eder.
Bir
anonim şirket ticaret ünvanı, işletme konusu ve anonim şirket olduğunu gösteren
ibarelerden oluşur.
Anonim
şirket kendi alacaklılarına karşı sadece esas sermayesi ile değil, bilançosunun
aktif tarafında bulunan değerlerle de sorumludur. Aktiflerde esas sermaye
karşılığı, yedek akçeler karşılığı, kasa ve bankalardaki alacaklı hesapları,
alacakları ve yatırım malvarlığı bu değeri oluştururlar.
Ortakların
sorumluluğu ise yüklenmiş oldukları sermaye payları ile sınırlıdır ve sadece
şirkete karşıdır. Bu sorumluluk payın itibarı değeri üzerindedir. İstisnai
olarak itibari değerinden yüksek bedel ile pay çıkarılmış ise bu bedel ile
sorumlu olunur.
Tüzel
kişiliği ve kendine ait malvarlığı olan anonim şirketlerin faaliyeti organları
marifetiyle olur. Genel kurul karar organı, yönetim kurulu idare ve temsil
organı, denetçiler de denetim organıdır.
Genel
kurul çeşitli yetkilerle donatılmıştır. Bunun yanında esas sözleşme ile de
genel kurula bazı yetkiler verilebilir.
Genel
kurul olağan toplantısını yönetim kurulunun çağrısı üzerine yapar. Olağan toplantı her hesap devresinden sonraki
üç ay içinde ve en az yılda bir defa yapılmalıdır. Olağan toplantının gündemi
bellidir.
Yönetim
kurulunun ihmali halinde, genel kurulu toplantıya daveti denetçiler yapmakla
yükümlüdür. Olağanüstü toplantı, her zaman gerek duyulduğunda yapılabilir.
Çağrıyı yönetim kurulu veya bunun ihmali halinde ya da mecburi ve acil hallerde
denetçiler yapar. Ayrıca esas sermayenin 1/10'nu veya esas sözleşmede
öngörülmüşse daha az bir miktarını temsil eden azınlık, gerektirici sebepleri
içeren yazılı talep ile yönetim kuruluna başvurarak genel kurulu olağanüstü
toplantıya çağırtabilirler. Yönetim kurulu bu talebi dikkate almazsa
denetçilere gidilir. Bunlar da çağrıda bulunmazlarsa mahkeme izni ile genel
kurul toplantıya çağrılır.
Genel
kurulu toplantıya çağrı Ticaret kanununun 368. maddesine göre, esas sözleşmede
gösterilen şekil ve surette ve herhalde Ticaret Sicili Gazetesi'nde ilanla
yapılır. Nama yazılı pay senedi sahipleri ile, bir pay senedi ile adresini
ortaklığa bırakan hamiline yazılı pay senedi sahiplerine ayrıca taahhütlü
mektupla bildirilir.
Toplantı
yetersayıları (nisapları) esas sermayeye göre belirlenmiştir. Özel yetersayı
aranmayan olağan işlerde toplantı nisabı, ilk toplantıda esas sermayenin en az
¼ üne sahip ortakların hazır bulunmasıyla oluşur. Toplantıda bu nisap
bulunmazsa genel kurul yeniden toplantıya çağrılır, ikinci toplantıda temsil
edilen sermayenin miktarı ne olursa olsun, toplantı nisabı varsayılır. Yani
ikinci toplantıda nisap aranmaz.
Özel
toplantı yetersayıları ise Ticaret Kanununun 388. maddesinde tespit edilmiştir.
Bunlar esas sözleşmenin değiştirilmesini gerektiren konulardır. Bu yetersayılar
ayrıca tahvil çıkarılması kararında ve anonim şirketin genel kurul tarafından
feshine karar verilmesinde de uygulanır.
Söz
konusu yetersayılar hem olağan ve hem de olağanüstü toplantılar için
geçerlidir. Ortaklığın tabiyetini değiştirmek veya ortakların yükümlerini
arttırmak için oy birliği gerekir. Anonim şirketin konusunun veya nev’inin
değiştirilmesi için toplantı nisabı şirket sermayesinin 2/3'üdür. İlk
toplantıda bu sayı elde edilmezse, yönetim kurulu usulüne uygun olarak genel
kurulu ikinci defa toplantıya çağırır. Bu toplantı için gereken sayı ½ dir.
Şirket sermayesinin azaltılması, tahvil ihracı, fesih ve bir kamu tüzel kişisi
tarafından devralınma kararları verilecek toplantılarda da bu yetersayılar
aranır.
Diğer
esas sözleşme değişiklikleri için toplantı nisabı şirket sermayesinin ½ sidir.
İlk toplantıda bu nisap elde edilmezse en geç 1 ay içinde ikinci toplantı
yapılabilir. İkinci toplantı için aranan nisap 1/3'tür. İkinci toplantıda da bu
nisap sağlanamazsa ya gündemdeki konudan vazgeçilir yada 1/2 nisabı ile tekrar
başlanabilir.
Karar
yeter sayısı ise özel düzenlemeye tabi olmayan hallerde mevcut oyların
çoğunluğudur.
Anonim
şirketler sadece ticari işletme işletmek amacıyla değil, kanunen yasak olmayan
her türlü ekonomik amaç ve konular için kurulabilirler.
Anonim
şirketlerde ortakların sınırlı sorumluluk taşımaları ve böylece sadece katılma
payının riske atmaları, büyük miktarların toplanması imkanı yaratmakta, az bir
para ile küçük tasarruf sahipleri bir anonim şirkete katılma sonucu büyük
işlere ortak olabilmektedirler.
Ortak
paylarının kıymetli evrak niteliğinde hisse senetleri tarafından temsil
edildiği ve hisse senedi devrinin kolaylaştırılmış olduğu düşünülürse, sermaye
piyasasında bu senetlerin her zaman paraya çevrilebilmesi de tasarruf sahibi bakımından bir avantaj teşkil
etmektedir.
Anonim
şirketin kuruluşu, esas sözleşmenin yazılı olarak yapılıp kurucular tarafından
imzalanması ve imzaların noter tarafından tasdiki ile başlar ve anonim şirketin
ticaret siciline tescili ile sona erer. Tüzel kişilik bu tescil ile kazanılır.
Limited şirketlerde olduğu gibi, anonim şirketlerde de Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı’nın izni kaldırılmıştır. Sadece bankalar, özel finans kurumları,
sigorta şirketleri, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri,
holdingler, döviz büfesi işleten şirketler, umumi mağazacıkla uğraşan
şirketler, Sermaye Piyasası Kanunu’na tabi şirketler, serbest bölge kurucusu ve
işleticisi şirketlerin kuruluşu ve esas sözleşme değişiklikleri açısından bu
izin aranmaktadır.
Kuruluş
ani veya tedrici olur.
Ani
kuruluşta kurucular payların tamamını taahhüt ederler. Başka kimseye müracaat edilemez. Ani olarak kurulan bir anonim ortaklıkta pay
sahipleri, tescilden itibaren beş yıl içinde paylarını halkla müracaatla elden
çıkarmak isterlerse tedrici kuruluşu düzenleyen hükümler uygulanır.
Tedrici
kuruluşta bir kısım paylar kurucular tarafından taahhüt olunur, geri kalan kısım
için halka müracaat edilir.
Kuruluşta
katılma payının çeşidi bakımından da nakdi ve mevsuf kuruluş ayrımı yapılır. Para konduğu takdirde
nakdi kuruluş olur. Paradan başka bir şeyin, örneğin belirli hakların konulması
mümkün olan hallerde bu yola gidilirse mevsuf kuruluş söz konusudur.
Bir
anonim şirketin kurulması için en az pay sahibi beş kurucu ortak bulunmalıdır.
Bunlar gerçek veya tüzel kişi olabilir. Anonim şirketler en az elli milyar Türk
Lirası sermaye ile kurulurlar.
Kuruluş
aşamaları şöyledir:
l.
Esas sözleşmenin hazırlanması, imzalanması ve imzaların noterce tasdiki: Esas
sözleşme yazılı yapılır ve en az beş kurucu tarafından imzalanır. Daha sonra
imzalar noterlikçe onaylanır.
2.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı izni: Daha önce de belirttiğimiz gibi, anonim
şirketlerin kuruluşunda ve esas sözleşme değişikliğinde Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı’nın izni kaldırılmıştır. Ancak belirli anonim şirketler açısından bu
izin şartı muhafaza edilmiştir. Bunlardan bir tanesi de Sermaye Piyasası
Kanunu’na tabi anonim şirketlerdir. Tedrici şekilde kurulan bir anonim şirket
halka açık anonim şirket statüsünde olacağı için Sermaye Piyasası Kanunu’nun
kapsamına dahil olacaktır. Bu nedenle tedrici kuruluşta söz konusu izin
aranmaktadır. Tedrici kuruluşta, kurucular esas sermayenin yüzde onunun tediye
veya temin edildiğini gösteren bir belgeyi söz konusu Bakanlığa başvurmadan
önce hazırlayacaktır. Tedrici kuruluşta
ayrıca Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'ndan izin alınmadan önce Sermaye Piyasası
Kurulu tarafından sözleşmenin onaylanması gereklidir.
Bakanlıktan izin alındıktan sonra anı
kuruluşta tescil için ticaret siciline başvurulur.
3.
Tescil: Tüzel kişilik tescil ile kazanılır. Kuruluşun üçüncü kişilere karşı
ileri sürülebilmesi, tescilin Türkiye Ticaret 'Sicili Gazetesinde ilan
edilmesiyle mümkün olur.
Tedrici
kuruluşta ise izinden sonra sermaye Piyasası Kurulu'na müracaatla halkı
ortaklığa katılmaya davet ve senetlerin SPK kaydına alınması için gerekli
işlemin yapılması istenir.
Yönetim
kurulu anonim ortaklığın idare ve temsil organıdır. Ortaklık esas sözleşmesi
ile tayin edilmiş veya genel kurul tarafından seçilmiş ve pay sahibi olan en az
3 üyeden oluşur. Yönetim kurulu üyeleri en çok 3 yıl süreyle seçilirler. Esas
sözleşmede aksine bir düzenleme yoksa tekrar seçilmeleri mümkündür. Pay sahibi
olmayan kişiler üye seçildikleri takdirde bunlar ancak pay sahibi sıfatını
kazandıktan sonra işe başlayabilirler. Pay sahibi olan bir tüzel kişi yönetim
kurulu üyesi olamaz. Fakat tüzel kişinin temsilcisi olan gerçek kişiler üye
seçilebilirler.
Yönetim
kurulu üyesi sıfatını kazanan kişilerin ticaret siciline tescil ve ilan
edilirler.
Yönetim
kurulu üyelerinden her biri, itibari değerleri esas sermayenin en az yüzde
birine eşit miktarda hisse senetlerini ortaklığa tevdi etmek zorundadır. Ancak
esas sözleşmenin yüzde biri 5.000 lirayı aşarsa fazlasının tevdii gerekli
değildir.
Yönetim
kurulunun görev ve yetkileri kanundan veya sözleşmeden doğar. Ortaklık
defterlerinin tutulması genel kurulun toplantıya çağrılması, gündemin hazırlanması,
ilanı, toplantı sırasında ortakların sıfatlarının tesbiti, genel kurul
kararlarının yürütülmesi, bilançonun ve kar.zarar hesabının düzenlenmesi
yönetim kurulunun görevlerinden bazılarıdır.
Karar gerektirmeyen görevleri yanında, yönetim kurulu yetkisini kural
olarak kurul halinde toplanarak kullanır. Yönetim kurulu her yıl üyeleri
arasından bir başkan ve bir başkan vekili seçer. Kurulu toplantıya başkan veya
vekili çağırır. Toplantıya çağrı
herhangi bir şekle bağlı değildir.
Ortaklık
sözleşmesinde hüküm varsa, yönetim yetkilerinin üyeler arasında bölünmesi
mümkündür. Her üye ancak kendisine bırakılan işler nedeniyle sorumlu
tutulabilir.
Yönetim
işlerinin hepsi veya bir kısmının murahhaslara bırakılabilmesi için de
sözleşmede açık hüküm bulunması gerekir. Murahhasın yönetim kurulu üyeleri,
hatta pay sahibi olması dahi zorunlu değildir. Yönetim kurulu üyesi olan
murahhaslara murahhas üye, yönetim kurulu dışından seçilenlere ise murahhas
müdür denir.
Temsil
yetkisine gelince, bu yetkinin kullanılması yönünden sözleşme ile başka bir
düzenleme yapılmamışsa çift imza ilkesi benimsenmiştir.
Temsil
yetkisinin üyeler arasında sadece yer itibariyle bölünmesi mümkündür. Temsil yetkisi merkeze veya bir şubeye
hasredilmişse, bu sınırlama tescil ve ilan edildikten sonra üçüncü kişilere
karşı ileri sürülebilir.
Yönetim
yetkisi gibi temsil yetkisi de sözleşmede hüküm bulunmak şartıyla murahhas
üyelere veya müdürlere bırakılabilir. Temsil yetkisi yönetim kurulu üyesi
olmayan murahhas müdürlere veriliyorsa, Ticaret Kanunu yönetim kurulu
üyelerinden de en az birisinin temsil yetkisine sahip olması zorunluluğunu
getirmiştir.
Temsil
yetkisi sınırlandırılamaz. İki istisnası vardır: Bu yetki sadece merkezin veya
bir şubenin işlerine hasrolunabilir ya da birlikte temsil kuralı getirilebilir.
Yani ikiden çok imza veya belirli iki imza şartı aranabilir.
Yönetim
kurulunca, temsil yetkisi kullanılıp üçüncü kişilerle ortaklık adına girişilen
işlemlerden ve yapılan sözleşmelerden doğan hak ve yüklenilen borçlar ortaklık tüzel
kişisine aittir. Yönetim kurulu üyeleri bu işlem ve sözleşmelerden bizzat
sorumlu olmazlar. Hatta yönetim kurulu üyelerinin, bu sıfatları ile yönetim ve
temsil görevlerini gördükleri sırada üçüncü kişilere karşı işledikleri haksız
fiillerden dolayı dahi ortaklık sorumludur. Ortaklığın bu konudaki rücu hakkı
saklıdır. Diğer bir ifade ile, anonim ortaklık söz konusu sorumluluğu
dolayısıyla uğradığı zararlar için yönetim kurulu üyelerine dönebilir.
Aşağıda
sayılan hallerde yönetim kurulu üyeleri hem ortaklığa hem her bir pay sahibine
hem de ortaklık alacaklılarına karşı müteselsilen sorumludurlar :
1. Hisse
senetleri bedellerine mahsuben pay sahipleri tarafından yapılan ödemelerin
doğru
olmaması
2. Dağıtılan
ve ödenen kâr paylarının gerçek olmaması
3. Kanunen
tutulması gereken defterlerin mevcut olmaması veya bunların düzensiz bir
şekilde
tutulması
4. Genel
kuruldan çıkan kararların sebepsiz olarak yerine getirilmemesi
5. Gerek
kanunun gerek esas sözleşmenin kendilerine yüklediği diğer görevlerin kasden
veya
ihmal sonucu olarak yapılmaması.
Ortaklık
adına dava açma yetkisi genel kurula aittir. Genel kurul bu yetkiyi adi
toplantı ve karar yetersayısı ile alacağı bir kararla kullanır. Ancak genel
kurulda dava açılmamasına karar verilmekle birlikte, esas sermayenin onda birini
temsil eden pay sahipleri dava açılması yönünde talepte bulunursa o takdirde
sorumluluk davası açılması gerekir. Ortaklık bu hallerde karar veya talep
tarihinden itibaren bir ay içinde dava açmaya mecburdur. Ayrıca, yönetim
kurulunun ortaklığı zarar uğratan davranışları, ortaklık yanında dolaylı olarak
pay sahiplerini ve alacaklıları da zarar uğratabileceği için bunlara da
sorumluluk davası açma imkanı tanınmıştır. Ancak hükmedilecek tazminat
ortaklığa verilir. Fakat, yönetim kurulu üyesinin haksız bir fiilinden dolayı
pay sahibi veya ortaklık alacaklısı doğrudan bir zarar görmüşse, o takdirde bu
kişi kendi adına ve hesabına dava açabilir.
Yönetim
kurulu üyelerinin sorumluluğu genel kurul tarafından alınan bir ibra kararı ile
sona erer. Kanuna göre, bilançonun onaylanmasına ilişkin olan genel kurul
kararı ile, aksine bir açıklık olmadığı sürece, yönetim kurulu üyeleri ile
müdürler ve denetçiler ibra edilmiş olurlar. Ancak bunun için, kabul edilen
bilançonun gerçek ve samimi olması gerekir. İbra sadece bilançoda görülebilen
konulara ilişkindir.
Anonim Şirketlerde Denetçiler (Denetim Kurulu)
Anonim
şirketlerde denetim organı zorunlu organlardan bir tanesidir. Eksikliği şirket için bir
fesih
sebebidir. Denetçi sayısı bir veya
birden fazla olabilir, ancak beşi geçemez. Birden çok denetçiler bir kurul
oluştururlar. Denetçilerin pay sahibi
olmaları gerekli değildir. Ancak bir
denetçi bulunması halinde onun, birden fazla denetçinin varlığı halinde ise
yarısından bir fazlasının T.C. vatandaşı olması gerekir. Esas sözleşmede öngörülmediği sürece, mesleki
bazı niteliklerin bulunması yüksek öğrenim görmüş olma ya da pay sahipliği gibi
şartlar aranmaz. Yönetim kurulu üyeleri
aynı zamanda denetçi olamayacakları gibi, görevleri bitmiş olsa dahi ibra
edilmedikçe, denetçi olarak seçilemezler. İflas, ağır hapis gerektirici veya
haysiyet kırıcı bir suçtan dolayı mahkum olma, devlet memuru sıfatı taşıma gibi
haller denetçilik ile bağdaşmayacağından seçilme engelidir. Denetçiler genel kurul tarafından seçilir. Bu
yetkinin başka bir organa devri mümkün değildir. Tedrici kuruluşta ilk
denetçiler kuruluş genel kurulu
tarafindan
atanır. Esas sözleşme ile atanmaları
caiz değildir. Ani kuruluşta ise ilk
denetçi ya da denetçilerin esas sözleşmede tayini şarttır. Genel kurul belirli
konuların incelenmesi veya teftişi için gereğinde özel denetçi de seçebilir.
Denetçiler
kuruluşta ilk defa bir yıl için seçilirler. Sonradan genel kurul tarafından en
çok üç yıl için de seçilmeleri mümkündür.
Denetçilerin
görev ve yetkileri :
1.
Bilançonun kanun ve usulüne uygun olarak düzenlenmesini
sağlamak ve bütçeyi denetlemek.
2.
Şirket hesaplarını denetlemek.Bundan kastedilen, şirket işlemlerinden bilgi
edinmek ve gerekli kayıtların düzenli tutulmasını sağlamak üzere defterlerin en
az alti ayda bir kontrolü ve şirket defterleri ile kasa durumunun
karşılaştırılması için şirket veznesinin en az üç ayda bir ve ansızın
denetlenmesi ile şirket kasasında bulunması gerekli kıymetli evrakın şirket
defterlerine uygulanarak kontrolüdür.
3.
Genel kurul toplantılarına ilişkin kanun ve esas sözleşme hükümlerine uyulup
uyulmadığını kontrol etmek.
4.
Yönetim kurulu tarafından ihmal edilmesi halinde, genel kurulu olağan veya
olağanüstü olarak toplantıya çağırmak. Denetçiler, zorunlu ve acil hallerde de
genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırmakla yükümlüdürler.
5.
Bilanço, kar ve zarar hesabı, kar dağıtımı önerisi ve yönetim kurulu raporu
üzerindeki görüşleri bildiren bir raporu her yıl genel kurula sunmak.
6.
Görev sırasında öğrenilecek noksanlık ve yolsuzlukları veya esas sözleşme
hükümlerine aykırı hareketleri bundan sorumlu olanın üstünü oluşturan makama ve
yönetim kuruluna, önemli durumlarda ise genel kurula bildirmek.
7.
Pay, sahiplerine gerekli açıklamalarda bulunmak. Pay sahipleri, şüpheli
gördükleri noktalara denetçilerin dikkatini çekebilirler ve gerekli açıklamayı
isteyebilirler.
8.Genel
kurul toplantılarında hazır bulunmak.Denetçiler ayrıca, görüşmeye ve oya
katılmamak şartı ile yönetim kurulu toplantılarında da hazır bulunabilirler.
10.Denetçiler,
genel kurul ve yönetim kurulu gündemine uygun gördükleri önerileri
koydurabilirler.
11.
Pay, sahiplerinin şikayetlerini incelemek.
12.
Şirket kuruluşundaki yolsuzlukları araştırmak (ilk denetçiler için söz
konusudur).
13.
Genel kurulun yönetim kurulu aleyhine dava açmaya karar vermesi halinde şirket
adına dava açmak. Aynı zorunluluk genel kurulun dava açmamaya karar verip de
esas sermayenin en az onda birini temsil eden pay sahiplerinin dava açılmasını istemeleri durumunda da söz konusudur.
14.
Anonim şirketin fesih ya da infisahı halinde, tasfiye işlemlerini gözetmek.
Denetçiler
görevlerini hiç ya da gereği gibi yerine getirmemelerinden doğan zararlardan,
kusursuz
olduklarını ispat etmedikleri sürece müteselsilen sorumludurlar.
Anonim
Ortaklık Genel Kurul Kararlarının İptali
Kanuna,
esas sözleşme hükümlerine veya objektif iyi niyet kurallarına aykırı genel
kurul kararlarına karşı şirket merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemede iptal
davası açılabilir. Türk Ticaret Kanununun iptali düzenleyen 381. maddesi
gereğince ancak aşağıda sayılan kişiler bu davayı açmaya yetkilidirler :
1
.Toplantıda hazır bulunup da karara muhalif
kalarak durumu zapta geçirten pay sahipleri.
2.
Oyunu kullanmasına haksız olarak izin verilmeyen pay sahipleri.
3.
Toplantıya davetin usulüne göre yapılmadığı veya gündemin gereği gibi ilan veya
tebliği
edilmediğini
iddia eden pay sahipleri.
4.Genel
kurul toplantısına katılmaya yetkili bulunmayan kişilerin karara katılmış
bulunduklarını iddia eden pay sahipleri. Ancak bu durumda, böyle bir katılımın
alınan karar üzerinde bir etkisinin bulunmuş olması gerekir.
5.
Yönetim kurulu
6.
Kararların yerine getirilmesi halinde şahsen sorumlu olacak yönetim kurulu veya
denetçilerden her biri.
Davalı
anonim ortaklığın kendisidir ve ortaklığı davada yönetim kurulu temsil
eder. Ancak davayı yönetim kurulu
açıyorsa o takdirde ortaklığı denetçiler, onların da davacı olmaları halinde
mahkeme tarafından tayin edilecek bir kayyım temsil eder.
Bu
dava, genel kurul kararının alındığı tarihten itibaren üç ay içinde
açılmalıdır.Aksi takdirde dava hakkı düşer. İptal davasının açılmış bulunması
iptali istenen kararın icrasını engellemez.
Ancak mahkeme yönetim kurulu ve denetçilerin görüşlerini alarak kararın
icrasının geri bırakılmasına karar verebilir.
Mahkemenin iptal kararı
kesinleştikten sonra ise genel kurulun kararı geçmişe etkili olarak
ortadan kalkar ve bu sonuç bütün pay sahipleri hakkında hüküm ifade eder.
Yönetim kurulu mahkeme ilamının bir
örneğini derhal ticaret siciline kaydettirmekle yükümlüdür.
Pay
sahibinin hakları çeşitli açılardan gruplara ayrılabilir. Konularına göre bu
haklar:
a)Malvarlıksal
haklar: Kar ve tasfiye payı hakkı, ödemesiz payları edinme hakkı, rüçhan hakkı,
tesislerden yararlanma hakkı ve hazırlık dönemi faizi.
b)Katılma
hakları: Genel kurula katılma, konuşma, öneride bulunma ve oy hakkı.
c)Aydınlatıcı
haklar: Bilgi alma, inceleme ve denetleme hakkı.
d)Koruyucu
haklar: örneğin genel kurul kararlarının iptali veya butlan yahut da yokluğunun
tesbit davası gibi bireysel haklar, vazgeçilmez haklar, müktesep haklar ve de
azınlık haklarıdır.
Anonim
ortaklığın sona ermesine gelince; yasada veya sözleşmede öngörülen sebeplerden
birinin gerçekleşmesi ile karar alınmasına veya ihbarda bulunulmasına gerek
olmaksızın anonim ortaklığın kendiliğinden sona ermesi infisahdır. Esas
sözleşmede öngörülen sürenin dolması, anonim şirketin maksadının elde edilmesi
veya bunun imkansız hale gelmesi, ortaklık sermayesinin üçte ikisinin
kaybedilmesi halinde genel kurulun yasada öngörülen tedbirlerden birini almamış
olması, pay sahiplerinin beş kişiden aşağı düşmesi, birleşme ve şirketin
iflasına karar verilmiş olması birer infisah nedenidir.
Kanun
veya esas sözleşmede yer alan sebeplerden birine dayanarak bu yetkiye sahip
olanlar tarafından ortaklığın sona erdirilmesi ise fesihtir. Fesih nedenleri
olarak gerçek pay sahibi olanların sayısının beşin altına düşmesi, organların
birinin eksikliği, kanuna, esas sözleşme veya kamu düzenine aykırı işlemlerde bulunma,
şirketin esas sermayesinin üçte ikisinin kaybedilmesi hali sayılabilir.
4.
Limited Şirket ( TK.503-556)
Limited
şirket, iki veya daha fazla gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret
ünvanı altında kurulup, iktisadi konularda faaliyet gösteren, şirket
borçlarından sadece şirketin ve mal varlığı ile sınırlı olarak sorumlu
bulunduğu, esas sermayesi belirli ve bu sermaye ortakların esas sermaye
paylarının toplamına eşit olan şirkettir. Kişisel emek, ticari itibar limited
şirkete sermaye olarak getirilemez.
Limited
şirkette ortak sayısı ikiden az ve elliden fazla olamaz. Gerçek kişiler gibi
tüzel kişiler de limited şirketi ortağı olabilir.
Limited
şirketin ticaret ünvanı işletme konusu ve limited şirket olduğunu gösteren
ibarelerden oluşur.
Limited
şirket karma bir türdür. Kısmen anonim şirket kısmen de adi şirket ve kollektif
şirkete ait unsurlardan oluşmuştur. Örneğin, limited şirket borçlarından dolayı
anonim şirketlerde olduğu gibi sadece kendi malvarlıgı ile sınırlı olarak
sorumlu olması sermaye şirketlerine özgü bir unsurdur. Buna karşılık kişi
şirketlerine özgü unsurlar da söz konusudur.Örneğin, şirket payının devri
kollektif şirketlerde olduğu gibi güçleştirilmiştir.
Limited
şirkette yeni kuruluş sadece ani kuruluş ile olur. Bu durumda üç aşama söz
konusudur:
1.
Şirket sözleşmesinin hazırlanması
2.
İmzaların noter tarafından tasdik edilmesi
3.
Ticaret siciline tescil.
Şirket
sözleşmesinin yazılı olarak hazırlanması gerekir.
Limited
şirketin esas sermayesi, ortakların esas sermaye paylarından oluşan sabit
rakamı ifade eder. Bu rakam beş milyar Türk Lirası'ndan az olamaz.
Limited
şirket ortaklarının koyacakları sermaye payları birbirinden farklı olabilir,
ancak payların en az 25 milyon Türk Lirası veya bunların katları olması
gerekir. Bakanlar Kurulu gerek sermaye gerekse ortağın payının asgari miktarını
on katına kadar artırabilir.
Ortaklık
payı esas sermaye payından farklıdır. Esas sermaye payı, bir orağın limited
şirketin esas sermayesi içindeki sermaye tutarının nominal değerini ifade eder.
Limited şirketin esas sermayesi ortak sayısına bölünmüştür. Ortaklık payı ise, ortağın limited şirketteki haklarının
ve yükümlerinin tümüdür. Sermaye tutarı ortağın ortaklık payını belirler.
Ortaklık sözleşmesinde aksine hüküm yoksa her ortağın oy hakkı, esas sermaye
payına göre belirlenir. Buna göre her 25 milyon Türk Lirası bir oy hakkı verir.
Ortaklık
payı devir edilebilir, ancak kıymetli evraka bağlanamaz. Ortaklık payının devri
ilk ortaklık sözleşmesi ile Ticaret Kanunu'nun öngördüğünden daha ağır şartlara
bağlanabilir,hatta tamamen de yasaklanabilir.
Payın
devrinde, devretme ve devralma iradelerini açıkça ifade eden yazılı bir devir
sözleşmesi yapılır. İmzaların da noter tarafından onaylanması gerekmektedir.
Ayrıca payın devri limited ortaklığa bildirilmelidir. Bu bildirimin amacı
ortakların devre gerekli yeter sayı ile rıza gösterip göstermeyeceklerini
tesbit ve rıza verilmesi halinde pay defterine kaydın yapılmasını sağlamaktır.
Payın
devrinin limited ortaklığa karşı geçerli olabilmesi için pay defterine
kaydedilmesi, kaydın yapılabilmesi için de ortakların ağırlaştırılmış yetersayı
ile devre rıza göstermeleri gerekir.
Ortakların
rızası bir ortaklar kurulu kararı olarak verilir. Şirket sözleşmesi ile daha da
ağırlaştırılmadığı takdirde, ortakların en az dörtte üçünün payın devrine rıza
göstermeleri ve bunların da esas sermayenin en az dörtte üçüne sahip olmaları
gerekir.Ortaklar devre riza gösterdikleri takdirde işlem pay defterine
kaydedilir.
Limited
ortaklığın kanunen zorunlu organları, ortaklar genel kurulu ve müdürlerdir.
Ortak sayısı yirmiyi aştığı takdirde denetçiler de zorunlu hale gelmektedir.
Ortaklar
kurulu, ortakların malvarlıksal ve yönetsel nitelikteki haklarını kullandıkları
bir kuruldur.Ortak sayısı yirmiden fazla olan limited ortaklıklarda karar
verilebilmesi için genel kurulun toplanması gerekir. Ortak sayısının yirminin
altında olması halinde kararlar yazılı oy yolu ile de oluşabilir.
Limited
ortaklıkta bir kararın alınabilmesi için kural olarak ödenmiş esas sermayenin
hiç olmazsa yarısından fazlasını temsil eden ortakların görüşülen konu lehine
oy vermeleri gerekir. Bunun dışında ortakların oy birliği veya ağırlaştırılmış
yetersayının arandığı haller de mevcuttur (TK.513/1,2,520/2,551/3 ).
Anonim
ortaklıkta olduğu gibi limited ortaklıkta da genel kurul olağan ve olağanüstü
olmak üzere iki şekilde toplanır.
Toplantıya
yazılı olarak oy vermeye çağrı eğer sözleşmede bu konuda bir hüküm yoksa
taahhütlü mektupla ve toplantıdan en az beş gün önce ve gündemi bildirmek
suretiyle yapılır.
Genel
kurulu kural olarak müdürler kurulu toplantıya çağırır. Esas sermayenin onda
birini teşkil eden azlığa toplantının nedeni gösterilmek suretiyle genel
kurulun toplantıya çağrılmasını istemek hakkı tanınmıştır. Eğer müdürler bu
isteği reddederlerse, azlık mahkemeye müracaat hakkına sahiptir.
Ortaklık
sözleşmesinin değiştirilmesi, müdürlerini ve denetçilerin tayini ve azli, kar
ve zarar hesabının ve bilançonun onaylanması, safi karın kullanılma şeklinin
belirlenmesi, müdürlerin ibrası gibi kararlar genel kurulun devredemeyeceği
yetkilerindendir.
Ortaklığı
idare ve temsil müdürlere aittir. Esas sözleşme veya daha sonra ortakların
kararı ile müdür sıfatı ortaklardan birine veya birkaçına bırakılmamışsa
ortakların tümü bu sıfata sahiptir. Esas
sözleşme ile bireysel idare ve temsil sistemi kabul edilmemişse birlikte idare
ve temsil ilkesi uygulanır. Ortak olmayan kimseler de müdür seçilebilir.
Müdürler
ortaklığın amaç ve işletme konusu içine giren her çeşit işlemlerde ortaklık
ünvanını kullanmak hakkına sahiptirler.
Müdürlerin yetkileri tescil ve ilan edilmek kaydıyla ancak merkez veya
şube ile sınırlandırılabilir yahut da birlikte temsil öngörülebilir.
Ortaklık
adına yapılacak yazılı beyanlarda ortaklığın ünvanı ile birlikte müdürlerin
kendi imzalarının da bulunması aranmaktadır. Ortaklık tarafından düzenlenen
mektup, evrak ve belgelerde, ünvan ile beraber esas sermaye miktarının da
gösterilmesi gerekmektedir.
Ortak
sayısı yirmiyi aşan limited ortaklıklardaki denetçilere anonim şirket
denetçilerine ilişkin hükümler uygulanır. Yirmi ya da altında ortağı olan
limited şirketlerde müdür sıfatı olmayan ortaklara adi ortaklık ortaklarına ait
denetleme hakkı tanınmıştır. Bunların, idare yetkisine sahip olmasa bile,
ortaklık işlerinin gidişatı hakkında bilgi alma, ortaklığın defterlerini ve
evrakını inceleme hakkı vardır.
Konulara
göre ortakların hakkı malvarlıksal haklar, katılma hakları ve koruyucu
haklardır.
Limited
ortaklık çeşitli durumlarda sona erer. Bunlar, ortaklık sözleşmesinde yazılı
sebeplerin gerçekleşmesi, sözleşmede aksine hüküm olmadıkça esas sermayenin 3/4
ünü sahip olan ortakların 3/4 ünü teşkil eden çoğunluğunun kararı,ortaklığın
iflasına karar verilmiş olması, ortaklardan birinin talebi ve haklı sebeplerin
varlığı halinde mahkemenin kararı ve kanunda sayılmış diğer hallerdir.
Limited
Şirket Ortaklarının Hak ve Yükümlülükleri :
Hakları :
1.
Malvarlıksal Hakları
a) Kar Payı Hakkı : Ortaklık sözleşmesinde
aksine hüküm olmadıkça ortaklar, sermaye koyma borçlarını yerine getirdikleri oranda, yıllık bilançoya
göre elde edilmiş olan safi kârdan pay alırlar.
b) Tasfiye Payı Hakkı : Ortaklığın
tasfiyesinin icrası sonucunda arta kalan mal varlığı ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklık sözleşmesinde farklı
bir sistem öngörülmemiş ise, bu konuda paylar, esas alınır.
c) Yeni Pay Alma Hakkı: Esas sözleşmede yada
artırma kararında aksine hüküm yoksa her ortak sermayesi oranında yeni pay alma
hakkına sahiptir..
d) Edimlerin ve Sorumluluğun genişletilmesi
halinde veto hakkı.
e) Ortaklık Payının devredilebilirliği
üzerindeki hak.
2.
Katılma Hakları
a) Genel Kurula Katılma Hakkı : Her ortak
genel kurula katılabilir,öneride bulunabilir ve tartışabilir.
b)
Oy Hakkı : Ortaklık esas sözleşmesinde aksine hüküm
yoksa her ortağın oy hakkı esas-temel sermaye tutarına göre hesaplanır. Her
25.000.000 TL bir oy hakkı verir.
c)
İdare Hakkı : Aksi kararlaştırılmış olmadıkça
ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla ortaklık işlerini idareye yetkili ve
bununla görevlidirler.
3.
Koruyucu Haklar
a) İptal Davası Açabilme Hakkı : Ortaklar,
ortaklar kurulu kararları aleyhine iptal davası açabilirler.
b) Denetleme Hakkı : Ortakların sayısı 20 yi
aşan Limited Ortaklıklar,da bir veya birden fazla denetçi bulunur. Ortakların
sayısı yirmi yada yirmiden az olan
Limited Ortaklıklarda ise eğer idare hak ve görevi bütün ortaklara ait değilse,
yönetici olmayan ortaklar ortaklık işlerinin nasil gittiği hakkında şahsen
bilgi almaya ve ortaklığın
defterlerini,
evrakını incelemeye ve kendisine Limited Ortaklığın mali durumu hakkında bir,
özet çıkarmaya yetkilidirler.
c) Ortaklıktan Çıkma Hakkı
d) Başka Ortağın Çıkarılmasını İsteme Hakkı
e) Haklı Sebepler ile Ortaklğın Feshini
isteme Hakkı
f) Azlık Hakkı
Yükümlülükleri
:
a) Sermaye Borcunu Ödeme Yükümü
b)
Yönetme Yükümü : Aksi kararlaştırılmadıkça
ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi
temsile yetkili ve bununla görevlidir.
c) Ortaklık ile Rekabet Etme Yasağı: Bu
yasak sadece müdürler için vardır ancak sözleşme ile ortaklara da yayılabilir.
d) Ek Ödemeler Yükümlülüğü : Bu yüküm
sözleşme değişikliği ile getiriliyorsa 2/3 çoğunlukla alınması gerekir.
5. Kooperatifler (Kooperatifler
Kanunu)
Kooperatif, Kooperatifler
Kanunu’nun 1. maddesinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, tüzel kişiliğe sahip
olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek ve
geçimlerine ait ihtiyaçlarını karşılık yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle
sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve kamu tüzel kişileri ile özel idareler,
belediyeler, köyler, cemiyetler ve dernekler tarafından kurulan değişir ortaklı
ve değişir sermayeli teşekküllere kooperatif denir.
Kooperatifin amacı, ortakların
belirli ekonomik gereksinimlerini ve özellikle meslek ve geçimlerine ait
ihtiyaçlarını sağlayıp, korumaktır. Bu amacı elde etmek için kullanılan araçlar
karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalettir.
Her kişinin kooperatif üyesi
olmasına imkan tanınmamıştır. Ancak gerçek kişiler ile bazı tüzel kişiler
kooperatif üyesi olabilirler. Tüm kamu tüzel kişileri yanında, kamu iktisadi
teşebbüsleri ve dernekler ortak olabilirken, ticaret ortaklıklarının ortak
olması mümkün değildir.
Kooperatife giren her kişinin en
az bir ortaklık payı vardır. Ana sözleşmede en yüksek sınır tespit edilerek bir
ortağın bu sınır dahilinde birden fazla pay almasına da izin verilebilir.Bir
ortaklık payının değeri 100.000 TL’dir. Kooperatife giren ortaklar en çok 5.000
pay taahhüt edebilirler.
Kooperatiflerde önemli unsur
kişidir. Bu unsur, kooperatife girişte belirli bir meslek, kıdem veya diğer
özelliklerin aranması, çıkma hakkının belirli koşullara bağlanması, ek
ödemeler, oy hakkı ve sorumluluk açısından da önemlidir.
Kooperatiflerde ortak sayısı
değişkendir. Kooperatifin sermayesi her giren ortakla kendiliğinden artar ve
çıkan ortakla da azalır. Bu durumun bir sonucu olarak, kooperatiflerde sermaye
de değişir karakterdedir. Bu nedenle, sermaye miktarı sınırlandırılarak
kooperatif kurulamaz. Kooperatifte değişir ortaklılık ve değişir sermaye
unsurlarının doğal bir sonucu olan “açık kapı ilkesi” hakimdir. Bu ilke
uyarınca, ortak sayısı belirli bir rakam ile sınırlandırılamaz, ortaklığa girme
hiç kimsenin isteğine bağlı değildir, ortaklığa girme objektif şartların
gerçekleşmesine bağlıdır ve bu şartlar çok zorlaştırılamaz. Aynı durum
ortaklıktan çıkma açısından da söz konusudur. Ancak bu ilke “keyfilik” anlamına
da gelmemektedir. Ana sözleşmede ortak olabilmek için gerekli bazı şartlar
öngörülebilir. Ayrıca, ortağın kooperatiften çıkışının kooperatife zarar
vermemesi gerekir.
Kooperatif, dernek veya ortaklık
değil bir teşekküldür.
Kooperatifler tüzel
kişiliğe sahiptir. Bunlar birer özel hukuk tüzel kişisidirler. Kooperatiflerin
amacı, kendi ortaklarının ekonomilerini geliştirmek olduğu için, kooperatifler
üçüncü kişiler ile değil sadece kendi ortakları ile işlem yaparlar. İstisnai
haller dışında, kooperatiflerin ortak olmayan kişilerle işlem yapmaları
yasaktır.
Kooperatiflerin Kuruluşu :
1. Ana sözleşmenin hazırlanması
En az yedi ortak tarafından
hazırlanan bir sözleşme imzalandıktan sonra imzalar noter tarafından onaylanır.
Ana sözleşmede yer alabilecek hükümler üç çeşittir. Bunlar; mecburi, ihtiyari
ve yorumlayıcı hükümlerdir. Mecburi hükümler; kooperatifin adı, merkezi, amacı,
çalışma konuları, ortaklık sıfatının kazandıran ve yitirten şartlar, sermaye, pay
tutarları, sermayenin ödenme şekli, ayni sermaye konulup konulamayacağı,
ortakların sorumluluklarının türü, zorunlu organların görev, yetki ve
sorumlulukları ile seçimlerinin tarzı, kooperatifin temsili, gelir-gider
farklarının hesaplanma ve kullanılma tarzı, kurucuların ad ve soyadları, konut
ve iş adresleri, tasfiye kurulunun görevleridir.
2. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
İzni
3. Tescil ve İlan
Kooperatif, merkezinin bulunduğu
yerin ticaret siciline tescil ile tüzel kişiliğini kazanır. Tescilden önce kooperatif
adına işlem yapanlar, bu işlemlerden şahsen ve müteselsilen sorumludurlar.
Kooperatifte ortakların
hakları :
1. Katılma hakları
a)
En az üç aydan beri kooperatife ortak olmayanlar hariç,
her ortak genel kurula katılma hakkına sahiptir. Ayrıca ortak, görüşmelerde
bulunma, öneri yapma, muhalefeti zapta geçirme ve de genel kurulda kendisini
temsil ettirme haklarına sahiptir.
b)
Sermayeye katılma payının büyüklüğüne ve ortağın
kooperatife yaptığı katkının oranına bakılmaksızın her ortak bir oy hakkına sahiptir.
2. Koruyucu haklar
a)
Kooperatif ortağı bilanço ile kâr ve zarar hesabını
inceleyebilir.
b)
Ortağın sınırlı bir denetleme hakkı vardır.
c)
Ortak, kanuna, ana sözleşme hükümlerine ve iyi niyet
esaslarına aykırı olduğu iddiası ile genel kurul kararları aleyhine bir ay
içinde iptal davası açabilir.
d)
Ortaklar anonim ortaklıkta olduğu gibi, yönetim kurulu
üyelerine karşı sorumluluk davası açabilirler.
e)
Daha önce de belirtildiği gibi ortağın kooperatiften
çıkma hakkı vardır.
f)
Anonim ortaklıkta olduğu gibi kooperatifte de azınlık
hakları vardır.
3. Malvarlıksal haklar
a)
Ortaklarla yapılan işlemlerden doğan gelir-gider farkı
ortaklara ancak ana sözleşmede açıkça öngörülmüşse dağıtılabilir.
b)
Ortağın, kooperatifin borçları ödendikten ve ortakların
pay bedelleri geri verildikten sonra tasfiye artığı üzerinde de hakları vardır.
Ancak bunun için ana sözleşmede hüküm bulunması gerekmektedir.
c)
Ortak kooperatifin tesis ve olanaklarından da
yararlanma hakkına sahiptir.
Kooperatifte ortakların
borçları :
Bunlar, kanununda
öngörülen ölçüde pay taahhüt etme ve kooperatife zarar vermeme borcudur.
Ayrıca, ana sözleşme ile yapma ve yapmama, kişisel sorumluluk gibi çeşitli
borçlar öngörülebilir.
Ana sözleşmede aksine bir hüküm
bulunmadıkça, kooperatifler alacaklılarına karşı sadece malvarlıkları ile
sorumludurlar. Ancak, ana sözleşmede ortakların kooperatif borçlarından dolayı
şahsen ve sınırsız olarak sorumlu olacakları öngörülebilir. Buradaki sorumluluk
müteselsildir. Ancak alacaklıların ortaklara başvurabilmeleri için alacaklarını
kooperatiften tahsil edememeleri ve de kooperatifin iflas etmiş veya diğer bir
sebeple tasfiye edilmiş olması gerekmektedir. Ana sözleşme ile ortağa
kooperatif borçlarından dolayı sınırlı bir sorumluluk da getirilebilir.
Kooperatifin Organları :
1. Genel Kurul
2. Yönetim Kurulu
3. Denetçiler
1.Genel kurul
Genel kurul bütün ortaklardan
oluşur. Kooperatif ana sözleşmesini değiştirmek, yönetim kurulu, denetleme
kurulu ve gereğince tasfiye kurulu üyelerini seçme ve de ibra etme, işletme
hesabıyla bilanço ve gerektiğinde gelir- gider farkının bölüşülmesi hakkında
karar almak, imalat ve inşaat işlerinin yaptırılma yöntemini belirlemek, yapı
kooperatiflerinde ortak sayısı ile yapılacak konut veya işyeri sayısını tespit
etmek, kanun veya esas sözleşme ile genel kurula tanınmış olan konular hakkında
karar vermek gibi yetkilere sahiptir ve bu yetkileri diğer organlara
devredemez.
Kooperatif her yıl olağan
toplantısını yapabileceği gibi, gereğinde olağanüstü de toplanabilir. Genel
kurulu toplantıya çağrı yetkisi yönetim kuruluna aittir. Bu yetki ana sözleşme
ile diğer bir organa da bırakılabilir. Yönetim kurulu dışında ayrıca
denetçiler, tasfiye memurları kooperatifin ortağı olduğu üst birlik de
gerektiğinde genel kurulu toplantıya çağırabilir. Azınlığın da bu yetkisi
mevcuttur. Dört ortaktan az olmamak şartı ile, ortak sayısının en az onda
birinin isteği üzerine genel kurul toplantıya çağrılır. Yönetim kurulu bu
isteği en az on gün içinde yerine getirmediği takdirde, istek sahiplerinin
müracaatı üzerine veya doğrudan doğruya Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından,
yapı kooperatiflerinde de İmar ve İskan Bakanlığı tarafından genel kurul
toplantıya çağrılabilir. Çağrı yapılmadığı takdirde istek sahipleri mahalli
mahkemeye başvurarak genel kurulu bizzat toplantıya çağırma izni alabilirler.
Kanunda ve ana sözleşmede aksine
hüküm bulunmadığı hallerde genel kurul karar yeter sayısı oyların yarıdan bir
fazlasıdır. Bazı kararlar için özel çoğunluk öngörülmüştür.
2. Yönetim Kurulu
Yönetim kurulu, kanun ve ana
sözleşme hükümleri çerçevesinde kooperatifi yöneten ve temsil eden icra
organıdır. En az üç üyeden oluşur ve genel kurul tarafından dört yıl için
seçilir. Yönetim kurulu üyelerinin yedeklerinin kooperatif ortağı olmaları
şarttır. Yönetim kurulu üyeliği için Türk vatandaşlığı aranmaktadır. Bunlar
gerçek kişi olabilecekleri gibi tüzel kişi de olabilirler.
Yönetim kurulu Kooperatifler
Kanunu ile diğer mevzuat ve de ana
sözleşmenin öngördüğü şekilde hareket etmek ve kooperatif konusunun kooperatif
ilkeleri çerçevesinde elde edilebilmesi için gerekli olan bütün faaliyetleri
yerine getirmekle görevlidir.
3. Denetçiler
Genel kurul tarafından en az bir
yıl için bir veya daha fazla olarak seçilen denetçiler, kooperatifin bütün
işlem ve hesaplarını incelerler. Yedek denetçiler de seçilebilir. Denetçilerin
ve yedeklerinin kooperatif ortaklarından olması şart değildir.
Kooperatifler Kanunu’nda, büyük
kooperatiflere uygulanabilen özel hükümler de bulunmaktadır. Ortak sayısı
1.000’in üzerinde olan kooperatifler “büyük” kabul edilmektedir. Bu
kooperatifler için genel kurulun yerine geçmek üzere iki yeni organ
öngörülmüştür. Bunlar “ortakların tümü” ve “temsilciler kurulu”dur.
Kanunda mektupla oy verme olanağı
düzenlenerek, oyun genel kurul dışında da kullanılması ve dolayısıyla karar
organı olarak genel kurul değil, tüm ortaklar kabul edilmektedir. Böylece tüm
ortaklar genel kurulun yerine geçmiş olmaktadır. Mektupla oy verme sisteminin
uygulandığı konularda karar alabilmek için genel kurul toplanamaz ve karar
alamaz. Bütün oylar, “ortakların tümü” tarafından mektupla kullanılır. Bu
sisteme geçmek için ana sözleşmede hüküm bulunması gerekmektedir.
Kooperatifin ana sözleşmesinde
hüküm bulunmak şartı ile, ortaklar gruplara ayrılarak verecekleri kararlar ile
tespit edecekleri talimat gereğince oy vermek üzere kendi aralarında
seçecekleri temsilciler topluluğu oluşturabilirler. Bu topluluk genel kurulun
yerine geçmektedir. Bu durumda genel kurulun yetkileri ile donatılmıştır.
Temsilciler kurulunun varlığı halinde, ortağın ay hakkı sınırlandırılmakta,
ortak artık sadece temsilcilerin seçiminde veya azledilmelerinde oy hakkını
kullanabilmektedir.
Grup temsilcileri genel kurulunda
her temsilci, temsil ettiği ortakların sayısı kadar oya sahiptir. Temsilci
oyunu, aldığı talimata göre kullanır. Ancak, talimata aykırılık halinde kararın
geçerliliği korunur.
KIYMETLİ EVRAK HUKUKU
I.
Tanımı ve Unsurları
a)
Tanımı
b)
Unsurları
2
.Kıymetli Evrakın Özellikleri
a) Kıymetli evrakta hak ile senet arasında
kuvvetli bir bağ vardır.
b) Kıymetli evrak parasal bir değeri olan hakkı
muhtevi olup, borç senedi olarak düzenlenir.
c) Kıymetli evrakın içerdiği hak tedavül
kabiliyeti olan bir haktır.
d) Kıymetli evrakta mücerretlik ilkesi geçerlidir.
e) Kıymetli evrak özel şekil şartlarına tabidir.
3. Kıymetli Evrakın Sınıflandırılması
a) Temsil ettikleri hakkın türü bakımından
b) Devir şekilleri bakımından
aa)
Nama yazılı senetler
bb)
Emre yazılı kıymetli evrak
cc)
Hamile yazılı kıymetli evrak
4.
Kıymetli Evrakta Def'iler
a) Senedin metninden anlaşılan defiler
b) Senedin hükümsüzlüğüne ilişkin defiler
c) Şahsi defiler
5.Kıymetli
Evrakta İmzaların İstiklali İlkesi
II.
KAMBİYO SENETLERİ
1.
Genel olarak
2.
Poliçe
a)
Kavram
b)Şekil
şartları
a1)
Poliçe kelimesi
a2)
Belirli bir meblağın kayıtsız şartsız ödenmesi emri
a3)
Muhatabın adı soyadı, muhatap tüzel kişi ise ünvanı
a4)
Vade
a5)
Ödeme emri
a6)Lehdar
a7)Keşide
tarihi ve yeri
a8)Keşidecinin
imzası
c) Açık poliçe
ç) Poliçede kabul
d) Poliçenin cirosu
aa) Cironun tanımı, şekli ve tarafları
bb) Cironun türleri
al) Temlik cirosu
a2) Tahsil cirosu
a3) Rehin cirosu
e) Poliçede ödeme
f) Poliçeden doğan taleplerde zamanaşımı
3.
Bono
4.
Çek
a) Çekin tanımı
b) Çekte şekil şartları
c) Çek çekme koşulları
d) Çekte vade ve ibraz süreleri
e) Çekin devri
f) Çekte ödeme
g) Çekte zamanaşımı
I
. KIYMETLİ EVRAKA İLİŞKİN GENEL HÜKÜMLER
l.
Tanım ve Unsurları
a)
Tanımı
Kıymetli
evrak, belirli bir hakkın senedi bağlı olduğu ve senede bağlı bu hakkın
senetsiz devir veya ileri sürülmesinin mümkün olmadığı senetlerdir.
b)
Unsurları
Bu
tanımdan harekette kıymetli evrakın unsurları,
a)
Senet (maddi unsur)
b)
Bir alacağa veya ortaklığa ilişkin veya aynı mahiyette, fakat her halde
iktisadi değer taşıyan hak (gayrı maddi unsur) ve,
c)
Hakkın senede yerleşmesi maddi ve gayrı maddi unsurların birleşmesi olarak
sayılabilir.
2.
Kıymetli Evrakın Özellikleri
a)
Kıymetli evrakta hak ile senet arasında kuvvetli bir bağ vardır.
Bunun
anlamı, kıymetli evrakın maddi ve gayrı maddi unsurları arasındaki sıkı bağdır.
Bir hak kıymetli evraka bağlanınca, söz konusu hak ancak senet ile birlikte
devredilir, ya da borçluya karşı ileri sürülebilir. Hakkı senetten ayırarak
ileri süren, örneğin, bir borcu senetten ayrı olarak ödeyen ve senedi teslim
almayan borçlu senet bedelini iki defa ödemek zorunda kalabilir. Senet ile hak
arasındaki sıkı bağ iki taraflıdır. Buna göre, senet alacaklısı senedi ibraz
etmeksizin ödeme isteyemez, aynı şekilde senet borçlusu da senet olmadan ödeme
yapmamalıdır.
b)
Kıymetli evrak parasal bir değeri olan hakkı muhtevi olup, borç senedi olarak
düzenlenir.
Kıymetli
evrakı imzalayan borçlu nitelikli bir borç üstlenir. Borçlu tarafından
üstlenilen ve senede bağlanan hak, nesnel olarak parasal bir değere sahiptir.
c)
Kıymetli evrakın içerdiği hak dolaşım kabiliyeti olan bir haktır.
Kıymetli
evraka bağlanan hakkın devir kabiliyeti vardır. Başkasına devredilemeyen, kişi
ile sıkı sıkıya bağlı haklar kıymetli evraka konu olamaz. Örneğin, kişilik
hakları, sükna hakkı, velayet hakkı gibi haklar kişiye bağlı olup başkalarına
devir edilemeyeceği için kıymetli evraka da konu olmaz.
d)
Kıymetli evrakta mücerretlik (soyutluk) ilkesi geçerlidir.
Kıymetli
evrak ilişkisi kural olarak bir temel ilişkiye dayanır. Biz bu temel ilişkiyi
kıymetli evrakın doğumuna neden olan ilişki diye adlandırabiliriz.
x
........ Kıymetli evrak ilişkisi ........ x
x .......... Alt (Temel ilişki ).......... x
Mücerretlik
ilkesinden kasıt, kıymetli evrakın doğumuna esas teşkil eden temel ilişki ile
kıymetli evrak ilişkisi arasında bir bağlantı olmaması, kıymetli evrak
ilişkisinin temel ilişkiden soyut olmasıdır. Buna göre, kıymetli evraka temel
teşkil eden bir satım sözleşmesi, eser sözleşmesi gibi ilişkilerdeki aksaklık,
geçersizlik, noksanlık kıymetli evrakın geçerliliğini etkilemeyecektir.
Kıymetli
evrak temel ilişkinin tarafları arasında kaldığı sürece mücerretlik ilkesinin
geçerliliği sınırlıdır. Zira böyle bir halde senet bedelinin talep edilmesi
durumunda temel ilişkinin tarafları, eğer temel ilişkide bir noksanlık ya da
sakatlık varsa, bunları talep sahibine karşı ileri sürebilecektir. Ancak
kıymetli evrak ne zamanki iyi niyetli üçüncü kişiye devredilirse mücerretlik
ilkesi tüm unsurları ile devreye girer.
Kıymetli
evrak sayılan bütün senetler mücerretlik niteliğine sahip değildir. Öte yandan
senedin devir şekli bakımından bulunduğu grup da mücerretlik açısından rol
oynar. Örneğin, nama yazılı senetlerin mücerretlik niteliği yok denecek
ölçüdedir.
e)
Kıymetli evrak özel şekil şartlarına tabidir.
Kıymetli
evrakın oluşturulması, devri, kaybolması halinde iptali gibi hususlar belirli
şekil şartlarına tabidir. Söz konusu işlemler, kanunda öngörüldüğü şekilde
yapılmadığı takdirde kıymetli evrak ya hüküm ifade etmeyecek yahut istenen
sonuç sağlanamayacaktır. Senedin oluşturulmasında aranan şekil kuralları bir
sıhhat şartıdır.
3.Kıymetli
Evrakın Sınıflandırılması
a)
Temsil ettikleri hakkın türü bakımından
Temsil
ettikleri hakkın türü bakımından kıymetli evrak; aa)Para/Alacak senetleri bb)
Pay senetleri ve ilmühaberler, cc) Emtia senetleri olmak üzere üç gruba
ayrılırlar.
b)
Devir Şekilleri Bakımından
Devir
şekilleri bakımından kıymetli evrak nama, emre ve hamiline olmak üzere 3 gruba
ayrılmaktadır.
aa)
Nama yazılı senetler
Belli
bir şahıs namına yazılı olup da, onun emrine kaydını ihtiva etmeyen ve kanunen
de emre yazılı senetlerden sayılmayan kıymetli evrak nama yazılı senet
sayılır. Buna göre nama yazılı bir senet
düzenleyebilmek için, a) bir kişinin namına yazılı olup, emrine kaydını
içermemesi b) fakat, kanunen emre yazılı olarak kabul edilen senetlerden ise,
sadece emre kaydını içermemesi yeterli olmayıp, emre olmadığının ya da nama
düzenlendiğinin belirtilmiş olması gerekir.
Yatırım
fonu katılma belgesi, banka bonosu, banka garantili bono, finansman bonosu
dışındaki hemen tüm kıymetli evrak nama düzenlenebilir.
Nama
yazılı kıymetli evrak devir kabiliyeti en az olan senetlerdir. Bu senetlerin
devri alacağın temliki ve senedin teslimi ile olmaktadır. Alacağın temliki
yazılı devir beyanı olup, senedin arkasına veya ayrı bir kağıt üzerine yazılabilir.
Devir şekli dolayısıyla senet borçlusu, temel ilişkideki eksiklik yada
noksanlıkları yani def’ileri senedi devralan üçüncü kişiye karşı da ileri
sürebilir. Bu sebeple bu grup senetlerin
mücerretlik niteliği sınırlıdır.
bb)
Emre yazılı kıymetli evrak
Emre
yazılı olan ve kanunen böyle sayılan kıymetli evrak emre yazılı
senetlerdendir. Buna göre bir kıymetli
evrakın emre kıymetli evrak sayılabilmesi için; ya lehine düzenlenen kişinin
isminden sonra emrine kaydı bulunmalı, ya da böyle hiç bir kayıt bulunmamakla
beraber, kanunen emre sayılan bir senedin bulunması gerekir. Kambiyo senedi
olarak adlandırılan bono, poliçe çek ile makbuz senedi ve varant kanunen emre
yazılı senetlerdir.
İpotekli
borç senedi ve irat senedi, hisse senetleri, intifa senetleri, tahviller,
varlığa dayalı menkul kıymetler, katılma intifa senetleri, kar ve zarar
ortaklığı belgesi, kara iştirakli tahvil ve hisse senedi ile değiştirilebilir
tahviller emre düzenlenemez. Bunun
dışında yasalarda öngörülen tüm kıymetli evrak emre düzenlenebilir.
Emre
yazılı kıymetli evrak, kıymetli evrakın ciro ve teslimi ile olur.Ciro, senedin
arka yüzüne veya allonj denilen kağıt üzerine yazılacaktır.Cironun senedin
devrini temin edebilmesi için, senedin senet arkasındaki ciro silsilesine göre,
meşru hamil tarafından devredilmiş olması zorunludur. Kopuk bir ciro silsilesi ile senedi elinde
bulunduran kişi, ciro ve teslim etmiş de olsa, kendisi senedin maliki
sayılmayacağı için, devir gerçekleşmiş olmaz.
cc)
Hamile Yazılı Kıymetli Evrak
Senedin
metninden veya şeklinden, hamili kim ise o kimsenin hak sahibi sayılacağı
anlaşılan her kıymetli evrak hamiline yazılı senet sayılır. Bu tür kıymetli
evrakta, senedi elinde tutan kişi, senedin zilyedi ve onun maliki sayılır.
Bir kıymetli evrakın
hamiline düzenlenebilmesi için yasada açıkça bu yönde hüküm olması gerekir.
Buna göre, hukukumuzda poliçe ve bono hamiline düzenlenemez, çek hamiline
düzenlenebilir. Buna karşın, banka bonosu, banka garantili bono, finansman
banosu, varlığa dayalı menkul kıymet, kar-zarar ortaklığı belgesi, katılma
intifa senedi, kara iştiraklı tahvil hamiline düzenlenebilir. İpotekli borç
senedi ve irad senedi, rehinli tahvilat hamiline yazılabilir. Yine aynı şekilde
yatırım fonu katılma belgesi ve hamiline yazılı mevduat sertifikası hamiline
düzenlenebilir. Buna karşın makbuz senedi, varant, nakliye senedi, konşimento
hamile yazılı olamaz.
Hamiline
yazılı senetler devri en kolay olan senetlerdir. Hamiline yazılı bir senedin
devri için, taraflar arasında bir anlaşmaya dayanılarak zilyedliğin karşı
tarafa geçirilmesi yeterlidir. Bir diğer ifade ile hamiline yazılı senetler,
kıymetli evrakın teslimi ile devredilir.
4
. Kıymetli Evrakta Def ‘iler
Hukukta
def'i; bir talep karşısında kalan borçlunun, bu talebin varlığını kabul, ancak,
haklı bir nedene dayanarak, bunu yerine getirmekten kaçınma hakkının bulunduğu
yolundaki savunmasıdır. Örneğin, kıymetli evraka dayanarak bir talepte
bulunulması halinde, borçlunun senedin henüz vadesinin gelmediği yahut kıymetli
evraka bağlı alacağın zamanaşımına uğradığı yönündeki savunmaları birer def'i
oluşturur.
Hukukta
benzer bir kavram da itiraz kavramıdır. İtirazda def’iden farklı olarak talep
edilen hakkın varlığı/ geçerliliği reddedilir. İtiraz halinde, bu savunmayı
yapan, talep edilen hakkın hiç doğmadığı yahut doğmuş olmakla birlikte sona
erdiğini ifade etmektedir. Örneğin, talep karşısında senette zorunlu şekli
unsurlardan birinin olmadığını dolayısıyla senedin doğmadığını söylemek bu tür
bir savunmadır.
Kıymetli
evrakta def’i denildiği zaman bu her ikisini de kapsar. Defi ve itiraz arasında
önemli bir fark, res'en nazara alınma noktasındadır. İtiraz teşkil eden bir
savunmayı hakim re'sen (kendiliğinden) nazara almakla mükellef olmakla
birlikte, defi teşkil eden bir husus ancak taraflardan birince ileri sürülmesi
halinde hakim tarafından dikkate alınabilir.
Kıymetli
evrakta def’i ve itiraz 3 gruba ayrılarak incelenebilir.
a)
Senedin Metninden Anlaşılan Defiler
Senet
nedeni ile kendisine başvurulan herkes tarafından, senetle başvuran herkese karşı
ileri sürülebilen, senedin metninden, şeklinden, ciro zincirinden kısaca şekil
şartlarındaki eksiklikten doğan def'i ve itirazlardır. Örneğin, senedin şekil
şartlarına uygun olmaması, yani şekli bakımdan zorunlu unsurlardan birinin
eksik olması, ciro zincirindeki kopukluk nedeni ile senet hamilinin meşru hamil
olmaması, senette yer alan bir kayda ilişkin def'i ve itirazlar bu türdendir.
b)
Senedin Hükümsüzlüğüne İlişkin Defiler
Ortada
şeklen geçerli bir senet bulunmakla birlikte, muayyen bazı sebeplerle senedin
hüküm ifade etmediği durumlarda söz konusudur. Örneğin, senetteki iradenin
sahibini bağlamadığı, ehliyetsizlik ve imza taklidi, yetkisiz temsilcinin imza
atması, senet metninde değişiklik yapılması ve böylece senedi düzenleyenin
iradesinin değiştirilmesi hallerinde, hükümsüzlük nedeni kişiliğinde doğan
kimse, talep eden şahsa karşı hükümsüzlük def'i ileri sürebilecektir. Aynı şekilde senedi düzenlemekle birlikte
bunu karşı tarafa geçirme iradesinin olmaması, örneğin senedin çalınması veya
tehditle alınması, senedin düzenleyene yüklenememesi hallerinde bir hükümsüzlük
defi söz konusudur.
Hükümsüzlük
def'nin senedin metninden anlaşılan ve bazı hallerde senedi tümüyle geçersiz
kılan defilerden ayırd edilmesi gerekir. Hükümsüzlük def'i esas itibariyle
senedi geçersiz kılmaz. Bu hükümsüzlük esasen hükümsüzlük sebebi kendi
kişiliğinde doğan tarafından, talep eden herkese karşı ileri sürülebilir.
Örneğin, senette keşideci ya da ciranta olarak imzası bulunan şahsın bu imzası
sahte ise, senetle imzası sahte olan şahsa başvurulması halinde bu şahıs senet
dolayısıyla sorumlu olmaz, yani senet imzası sahte olan kişi veya kişiler
bakımından geçersizdir. Aynı şekilde, bir çek kooperatif adına kooperatifi
temsile yetkili olmayan kişiler tarafından imzalanmış ise, bu çek kooperatifi
bağlamayacağından talebin kooperatife karşı yöneltilmesi durumunda geçersizlik
hali herkese karşı ileri sürülebilecektir.
Ancak, senedin bu kişi bakımından geçersiz olması o senedin tümü ile geçersiz
olması anlamına gelmez. Senetlerde imzaların bağımsızlığı prensibi gereği,
senette diğer imzalar geçerli ise senet bu şahıslar bakımından geçerli olmaya
devam eder.
c)
Şahsi Defiler
Taraflar
arasındaki ilişkilerden doğan defilerdir. Şahsi defiler kıymetli evrak
ilişkisine esas teşkil eden temel ilişkiden doğar. Örneğin, geçersizlik irade
sakatlığı, zamanaşımı gibi yahut temel ilişki dışında taraflar arasında mevcut
başka bir ilişkiden örneğin, takas yahut hatır anlaşması gibi, doğabilir. Şahsi
defiler sadece bu ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Bunun
istisnası ilişkiye taraf olmayan kambiyo ilişkisindeki bir diğer şahsın bilerek
borçlunun zararına hareket etmesidir.
K--------------- L
C
1
C
2
C
3
H
Örnekte
keşideci K 100 Milyon TL bedeli olan bir bonoyu lehdar L'ye vermiş olsun. Bu
bono L tarafından Cl'e, ondan da C2'ye, C2‘ den de son olarak hamil H‘ye teslim
edilsin. Bu örnekte, K'nin C2'den başka bir sözleşme ilişkisi dolayısıyla 50
Milyon TL alacağı bulunsun. Senet C2'nin elinde iken, C2'nin senedin ödenmesi
için K'ya başvurması halinde K kendisine karşı takas definde bulunabilir.
Ancak, aynı senedin iyi niyetli C3‘e ciro edilmesi halinde, senet bedeli C3
tarafından istenecek olursa K, C'ye karşı sahip olduğu defini C3'e karşı ileri
süremez. Zira bu bir şahsi defi olup sadece o ilişkinin tarafları arasında
geçerlidir. Takas definin ileri sürülmesi hali, ancak C3'ün bilerek borçlunun
zararına hareket etmesi, yani takas defini bilmesi ve C2'yi bundan kurtarmak
amacı ile devralması halinde mümkün olacaktır.
Şahsi
defilerin ileri sürülmesi durumu senedin niteliğine göre değişir. Örneğin, nama
yazılı senetlerde şahsi defiler, taraflar arasındaki ilişkiye taraf olmayan ve
senedi devralana karşı da ileri sürülebilir. Oysa emre ve hamiline yazılı
senetlerde kişisel defiler sadece taraflar arasında ileri sürülebilir.
5.
Kıymetli Evrakta İmzaların İstiklali İlkesi
Bir
poliçeye hangi sıfatla olursa olsun (keşideci, ciranta, muhatap, avalist) imza
atmak suretiyle sorumluluk altına giren kimse, diğer imza sahiplerinin
imzasından bağımsız olarak sorumluluk altına girer. Diğer imzalar herhangi bir
sebeple geçersiz olsa dahi, bu geçersizlikten bağımsız olarak her imza sahibi
kendi imzasından sorumlu olmaya devam eder. Dolayısıyla bir poliçe veya bono
borçlanmaya ehil olmayanların imzasını, aslında mevcut olmayan şahısların
imzalarını yahut imzalayan veya namlarına imzalanmış olan şahısları herhangi
bir sebeple bağlamayan imzaları taşırsa, diğer imzaların sıhhatine bu yüzden
halel gelmez.
II.
KAMBİYO SENETLERİ
1.
Genel olarak
Türk
hukukunda kambiyo senetleri bono, poliçe ve çektir. Kambiyo senetleri, esas
itibariyle ifa uğruna yapılmış bir tasarruf olup, bir dolaşım ve ödeme
aracıdır. Bu senetler kanunen emre yazılı senetlerdir. Ancak,”nama yazılıdır”,
“emre değil” ya da “namadır” gibi açık bir kayıtla nama da yazılabilirler.
Öte yandan sadece çek
hamiline de yazılabilir. Fakat bono ve poliçe hamiline yazılamaz. Ancak banka
bonosu, banka garantili bono ve finansman bonoları bunun istisnasını oluşturur.
Kambiyo senetleri belirli şekil şartlarına tabidir. Bu çerçevede poliçede
asgari sekiz, bonoda yedi çekte ise altı şekil şartı vardır.
Kambiyo senedi
düzenlemede ehliyet konusu genel hükümlere tabidir. Buna göre, medeni hakları
kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine ) sahip olan her gerçek kişi ile tüzel
kişiliği haiz ortaklıklar yetkili organları veya temsilcileri vasıtası ile
kambiyo senedi düzenleyebilirler.
K K
M L M L
K----------------------L
Bu
açıklamadan sonra genel bir kıyaslama yapılacak olursa;
Poliçe Bono Çek
Şekil Şartı 8 7 6
Devir Şekli Emre veya nama Emre veya nama Emre , nama, hamiline
İlişkinin
Tarafları Üç taraflı ilişki İki taraflı ilişki Üç taraflı ilişki
Taahhüdün
Şekli “ödeyiniz” “ ödeyeceğim” “ ödeyiniz”
Bu açıklamadan
sonra kambiyo senetlerini ayrıntılı olarak inceleyebiliriz..
2.
Poliçe
a)
Kavram
Poliçede
üç taraflı ilişkiyi düzenleyen bir senettir. Bu senette düzenleyen keşideci,
muhatap olarak adlandırılan diğer bir kişiye, poliçede gösterilen ve lehtar
olarak adlandırılan diğer bir kişinin emrine veya istinaen namına, vadede
belirli bir meblağı ödeme emrini, muayyen şekil şartlarına bağlı olarak verir.
Muhatap olarak adlandırılan kişi bu ilişkiye esasen „kabul“ ile birlikte girer.
b)
Şekil şartları
al)
Poliçe kelimesi
Poliçe
kelimesinin senet metninde ve senet hangi dilde yazılmış ise, o dilde yer
alması gerekir.
a2)
Belirli bir meblağın kayıtsız şartsız ödenmesi emri
Poliçe
belirli bir bedelin ödenmesi hususunda kayıtsız ve şartsız bir ödeme emrini
(havaleyi) içermelidir. Bedelin poliçede nakit olarak ve şartsız ifade edilmesi
gerekir. Ayrıca bu bedelin belirli
olması mecburiyeti vardır. Rakam,
alternatif bir biçimde ifade edilemez. Meblağın Türk parası olması mecburiyeti
yoktur. Bu meblağ yabancı para üzerinden, yahut altın değeri üzerinden de ifade
edilebilir. Meblağ senedin metnine harf
ve rakam ile yazılabilir. Eğer bunlar arasında bir farklık varsa harf ile
yazılan miktar esas alınır. İki farklı harf varsa az olanına itibar edilir.
a3)
Muhatabın adı soyadı, muhatap tüzel kişi ise ünvanı
Poliçede
önemli olan muhatabın teşhis edilebilmesidir. Muhatabın hayali olması veya
muhatabın imzasının taklit edilmesi poliçenin geçerliliğini etkilemez. Muhatabın
ayrıca adresinin yazılı olması zorunlu değildir. Muhatap bir veya birden fazla
kişi olabileceği gibi, keşidecinin de muhatap olması mümkündür.
a4)
Vade
Poliçenin
ayrıca bir vadeyi içermesi gerekir. Poliçeye 4 türlü vade konulabilir. Bunlar
belirli bir vade (1.1.1996 gibi), senedin düzenlenme tarihinden itibaren
belirli bir vade (ihdastan itibaren 90 gün gibi), görüldüğünde vade ve
görüldüğünden belirli bir müddet sonra (görüldüğünden itibaren 90 gün gibi)
vadedir. Bu dört tür vadeden farklı bir vadeyi veya birbirini takip eden
vadeleri gösteren senetler geçersizdir.
Poliçeye
vade konulması gerekmekle birlikte, poliçeye vade konulması esaslı şekil şartı
değildir.Eğer poliçeye bir vade konulmamış ise, poliçe görüldüğünde vadeli
poliçe sayılır.
a5)
Ödeme yeri
Poliçede
ödeme yerinin en az mülki mahal olarak (İstanbul, Ankara) gibi gösterilmesi
gerekir. Ödeme yerinin açıkça belirtilmemiş olması, mutlak olarak geçersiz
kılmaz. Eğer muhatabın adı ve soyadı yahut ünvanı yanında bir yer belirtilmiş
ise orası ödeme yeri sayılır. Eğer burada da bir yer belirtilmemiş ise poliçe
batıl sayılır.
a6)
Lehdar
Poliçenin,
kime veya kimin emrine ödenecek ise onun ad ve soyadını içermesi gerekir.
a7)
Keşide tarihi ve yeri
Poliçenin düzenlendiği tarihin gösterilmesi
gerekir. Eğer keşide tarihi gösterilmemiş ise diğer şekil şartları tamam olsa
dahi, senet poliçe sayılmaz. Keşide tarihi gün, ay ve yıl olarak yazılmalıdır.
Keşide yeri ise alternatif bir şarttır. Eğer poliçede düzenleme yeri
gösterilmemiş ise, poliçe keşidecisinin imzası yanındaki yer keşide yeri
sayılır. Eğer burada da bir yer gösterilmemiş ise senet poliçe sayılmaz.
a8)
Keşidecinin imzası
Poliçede
keşidecinin imzası, esaslı şekil şartıdır. Eğer poliçede keşidecinin imzası
yoksa, poliçe hiçbir hüküm ifade etmez. Keşideci poliçeyi bizzat
düzenleyebileceği gibi, yetkili temsilcisi vasıtası ile de düzenleyebilir.
Tüzel kişiler adına poliçe düzenleyebilme, yasal temsil organlarına veya yetki
vermek kaydı ile temsilcilerine aittir.
c
) Açık Poliçe
Tedavüle
çıkarılırken zorunlu şekil şartları tam olmayan, en az keşidecinin imzasını
içeren, tarafların aralarındaki anlaşmaya uygun olarak lehdar veya daha sonraki
hamiller tarafından tamamlanmasını kararlaştırdıkları, doldurulunca unsurları
tam bir poliçe hüviyetini kazanan poliçe açık yada diğer bir deyişle beyaz
poliçe sayılır. Poliçeyi alan ve doldurma yetkisi olan hamil veya hamiller bu
poliçeyi aralarındaki anlaşmalara aykırı olarak doldurulursa, bu husus daha
sonraki hamillere karşı ileri sürülmez. Bunun anlaşmaya taraf olan hamile karşı
ileri sürülebilmesi için, onun poliçeyi kötü niyetle iktisap etmiş veya
iktisabı sırasında kendisine ağır bir kusurun yüklenebilmesi gerekir.
ç)
Poliçede kabul
„Kabul“
muhatabı poliçe ilişkisine sokan ve onu poliçenin asıl borçlusu haline getiren
şartsız ve bağımsız bir taahhüttür.
Kabulde geçerli tek şart kısmi kabuldür. Kabul, muhatap tarafından
poliçe üzerine "kabulümdür“, „ödeyeceğim“ veya benzeri bir ibare ve
atılacak imza ile gerçekleşir. İmza kabulde esaslı şekil şartıdır. Muhatabın
sorumluluğunun doğduğu an kabul için imza attığı an değil, kabul edilen senedin
kabule arz edene teslim edildiği andır. Muhatap kabulden önce poliçeden sorumlu
olmaz.
Kabul
sadece poliçede söz konusudur. Keşidecinin çektiği poliçeyi muhatap borçlu da
olsa kabule mecbur değildir.
Poliçe
düzenlendiği andan vadeye kadar kabule ibraz edilir. Vade günü ile vadeyi takip
eden 2 iş günü içinde senet ödenmek üzere ibraz edilir. Poliçeyi kabule arz
hamil veya senedin zilyedi tarafından gerçekleştirilir. İbraz edilen poliçe
kabul edilmez ise ibraz eden hamil veya zilyed bu hususu çekeceği bir kabul
etmeme protestosu ile tespit ettirebilir.
Poliçenin
düzenlenme Tarihi
Vade Günü
Vadeden sonra 2 gün
x .................................................x..............................................x
kabul için ibraz süresi ödenme için ibraz süresi
Görüldüğünde
ödenen poliçeler kabule ibraz edilmez. Kabul için ibraz yeri muhatabın
ikametgahıdır.
Kabul
için ibraz isteğe bağlı olmakla birlikte, bazı hallerde kabule ibraz mümkün
değil, bazı hallerde ise kabule ibraz zorunludur. Görüldüğünde vadeli poliçeler
ile kabule arzın keşideci tarafından belirli bir süre veya tamamen yasaklandığı
durumlarda senet kabule arz edilemez. Ancak öte yandan görüldüğünden belirli
bir süre ödenecek poliçeler ve ikametgahlı poliçeler ile keşidecinin kabule
arzı zorunlu kıldığı durumlarda senedin kabule arzı mecburidir.
d)
Poliçenin cirosu
aa)
Cironun Tanımı, Şekli ve Tarafları
Ciro
emre yazılı senetlerin içerdiği hakları devretmeye yönelik bir irade beyanı
olup, bu irade beyanı ile ciranta (ciro eden) senet borçlusuna ve ciro edilen
kimseye çifte yetki vermektedir.
Ciro,
yazılı bir devir beyanıdır. Bu beyan senedin arka yüzü veya devamı olan allonj
denilen bir kağıt üzerine yapılır. Ciro kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Kabulden
farklı olarak kısmi ciro batıldır. Bu anlamda ciro şekli olarak tam veya beyaz
ciro şeklinde yapılabilir. Tam ciro, ciro edenle ciro edilenin belli olduğu
cirodur. Ahmet AK'a ödeyiniz, Mehmet BİLİR (imza) gibi; beyaz ciro ise sadece
ciro edenin belli olduğu cirodur. Ödeyiniz, Mehmet BİLİR (imza) veya sadece
imza gibi.
Ciro,
poliçe lehdarın eline geçtiği andan ödememe protestosunun keşide edildiği veya
bu protesto keşide edilmemiş ise, yasal olarak keşide edilebileceği vadeyi
izleyen iki iş günü içinde iş saatleri bitimine kadar yapılabilir.Vadeden sonra
yapılan ciro ise alacağın temliki hükümlerine tabidir.
bb)
Cironun Türleri
a1)
Temlik cirosu
Poliçeden doğan hakkın devredilmesi amacı ile yapılan cirodur. Temlik
cirosu tam ciro veya beyaz ciro şeklinde yapılabilmektedir. Temlik cirosunun
temlik, teşhis ve garanti fonksiyonu vardır. Temlik fonksiyonunun anlamı,
temlik cirosu ile poliçe ve poliçeden doğan hakların mülkiyetinin ciro edenden
ciro edilene geçmesidir. Ayrıca temlik cirosu ile poliçeyi elinde bulunduran
kişi, düzgün bir ciro silsilesi ile poliçeyi elinde bulundurduğunu belirterek
hak sahipliğini kanıtlar. Bu da temlik cirosunun teşhis fonksiyonudur.
Düzgün ciro
silsilesinden kasıt, bir önceki ciroda ciro edilenin bir sonraki ciroda ciranta
olmasıdır. Bu noktada senedi beyaz ciro
ile elinde bulunduran arada maddi anlamda kopukluk olsa bile senedi düzgün ciro
silsilesi ile almış sayılır. Garanti fonksiyonunun anlamı ise, cirantanın
kendisinden sonra gelenlere ve özellikle hamile senedin kabul edilmemesi ve
ödenmemesinden sorumlu olduğunu beyan etmesidir. Buna göre, ibraza rağmen bir
ödememe durumu söz konusu olursa cironun teminat (garanti) işlevi uyarınca,
ciro eden kişi hamile ve kendisinden sonra gelenlere karşı sorumlu olur.
a2)
Tahsil cirosu
Tahsil
cirosunda ciranta, ciro edilene poliçe bedelini tahsil ve buna bağlı işlemleri
yapma yetkisini verir. Tahsil cirosu ancak tam ciro olarak yapılabilir. Bu
ciroya ayrıca "bedeli tahsil içindir”, “tevkil içindir” gibi bir ibare
eklenir. Senedi tahsil cirosu ile alan kimse ancak yeni bir tahsil cirosu
yapabilir, bir temlik veya rehin cirosu yapamaz. Temlik cirosundan farklı
olarak tahsil cirosunun temlik ve teminat fonksiyonu yoktur. Tahsil cirosunda,
ciro edenin ö1ümü veya fiil ehliyetinin kısıtlanması ya da kaybı ciro edilenin
yetkisini kaldırmaz.
a3)
Rehin cirosu
Rehin
cirosu ile ciro eden, poliçede yerleşmiş olan hakkı ciro edilen kişiye
rehnetmektedir. Rehin cirosu da ancak tam ciro şeklinde yapılır. Ayrıca,
"bedeli rehindir” , “bedeli teminat içindir” şeklinde bir ibare de
bulunur. Poliçeyi rehin cirosu ile alan kişi poliçeyi ciro etmek isterse, ancak
tahsil cirosu ile devredebilir, temlik veya rehin cirosu yapamaz.
Tahsil
cirosundan farklı olarak rehin cirosunda poliçeyi devralan, cirantanın
temsilcisi değildir. Bu nedenle poliçeyi ciro edene karşı ileri sürülebilecek
kişisel defiler kendisine karşı ileri sürülemez.
Ciro
ile senedi devralan senetten doğan hakları kendi namına kullanır, senet borçlularına
karşı kendi adına takip yapabilir.
e)
Poliçede ödeme
Poliçe,
borçlunun ikametgahında ödenecek bir senettir. Poliçenin esas borçlusu kabul
etmiş muhataptır. Ödeme yapabilmesi için poliçenin ödeme için vadesinde veya
vadeyi izleyen iki iş günü içinde, hamil tarafından muhataba ibraz edilmesi
gerekir. İbraz üzerine poliçeyi vadesinde ödeyen borçlu borcundan kurtulur.
Muhatap, poliçeyi öderken bunu meşru hamile ödemekle mükelleftir. Bunun için de
hamilin, düzgün bir ciro silsilesi ile hamil olup olmadığını kontrol etmesi
gerekir. Muhatap ibraz üzerine poliçeyi
kısmen yada tamamen ödeyebilir.
Muhatap
tarafından kabul işlemi yahut ödeme yapılmadığı zaman rücu mekanizması işler.
Buna göre hamil, muhatabın kabul etmemesi veya ödememesi halinde, durumu kabul
etmeme ve ödememe protestosu ile tespit ettirerek, ciro silsilesinde
kendisinden önce gelen kişilere, sıra gözetmeksizin bunlardan birisine,
birkaçına veya tümüne birden poliçe bedelinin ödenmesi için
başvurabilir.
Hamilin
başvurduğu kişi ödemede bulunursa o da aynı şekilde kendisinden öncekilere
başvurur. Başvurma hakkının doğması ve rücu mekanizmasının işleyebilmesi için
hamilin muhataba kabul etmeme veya ödememe protestolarını çekmiş olması
gerekir. Eğer hamil kabul etmeme halinde kabul etmeme protestosu yahut vade
veya vadeyi takip eden iki iş günü içinde ödememe protestosu çekmez ise kabul
etmiş muhataptan başka kişilere karşı başvurma hakkını kaybeder. Mücbir sebep
hali bundan müstesnadır. Aynı şekilde senette protestosuz kaydı var ise bu halde
de protesto çekilmesine gerek yoktur.
Kural
olarak kabul etmeme protestosunun çekilmemesi sorumlulara başvurma hakkını
düşürmez. Hamil bu halde kabul edilmemiş poliçeyi süresinde ödeme için ibraz ve
ödememe halinde protesto keşide ederek rücu hakkını kullanır. Ancak kabul için
ibrazın zorunlu olduğu hallerde, bunu yerine getirmeyen hamil başvuru hakkını
yitirir.
Kural,
senedin vade veya vadeyi takip eden iki iş günü içinde ödenmesidir. Ancak eğer
muhatabın ödeme yapmayacağı anlaşılıyorsa, yahut muhatabın vadede ödeme
yapmayacağı belirli ise ya da kabule arzı yasaklanan poliçede keşideci iflas etmiş ise hamil vadeye beklemeksizin de
rücu edebilir.
Hamilin
başvurma hakkının doğması durumunda talep edebileceği kalemler şunlardır:
a)poliçenin kabul edilmemiş veya ödenmemiş bedeli ve şart kılınmış ise faizi b)
vadeden itibaren işleyecek temerrüt faizi c) protesto ve hamil tarafından
tebliğ olunan ihbarname giderleri ve diğer giderler ç) poliçe bedelinin binde
üçünü aşmamak üzere komisyon. Bu şartlar altında hamile ödeme yapan kişi a)
kendisinin başvuru sonucu ödediği meblağın tamamını b) ödediği meblağ için
yıllık belirli bir faizi c) yaptığı giderleri talep edebilir.
f)
Poliçeden doğan taleplerde zamanaşımı
aa)
Kabul etmiş muhataba karşı açılacak tüm davalar vade tarihinden itibaren 3 yıl
geçmekle zamanaşımına uğrar.
bb)
Hamilin keşideci ile cirantalara karşı açacağı davalar, süresinde keşide edilen
protesto tarihinde veya poliçede protestosuz kaydı var ise vadenin bitiminden
itibaren 1 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
cc)
Cirantanın diğer bir cirantaya veya keşideciye açacağı davalar ise altı aylık
zamanaşımı süresine tabidir.
Söz
konusu zamanaşımı sürelerini kesen haller dava açılması, takip talebinde
bulunulması, davanın ihbar edilmesi, alacağın iflas masasına bildirilmesidir.
2.
Bono
Bono
ikili bir ilişkiyi içerir. Bu ilişkide senet borçlu (yani senedi keşide eden)
senedin lehdarına senette gösterilen meblağı süresinde ödemeyi taahhüt eder.
Bono bu haliyle soyut bir ödeme vaadidir. Bono hukuken ifa uğruna verilen bir
kıymetli evraktır. Ayrıca iktisaden bononun kredi ve ödeme fonksiyonları
vardır. Bonoda 7 zorunlu şekil şartı vardır.
Bonodaki
şekil şartları poliçenin aynısıdır. Bonoda sadece muhatap yoktur. Dolayısıyla
poliçede şekil şartlarına ilişkin açıklamalardan muhataba ilişkin olanlar
dışındakiler aynen bonoda da geçerlidir.
Bunun
dışında ciro etme ve zamanaşımı konusundaki tüm açıklamalar aynen bonoda da
geçerlidir.
3.
Çek
a)
Çekin tanımı ve niteliği
Poliçede
olduğu gibi çekte de üçlü bir ilişki vardır. Çekte keşideci muhatap bankaya
çekte yazılı meblağın lehdara ödenmesini emreder. Yalnız burada sözü geçen
muhatap hemen her zaman bir banka yada özel finans kurumudur. Ayrıca çekte yer
alan muhatap, poliçeden farklı olarak asıl borçlu olmayıp sadece gişe vazifesi
görür.
Çek,
poliçe ve bonodan farklı olarak kredi aracı olmayıp sadece ödeme aracıdır.
b)
Çekte şekil şartları
Çekte
zorunlu şekil şartları 6 tanedir. Poliçe ve bonodan farklı olarak çekte vade
yoktur. Lehdar da zorunlu unsur değildir. Çünkü çek hamiline düzenlenebilir.
Bunlar haricindeki şekil şartları ile ilgili olarak poliçe ve bono hakkındaki
tüm açıklamalar çekte de geçerlidir.
c)
Çek çekme koşulları
Türk
Hukukunda poliçe ve bonodan farklı olarak medeni hakları kullanma ehliyetine
sahip her kişi çek keşide edemez. Bir kişinin çek keşide edebilmesi için ilave
belirli bazı koşullar vardır. Öncelikle çek sadece bir banka veya özel finans
kurumu üzerine çekilebilir. Bunun dışında fiil ehliyetine sahip bir kişinin çek
yazabilmesi için ilave iki şarta daha ihtiyaç vardır.
Bu
koşullardan ilki muhatap banka ile çek keşide eden kişi arasında çek
çekilebilmesi konusunda bir anlaşma olmasıdır. Bir bankanın bir kişiye çek
vermesi halinde taraflar arasında üstü örtülü olarak bu anlaşma kurulur.
Çek
çekilebilmesi için ikinci şart ise, muhatap banka nezdinde bir karşılığın
bulunmasıdır. Eğer bir keşideci, muhatap banka nezdinde karşılık olmadan çek
keşide edecek olursa bu karşılıksızlık hususu, çekin arkasının muhatabın yazılı
imzalı beyanı ile yahut noter marifeti ile ya da takas odasının yazılı ve
imzalı beyanı ile tespit edilir. Bu durumda keşideci karşılıksız çek çekme suçu
işlemiş olur ve çek bedeli tutarı kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.
Ancak verilecek para cezası her yıl artırılan belirli bir miktarın üzerinde
olamaz. Bu suçtan mükerrirlere bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
Karşılıksız çek keşide edilmesi halinde keşideci hakkında cezai takibata
geçilebilmesi için çek hamilinin şikayette bulunması gerekir. Hamil hüküm kesinleşinceye kadar bu
şikayetinden vazgeçebilir.
Çekin
karşılıksız çıkması durumunda muhatap banka çek hamiline belirli bir meblağı
(her çek yaprağı için 300.000.000 TL) ödemek zorundadır. Bu miktar, Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığınca yapılan toptan eşya fiyatları yıllık
endeksindeki değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmi Gazete’de yayımlanır.
Keşideci,
çekin karşılıksız kalan kısmını, % 10 tazminatı ve ibraz tarihinden ödeme
gününe kadar süre için hesaplanacak gecikme faizi ile birlikte ödemek suretiyle
düzeltme hakkını kullanabilir. Bu ödemenin, çekte yazılı keşide gününe göre
hesaplanacak ibraz süresinin bitim tarihinden itibaren en geç 10 gün içinde
yapılması gerekir. Bu takdirde keşideci tekrar çek keşide etme hakkını kazanır.
Yeterli
karşılığı bulunmadığı için çeki kısmen veya tamamen ödemeyen muhatap banka,
hesap sahibine, kendisine ait bütün çek defterlerini aldığı bankalara geri
vermesini, iadeli taahhütlü mektup ile bildirir. Bu ihtarın, yukarıda yazılı
düzeltme süresinin dolmasından itibaren 10 gün içinde yapılması gerekir.
Muhatap
banka ayrıca yeterli karşılığı olmadığı için çekin ödenmediğini ve hesap sahibi
hakkındaki gerekli bilgileri Merkez Bankası'na da bildirir.
d)
Çekte vade ve ibraz süreleri
Çekte
tek tip vade vardır, çek görüldüğünde ödenir. Uygulamada ileri düzenleme tarihi
yazılmak suretiyle fiilen vade oluşturulmakla birlikte, bu uygulama genel
kuralı değiştirmez. Çek hamili isterse ileri düzenleme tarihinden önce ibraz
etmek suretiyle çekin ödenmesini isteyebilir.
Çek
esas itibariyle bir ödeme aracı olduğu için vadeden farklı olarak kısa ibraz
süreleri vardır.
Buna
göre:
Bir
çek keşide edildiği yerde ödenecekse on gün, keşide edildiği yerden başka yerde
ödenecekse bir ay içinde muhatap bankaya ibraz edilmelidir.
Ödeneceği
memleketten başka bir memlekette keşide edilen çek, keşide yeri ile ödeme yeri
aynı kıtada ise bir ay ve ayrı kıtalarda ise üç ay içinde muhataba ibraz
edilmelidir. Bu bağlamda Akdeniz’de sahili olan devletler farklı kıtalarda da
olsa aynı kıtada kabul edilir.
Tüm bu süreler, çekte
keşide günü olarak gösterilen tarihten itibaren işlemeye başlar.
e)
Çekin devri
Çek
hamiline ise ya da belirli bir kişinin ismi ile birlikte hamiline kaydını
içeriyorsa teslim yolu ile devredilir. Nama yazılı bir çek alacağın temliki ve
teslim yolu ile emre yazılı çek ise ciro ve teslim yolu ile devredilir.
Çekte
temlik ve tahsil cirosu yapılabilir, rehin cirosu yapılamaz. Öte yandan çekin
muhatap bankaya cirosu makbuz hükmündedir.
f)
Çekte ödeme
Çek
ödenmek üzere muhataba ibraz süresi içinde ibraz edilmelidir. Çeklerin ödeme
için ibrazı ancak iş günü ve saatlerinde yapılır.
İbraz
süresinin son günü tatile rastlıyorsa ibraz süresi tatili izleyen ilk iş günü
mesai saatinin bitimine kadar uzar.
Çek
görüldüğünde ödeneceğinden süresi içinde ibraz edilen çeki karşılığı varsa
muhatap banka ödemek zorundadır. İbraz süresi geçmiş olsa dahi, keşideci çekten
caymamış ise, muhatap çeki geçerli olarak ödeyebilir. Bu noktada karşılığı
olmasa bile eğer muhatap banka çeki teyit etmiş ise yine ödeme mükellefiyeti
altındadır.
Keşideci
çeki çizgili çek olarak düzenleyebilir. Çizgili bir çek muhatap banka
tarafından ancak bir bankaya ödenebilir.
Bu noktada eğer çek üzerindeki iki paralel çizgi arasında belirli bir
bankanın ismi var ise “özel” sadece”banka” kelimesi yer alıyorsa “genel”
çizgili çek söz konusudur.
Çek
tedavüle çıktıktan sonra çekin kendisinin veya üçüncü bir kişinin elinden
rızasına aykırı olarak çıktığını iddia eden keşideci ancak ödemeyi
durdurabilir. Aksi halde çekten cayma ancak ibraz süreleri geçtikten sonra
olanaklıdır.
Çek
tedavüle çıktıktan sonra keşidecinin durumunda değişiklik olması örneğin
keşidecinin ö1mesi, iflas etmesi, fiil ehliyetini yitirmesi halinde dahi ibraz
süresi içinde çek geçerliliğini korur.
Muhatap
çeki öderken, ciro silsilesinin şeklen düzgünlüğünü inceleme yükümü altında
olmakla birlikte imzaların sıhhatini incelemek zorunda değildir.
Çek
ibrazında ödenmez ve bu husus noter marifeti ile ya da muhatabın çek arkasına
yazılı ve imzalı beyanı ile veya takas odasının aynı nitelikteki beyanı ile
tespit edilecek olursa hamil rücu hakkını kullanabilir.