UYARI
!!! M.Kemal Oğuzman Medeni Temel
Kavramlar Kitabının ve Çeşitli Ders
Notlarının bir Özetidir . Hiçbir surette ticari bir amaç için kullanılamaz ,
kopyalanamaz , mutad amacının dışında kullanılamaz . Bilgi Üniversitesi Çağdaş
Hukukçular Kulübü bu ders notlarını ESAS KİTAPLAR İLE BİRLİKTE sadece sınav öncesi bir tekrar mahiyetinde
kullanımını önerir ve bu husustan doğabilecek hiçbir zarardan mesul değildir .
!!!
Türk Medeni Hukuku
Hukuk toplumda
şahısların davranışlarını ve ilişkilerini düzenleyen ve uyulması devlet zoruna
(müeyyidesine=yaptırım) bağlanmış olan kuralların bir bütünüdür.
Belli bir
zamanda belli bir toplumu düzenleyen hukuk kaidelerine “yürürlükteki hukuk”
=pozitif hukuk=müsbet hukuk=mevzu hukuk
denir.
Doğal Hukuk Pozitif
Hukuk
(De lege
ferenda) (De
lege lata)
-Tarihten beri
en iyi ilkeleri
-yürürlükteki hukuk
içeren ideal olması gereken ----yazılı
hukuk
hukuktur.
----örf ve adet
----yargıç hukuku
Kamu Hukuku Özel
Hukuk ayrımı:
Hukuk
kaideleri nitelikleri ve konuları göz önünde tutularak çeşitli dallara
ayrılmıştır.Bunlardan en önemlilerinden olan kamu hukuku ve özel hukuk
ayrımının hangi kıstasa dayanacağı tartışmalara yol açmışsa da ana hatlarıyla kamu gücüne ve otoritesine
sahip olan kuruluşların (Devlet,belediye,üniversite) bu otoriteye tabi
şahıslarla veya birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen kuralların kamu
hukukuna; kişilerin eşit şart ve yetkilere tabi kimseler olarak kendi
aralarındaki ilişkileri düzenleyen kuralların ise özel hukuka girdiği
söylenebilir.
Kamu Hukuku Özel
Hukuk
-Anayasa
Hukuku -Medeni Hukuk
-İdare Hukuku -Ticaret
Hukuku
-Ceza Hukuku -Milletlerarası
Özel Hukuk
-Ceza Usul
Hukuku -Deniz Hukuku
-Mali Hukuk
-Devletler
Hukuku
Bazı açılardan
Kamu bazısından özel hukuk:
-İş hukuku
-Medeni Usul Hukuku
-İcra İflas Hukuku
-Toprak Hukuku
Medeni
hukukun Anlamı: Yürürlükteki hukuk kaidelerinden bir ülkedeki vatandaşların
şahsi durumlarını,ailevi ilişkilerini,mallar üzerindeki hak ve
yetkilerini,diğer şahıslara olan borç ilişkilerini,ölümlerinden sonra
miraslarının akıbetini düzenleyen kuralların yer aldığı hukuk dalıdır..
Tarihte
Roma vatandaşlarına uygulanan hukuka ius civile adı verilmişti.Buradaki civile
şehirli anlamına gelen “civitas”dan gelmiştir.İşte bu yurttaşlara ait özel
hukuk kaidelerinin bulunduğu hukuk kurallarına “medeni hukuk” denmiştir.Medeni
Hukuk Şahsın hukuku,Aile Hukuku,Borçlar Hukuku,Eşya Hukuku ve Miras Hukuku alt
dallarını barındırır.
Medeni Hukukun
Düzenleniş Tarzı Bakımından Çeşitli Sistemleri:
Başlıca 4 grup
vardır:
Roma Cermen
Hukukları etkisinde kalan hukuklar:
Bunlar Roma ve Cermen
hukuku etkisi altında kalan Fransa Almanya İsviçre ve bu medeni kanunları model
olarak alan bazı ülkelerin hukuklarıdır.Romalılar özel hukuk alanını ileri
derecede geliştirmişler ve sonraki kuşaklara aktarabilmek için imparator
Justinianus’un emriyle derlenen Corpus İuris Civilis(medeni hukuk külliyatı) nı
i yapmışlardır.Bu eser Batı Roma’nın yıkılışından 7 yüzyıl sonra Bolonya
üniversitesinde incelemeye alınmış ve burada okuyan hukukçular vasıtası ile de
çeşitli ülkelerin hukuk hayatına girmiştir.
Corpus İuris
Civilis:
-codex:Bütün
imparatorluk emirnameleri
-digesta:Bu
emirnameler hakkında hukukçuların yorumları.
-İnstitutiones:Gailus
adlı hukukçunun Roma hukuku hakkında açıklamaları.
Osmanlı
aslında tam olarak İslam hukuku etkisi altındaydı fakat imparatorluk
yıkıldıktan sonra ve istiklal savaşının sonunda T.C kurulunca 1926 da İsviçre
medeni kanununun iktibası ile bizim
hukukumuz da Bu gruba dahil olmuş oldu.
İktibas:resepsiyon(benimseme)
İslam Hukuku
Etkisi altındaki Gruplar:
İslam hukuku dini esaslara dayanan bir hukuk
sistemidir.Hukuk kurallarını İslam dini esaslarından çıkaran ilme fıkıh ilmi
denmektedir.bunun da tespit ettiği kaideler şeriatı oluşturur.İslam dini
esasları için başvurulan kaynaklar Kuran,hadis,icma-ı ümmet ve kıyasdır.bu
kaynaklarda olaya uygulanacak bir kural bulunamaması halinde benzer meselelere
ilişkin kurallar göz önüne alınarak yeni meseleye ilişkin çözüm bulma yoluna
gidilmiştir.Buna “kıyas” yada “içtihat” denir. İslam hukukunun oluşması ve
gelişmesi mezheplere göre farklılık gösterir.Günümüze İslam hukuku halen kimi
yerlerde uygulanmaktadır.
İngiliz Hukuk
Etkisi Taşıyan Hukuklar:
Yüzyıllar boyunca verilen kararların kanunlaşması
ile oluşmuştur.İngiliz hukukunun gelişmesi 3 safhada olmuştur.İngiltere’nin
çeşitli bölgelerinde uygulanan farklı örf ve adet kuralları Kraliyet
Mahkemelerinin uygulamaları ile birleşmiş ve “Common Law” ortaya
çıkmıştır.Zamanla yeni durumların ortaya çıkması ve bu sistemin yetersiz
kalması ile kralın chancellor unvanını taşıyan sekreterine başvurulması ve
ondan common law ‘un hüküm veremediği bir takım olaylara müeyyide uygulaması
esası ortaya çıktı.Buna Court of Chancery denir.Bu kararların ortaya koyduğu
ilkeler “equity” adında yeni bir hukuk bölümünü ortaya çıkarmıştır.Equity’de
hakimin hukuk yaratma özelliği daha çoktur fakat common law da örf ve adet
etkilidir.20.yy.’da kanunlaştırma yoluna
gidilmiş ve Statute Law teşekkül etmiştir.Medeni Hukukun bir çok kısmı
kanunlaştırılmış fakat common law ve equity şeklindeki ikili karakterini
kaybetmemiştir.
Sosyalist
Prensiplerin Etkisi altındaki Hukuk Kuralları:
Marksist Leninist
felsefeye dayanır.Özellikle üretim araçları üstünde ferdi mülkiyeti reddetmekte
kolektif mülkiyet tesis etmektedir,toplumun menfaati esas alınmakta.Kamu hukuku
özel hukuk ayrımı tanınmamakta Medeni Hukuk dahi kamu hukukunda yer almaktadır.
Prusya genel
kanunu:1794
Code Civil
Napoleon:1804
Avusturya:1811
Almanya:1896
İsviçre:1912


Soyutlama Kazuist
(Genelleme)
(olayları tek tek inceleme)
Mecelle:
(kazuist sistem)
-Borçlar -Aile
-Eşya -Kişiler -------
Mecellede yok
-Miras
Osmanlı’da farklı kişilere farklı
kanunlar var mahkeme birliği yok.
Mahmut Esat
Bozkurt Medeni Kanunu kabul eden bakan.
Ceza
Kanunu:İtalya
Medeni
Kanun:İsviçre
Usûl
Kanunu:İsviçre Neuchatel
İcra-İflas
Kanunu:İsviçre
Ticaret Kanunu
:Almanya-İtalya.
Medeni Hukuk
Yürürlük Kaynakları:
Medeni Hukukun yürürlük kaynakları MK.
Madde 1’de belirtilmiştir.Burada sadece medeni kanun değil bunun dışındaki
yürürlük kaynaklarının da nazara alındığı anlaşılır.Kanun koyucu kanuna öncelik
tanımış fakat kanunda uygulanacak hüküm bulunamazsa bu boşluğun örf ve adetle
burada da bulunamazsa hakimin koyacağı kural ile doldurulması imkanı
öngörülmüştür.(hakim bu uygulama faaliyeti sırasında kazai kararlardan=mahkeme
içtihatlarından= ve ilmi içtihatlardan =doktrinler= istifade edecektir)
Kanunlar:Yetkili yasama organı tarafından Anayasaya
uygun olarak kabul edilip yürürlüğe konan yazılı hukuk
kaideleridir.Bak.Kur.’nun da anayasanın 91.mad. uyarınca çıkardığı KHK’ler de
kanun gibi etkili olur.
Tüzükler: (Nizamnameler)Kanunların uygulama
esaslarını ve uygulama aşamasına ilişkin detayları göstermek ve kanunun
emrettiği sair hususları düzenlemek için Bak.Kur.’ca Danıştay’ın incelemesinden geçirilerek
yürürlüğe konan yazılı hukuk kurallarıdır.Tüzükler kanunlara aykırı olamaz.
Yönetmelikler: (Talimatnameler) Başbakanlığın
bakanlıkların ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev ve alanlarını
ilgilendirecek kanun ve tüzüklerinin uygulanmasını sağlamak üzere yürürlüğe koydukları yazılı hukuk kurallarıdır.Yönetmelikler
ilgili kanun ve tüzüklere aykırı olamaz.
Yürürlüğe koyma
ve yürürlükten kaldırma:
Kanunlar,tüzükler ve
yönetmeliklerin yürürlüğe girebilmesi için R.G.’de yayınlanması gerekir.Bunarın
hangi tarihte yürürlüğe gireceği çoğunlukla metinlerde yazılıdır.(M.K.936).Bazı
kanunlar ise derhal yürürlüğe girmesi gerekir bu yüzden bu metinlerde yayın
tarihinde yürürlüğe girer ibaresi bulunur.Eğer herhangi bir ibare yoksa bu
kanun veya tüzük R.G’de yayını takip eden 45.günün sona ermesi ile yürürlüğe
girmiş olur.
Yürürlükten kalkması ise çeşitli şekillerde
olabilir.Anayasa mahkemesince eğer anayasaya aykırı görülerek iptal edilirse
söz konusu hükümler yürürlükten kalkar.TBMM’de kanunları ya da tüzükleri
yürürlükten kaldırabilir.Bazen de bir kanun ya da tüzük yürürlük süresini kendi
tayin eder.”Bu kanun yayım tarihinden itibaren 5 yıl boyunca yürürlükte kalır”
ibaresi vardır.Bir kanun hükmünün zımnen(örtülü) yürürlükten kaldırılması ise
eski hükmün yürürlükten kaldırıldığını açıklayan yeni bir hüküm koymadan aynı
zamanda eski hükmün uygulanmasını imkansız kılan yeni bir kanun hükmü koyulması
ile olur. (MK. 53 dini gayeli cemiyet kurma kanunu—28/6/1938 Cemiyetler kanunu
dini cemiyet kurma yasağı.)
Tüzüklerin yürürlükten kalkması yeni bir tüzük
hükmü ile olabileceği gibi dayandığı kanunun yürürlükten kalkması sonucu da
olur.Ayrıca bir tüzük hükmünün kanuna aykırılık sebebiyle Danıştay’ca iptali
hal,inde de o hüküm yürürlükten kalkar.
Yazılı Hukuk
kaynakları:
-Anayasa
-Kanun
-Kanun Hükmünde
kararname
-Tüzük
-Yönetmelik
1-) Lex superior
derogat legi inferiori (anayasa kanun hiyerarşisi)
2-) Lex
posterior derogat legi prior (sonraki
öncekini kaldırır)
3-) Lex
speciales derogat legi generales (özel olan genel olanı kaldırır.)
Yürürlükte olan Medeni Hukukla Doğrudan ilgili
Normlar: (Sayfa 38-47 Oğuzman)
Kanun Tüzük Ve
Yönetmeliklerin Uygulanması:
Tüzük ve yönetmelikler
Kanunların uygulanmasını kolaylaştıran ve kanuna aykırı olmamaları gereken
yazılı hukuk kuralları olmaları itibariyle kanunun uygulanmasına ilişkin
esaslar Tüzük ve yönetmeliklerin de uygulanmasında esas alınacaktır.
Kanunda
Uygulanacak Hükmün Bulunması :
Kanunda düz veya zıt
anlam itibariyle olayı kapsayan bir hükmün bulunduğu ve bu hükmün yer, zaman ve
nitelik itibariyle uygulanabilir olduğu saptandığında kanunda uygulanacak bir
hüküm var demektir.
-Kanun Hükmünün düz ve zıt anlam
itibariyle kapsamı:
Düz anlam bir hükmün doğrudan doğruya
ifade ettiği anlamdır.Zıt anlam ise bu ifadenin aksinden çıkarılan kavramdır.
-Kanun Hükümlerinin Yorumlanması:
a)Yorum
kavramı ve çeşitleri:Kanun hükmünün anlamının tespitine o hükmün yorumlanması
(tefsir edilmesi) denir.Bu anlamı tespit eden makama göre de yorum çeşitli
adlar alır.Yasama organı tarafından yapılırsa “yasama yorumu”(teşrii tefsir).Bu
yorum kişileri ve mahkemeleri bağlayıcı bir etki yapar.24 anayasasında buna
imkan verilirken şimdiki anayasamızda böyle bir imkan söz konusu
değildir.Hakimler tarafından davayı çözerken yapılan tefsire de “yargı
yorumu(kazai tefsir) adı verilir.Bilim adamlarının yaptığı yorumlar ise ilmi
tefsir “bilimsel yorum “ denir.
b)Yorumda başvurulacak
yöntemler (Yorum metotları):
-Söze Göre Yorum (Lafzi tefsir):Kelimelerin sözlük
anlamlarına metin içindeki yerlerini cümlenin kuruluş tarzını esas olan yorum
yöntemidir.Bu metodun her zaman hükmün amacına uygun sonuç vermemesi yüzünden
yetersizliği anlaşılmış bir metottur.Bu sebeple “amaca göre yorum” (gaî
tefsir;interpretation teleologique) gerekli sayılır.Kanun hükümleri
yorumlanırken kanun koyucunun bu hükümleri koyarken güttüğü amacın
araştırılmasını arayan yorum metodu ise “sübjektif tarihi yorum
metodudur.”.Fakat hukuk güvenliğini sarsma tehlikesinin varlığı bu metodun eksi
yanıdır.Bu yüzden diğer bir tarihi metot öne sürülür.Kanun koyucunun gerçek iradesinin
araştırılması yerine kanunun uygulanacağı dönemde kanuna tâbi olanların
dürüstlük kuralı çerçevesinde kanunun hazırlanması sırasında geçirdiği
aşamaları değerlendirerek kanun koyucuya izafe edecekleri amaca göre kanun
metnine verecekleri anlam esas alınmalıdır.Bu metoda “objektif tarihi yorum
metodu” denir. Zamana göre objektif yorum metodu ise yorumun kanun hükmünün
uygulanacağı zamanın şartları içinde yapılması gerektiği; kanun koyucunun
kanunu koyarken güttüğü amacın değil de kanun koyucunun kanunun uygulanacağı
sıradaki şartları ve ihtiyaçlar
karşısında bulunmuş olması halinde güdeceği amacın araştırılması ve
hükmün ona göre yorumlanması gerektiği fikrine dayanan yorum metodudur.
Medeni Hukuk
Kurallarının Uygulanması:
---Yazılı Hukuk
---yürürlükteki
kanun,tüzük,anayasa
---Mantık
yapısı
---Yorum
---Örf ve Adet Hukuku
---Hukuk yaratır
Buyurucu hukuk
Kuralları:
Olgu
Sonuç
Haksız Fiil----------------------------------Tazminat/Ceza
Sözleşme ile
vaad
Edilen edimi
vermeme--------------------Tazminat----Aynen
----Nakden
Hukuka Aykırı
sözleşme------------------Geçersizdir.
Evlenme yaşının
altında evlenmek--------Geçersizdir.
Bağımlı Hukuk
Kuralları:
1-)Açıklayıcı/tanımlayıcı
kurallar MK.madde 11
2-)Sınırlandırıcı
kurallar MK.madde129 madde 901-903
Bir menkulün sahibi eğer bunu bir başkasına verirse
(emin sıfatı zilliyeti) ve bu kişi de aldığı malı hüsnüniyetli bir üçüncü
kişiye satarsa bu menkulün yeni maliği 3.kişi olur.(901.mad.).malın ilk sahibi
2.kişiye tazminat davası açabilir.Eğer mal hırsızdan alınırsa iyiniyet dahi
olsa 3. kişi malik olamaz.(902.mad.)Fakat hırsız eğer para çalıp bir üçüncü
kişiye verirse malik 3.kişi olur.(903.mad.)
Trampa:mal
karşılığı mal
Hak Kavramı
Hak hukuken korunan ve sahibine bu korunmadan
yararlanma yetkisini tanınan menfaattir
I.-)Para ile
ölçülebilen değeri bulunup bulunmadığı açısından malvarlığı hakları- şahıs
varlığı hakları:
A)Malvarlığı Hakları
Para ile ölçülebilen bir değeri olan
haklara (mamelek) denir.Haklar malvarlığının aktif borçlar ise pasif kısmını
teşkil eder.Bunlar:
1.Alacak
hakları: Bir kimseye (alacaklıya) bir başkasından (borçludan) bir şeyi
vermesini,yapmasını veya yapmamasını isteme
yetkisi sağlayan haklara denir.Bunu doğuran etkenlerin başında akitler
(sözleşme) gelir.Haksız fiil sebepsiz zenginleşme veya çeşitli kanun hükümleri
de bu hakları doğurabilir.Bu hakların özelliği sadece alacaklı ile borçlu
arasında bir hukuki bağa dayanmasıdır.(borç münasebeti) başkası bu ilişkinin
dışındadır.
2.Ayni Haklar:Bir kimseye bir mal üzerinde
doğrudan doğruya hakimiyet sağlayan haklardır.Herkese karşı ileri sürülebilir.
a)Eşya üzerinde sağlanan yetki
Ayni haklar alacak haklarından farklı olarak daha sınırlı
sayıdadır.Ancak kanunda öngörülen tipler çerçevesinde kurulur.Hak sahibine
sağladıkları yetkiye göre ikiye ayrılırlar:
aa)Mülkiyet hakkı:Hakkın
sağladığı tam yetkiye denir.Sahibine usus fructus ve abusus un 3’ünü birden
tanır.Mülkiyet hakkı hak sahibinin adedine göre ferdi mülkiyet ya da müşterek
mülkiyet tarzında ayrılır.Birden çok şahıs bir maldaki mülkiyet hakkına pay
sahibi bulunduğu takdirde müşterek mülkiyet ; aralarındaki ortaklık
ilişkisi dolayısıyla bir mala ortaklaşa malik bulunuyorsa “iştirak halinde
mülkiyet” söz konusu olur.Fakat bu ortaklık tüzel kişiliği bulunmayan
ortaklıktır eğer bulunuyorsa müşterek değil tek şahıs mülkiyeti söz
konusu olur.Tüzel kişiliği bulunmayan iştirak halinde mülkiyete yol açan
ortaklık ancak kanunda belirtilen ortaklık olabilir ve elbirliği ortaklığı
denir.Ortakların mal üzerinde teker teker bir hakkı yada payı yok tümü
elbirliği ile malik olduğundan elbirliği mülkiyeti de denir.
bb) Bir ayni hakkın mal
üzerinde sağladığı yetki sınırlı ise buna “mülkiyetin gayrı ayni hak”
denir.(sınırlı ayni hak).Mülkiyetin karşısında yer alan bu tür haklar sahibine
mülkiyette bulunan yetkilerden birini veya ikisini sağlar.Sağladıkları sınırlı
yetki açısından gruplara ayrılırlar:
1-) İrtifak
Hakları:Malın malikine mülkiyete ait bazı yetkileri kullanmama veya bu
yetkiyi sınırlı ayni hak sahibinin
kullanmasına müsaade etme zorunluluğu yükleyen ve böylece malın sahibine usus
ve fructus yetkisini sağlayan ayni haklardır.Hak sahibinin maldan yararlanması
aktif şekilde olursa olumlu (geçit hakkı) malikin yetkilerini
kullanmasını engelleme şeklinde olursa olumsuz (manzara kapatmama
irtifakı)irtifak hakları söz konusu olur.Sağladıkları yetkilere göre irtifak
hakları çeşitli isimler alır:
İntifa
hakkı bir
malı kullanma ve semerelerinden yararlanma hakkıdır.Mülkiyete çok yakın yetki
sağlar.Abusus yok usus ve fructus ise mülkiyete nazaran daha sınırlı. Buna
karşılık intifa hakkı başkasında ait olduğu sürece böyle bir malın mülkiyeti de
önemli yetkilerden mahrumdur.İntifa ile yükümlü mülkiyete çıplak mülkiyet
denir.(kuru mülkiyet)
Bir evde veya
bir kısmında oturma yetkisi veren irtifak hakkına sükna hakkı denir.Hak
sahibine bir gayrimenkulda inşaat yapma hakkı veya mevcut bir yapıyı koruma
yetkisi veren hakka inşaat hakkı veya üst hakkı,bir Gmenkulde
kaynaktan yararlanma yetkisi verene kaynak hakkı denir bunlar MK’de ayrı
ayrı belirtilmiştir.Bir GM’den geçme yetkisi veren hakka ise geçit hakkı
denir bu tip haklar ise MK’de diğer irtifaklar olarak belirtilmiştir.İrtifak haklarından
intifa ve sükna hakkı ancak belli bir şahıs üstüne kurulabilir devredilemez ve
miras yolu ile geçemez.Bu vasıflardan dolayı bunlara şahsi irtifaklar
(şahısla kaim) denir.
İnşaat kaynak
ve diğer irtifaklar belirli bir şahsa tesis edilebileceği gibi gayrimenkul
lehine de tesis edilebilir.Şahsa olursa “şahsi irtifak” gayrimenkul lehine
tesis edilirse “arzi irtifak”(ayni irtifak da denir) söz konusu olur.
2-)Rehin
Hakları:
Bunlar hak sahibinin alacak hakkını teminat altına
alan ve alacak tahsil edilmediği zaman alacağın rehin konusu malın satılarak
elde edilecek parayla karşılanma yetkisi tanıyan haklardır.”Fer’i ayni
haklar”da denir.GM rehni 3 tipten birine uygun olarak tesis edilebilir.
-İpotek
-İpotekli borç
senedi
-İrad senedi
3.)Gayrimenkul
Mükellefiyeti:Bir
GM malikinin mülkü dolayısıyla o GM karşılık olmak üzere diğer bir kimse
lehine bir şey yapmaya ya da vermeye mecbur tutulmasıdır.
b)Eşya üzerinde doğrudan doğruya
hakimiyet:
Ayni haklar
hak sahibine tanınan yetki bakımından ona hakkın konusu eşya üzerinde doğrudan
doğruya hakimiyet sağlarlar.Menkullerde bu hakkı açıklayan unsur o mal üzerinde
zilyedlik adı verilen tasarruf GM’de ise hakimiyeti açıklayan tapu sicilindeki
kayıt (tescil) dir.
Borç
ilişkisinin sadece alacaklı ile borçlu arasındaki bir bağ olması 3. kişileri
ilgilendirmemesi alacak hakkının nisbi bir hak olarak nitelendirilmesine yol
açar. (alacak hakları)
Ayni hak ise
eşya üzerinde doğrudan hakimiyet sağlar.Hakimiyet doğrudan olunca hak sahibi
herkesten bu hakimiyetini ihlal etmemesini isteyebilir.Bu sebeple ayni hakların
mutlak hak olduğu ifade edilir.
c)Herkese karşı ileri sürülebilirlik:
Eşya üzerinde doğrudan doğruya
hakimiyetin temel sonucu herkesin bu hakimiyeti sağlayan hakka riayet etme ve o
hakkı ihlalden kaçınma mecburiyetidir.Ayni hakkı kim ihlal ederse hak sahibi
hakkına riayet etmesini ondan isteyebilir.İstihkak davası malikin haksız olarak
malını elinde tutan kimseden bunu geri almasını müdahalenin men’i davası ise
mülkiyete vaki ve devam eden tecavüzün önlenmesini sağlar.
3.Maddi
Değeri olan Yenilik Doğuran Haklar:
Hak sahibine tek taraflı
irade beyanında bulunarak ,yeni bir hukuki ilişki kurmak mevcut bir hukuki
ilişkiyi değiştirmek yahut sona erdirme yetkisini tanırlar.İştira hakkı tek
taraflı bir beyanla alım satım ilişkisi
kurulmasını sağlar.Bir boşanma sebebi ortaya çıkınca boşanma davasını açma
hakkı da yenilik doğuran haktır. Bunlardan iştira hakkı malvarlığı hakları
arasında yer alır boşanma davası açma hakkı da şahıs varlığı hakları arasında
yer alır.
4.Fikri
Haklar:
Şahısların zeka düşünce
ve yaratıcılık kısacası fikir ürünleri üzerindeki haklarıdır.Eser sahibinin
eseri üzerinde fikri hakkının mali ve manevi yönü vardır.
B)Şahıs Varlığı
Hakları:
Değeri para ile
ölçülemeyen şahsın manevi dünyasına ilişkin olan haklardır.Bunların başında
şahsiyet (kişilik )hakkı gelir.Şahıs varlığı hakları kural olarak başkasına
devredilemediği gibi mirasçıya da geçemez.
II.-)İleri sürülebileceği
çevre açısından:Mutlak Haklar Nisbi Haklar
1)Mutlak Haklar:
Hak sahibi tarafından herkese karşı ileri sürülebilen
haklardır.Herkes bunlara uymak ve ihlal etmemekle yükümlüdür.Eşya üzerindeki
ayni haklar mutlak haklardır.
2)Nisbi Haklar:
Belirli bir şahsa ya da sınırlı bir grup teşkil eden belirli
şahıslara karşı ileri sürülebilen haklardır.Bunlara sadece hakkın kendilerine
karşı ileri sürülebilen şahıslar uymak zorundadır.Alacak hakları yenilik
doğuran haklar aile hukuku kökenli haklar bu türdendir.
Kanun tanıdığı şerh mekanizmasıyla nisbi hakların bazılarının
ileri sürülebileceği çerçeveyi genişletmek suretiyle bunların etkisini
kuvvetlendirme yolunu açmıştır.Bu yüzden bu haklar ikiye ayrılır:
a)Alelade nisbi
haklar:Ancak belirli bir şahsa veya şahıslara karşı ileri sürülebilen daha
geniş bir kitleye karşı kullanılma imkanı olmayan sıradan nisbi haklardır.
b)Etkisi
kuvvetlendirilmiş nisbi haklar:Bunlar tapu siciline “şerh” adı verilen bir
kayıt yapılması imkanını veren nisbi haklardır.Şerh verilebilecek haklar
belirtilmiştir. (sözleşmeden doğan iştira şuf’a vefa rehinli alacaklının boş
dereceye ilerleme hakkı bağışlamadan rücû şartı ve adi kiradan hasılat
kirasından ve GM satış vaadinden doğan haktır.
III-)Kullanılmasının
Etkisi Bakımından Alelade Haklar-Yenilik Doğuran Haklar
Bir kısım haklar hak konusunda bir hakimiyet,bir kısmı bir
şahıstan bir edimi talep etme yetkisi verdiği halde bir kısım haklar ise
kullanılmakla yeni bir durum ortaya çıkması sonucu doğururlar.(Yeni bir hukuki
ilişki mevcudun değişmesi ya da sona ermesi).Bunlara yenilik doğuran haklar
denir.
1)Çeşitleri:
a)Yöneldiği sonuç
açısından:Bu açıdan 3 grupta toplanır:
aa)Kurucu yenilik doğuran
haklar:Yeni bir hukuki ilişkinin doğmasına yol açan haklardır.
İştira: (alım) hakkı)
:Hak sahibine tek taraflı bir beyanla gayrimenkulun alıcısı olabilme hakkını
sağlayan haklardır.
Şuf’a (önalım) hakkı: Bir
GM’ nin 3. bir şahsa satımı halinde bu hakka sahip olanın tek taraflı bir
beyanla GM’ nin alıcısı olma hakkını sağlayan haklardır.
Vefa (geri alım)
hakkı:GM’ yi devretmiş olan bir şahsın tek taraflı bir beyanla GM’ yi geri alma
yetkisi sağlayan haklardır.
bb)Değiştirici Yenilik
Doğuran Haklar:Hakkın kullanılmasıyla mevcut olan bir ilişkide değişiklik
meydana getiren haklardır.Seçimlik borçlarda seçim hakkını kullanma bu gruptaki
haklardandır.
cc)Bozucu Yenilik Doğuran
Haklar:Hukuki ilişkiyi bitiren haklardır.Vekilini azletmek veya haklı olarak
hizmet sözleşmesini feshetmek bu tip haklardandır.
b)Hakkın kullanılış tarzı
bakımından:Bu hakların kimi şahsa tek taraflı irade beyanıyla kimi de bir kamu
makamına ya da mahkemeye başvurularak olur.Beyanla olursa yenilik doğuran
muamele(iştira), mahkemeye müracaatla olursa yenilik doğuran dava söz konusu
olur.(evliliğin butlanı)
2)Vasıfları:
a)Yenilik doğuran
hakların kullanılmasına ilişkin beyanın hüküm ifade etmesi prensip itibariyle
herhangi bir şarta bağlanamaz.
b)Yenilik doğuran haklar
için prensip itibariyle zamanaşımı söz konusu olmaz.
c)Yenilik doğuran haklar
usulüne uygun biçimde kullanılmasıyla
sona ererler.
d)Yenilik doğuran hak
kullanılıp sonuç meydana geldikten sonra bundan geri dönülmez.
IV)Kullanma Yetkisi
açısından:Şahsen kullanılması zorunlu (Münhasıran şahsa bağlı) olan ve olmayan
haklar:
Hakların çoğunluğu hak sahibince kullanılması zorunlu
olmayıp bu konuda başka bir şahsı yetkili kılmak mümkün iken bir kısmında ise
hakkın hak sahibince kullanılması gerekir.Bunlara münhasıran şahsa bağlı haklar
denir.Nişanlanma,nişanı bozma evlenme bu tip haklardandır.Karar verme yetkisi
başkasına devredilemez ama hukuki işlem yapmak için avukatlara vekalet
verilebilir. Bu haklar mirasçıya da geçmez.
V)Bağımsız olup olmama
açısından:Bağımsız Haklar-Bağlı Haklar
1)Bağımsız Haklar:Hak
sahibinin doğrudan doğruya sahip olduğu haklardır. (şahsiyet,mülkiyet
alacak,iştira)
2)Bağlı Haklar:Bağlı
oldukları hak ve ilişkiye göre ayrılırlar.
a)Eşyaya bağlı haklar:Bir kimsenin şahsıyla değil bir mala
malik olması sebebiyle sahip olduğu haklardır.Hakkın bağlı olduğu mülkiyetin
kaderine tabidir.
b)Alacağa bağlı Haklar:Kişinin alacağa sahip olduğu için
sahip olduğu haklardır.Bir alacağı teminat altına alan rehin hakkı alacağa
bağlı bir ayni haktır.Bir alacağa bağlı haklara fer’i haklar
denir(ikincil).Bağlı oldukları alacağın kaderine bağlıdır.
c)Borç İlişkisine Bağlı Haklar:Kira ilişkisinde kiralayanın
fesih hakkı borç ilişkisine bağlıdır.Kiralayan bu ,ilişkiden doğan alacağını
başkasına temlik etse dahi akdi fesih yetkisi kendisinde kalır çünkü alacağa
değil borç ilişkisine bağlı bir haktır.
d)Bir Topluluğa Mensup Olmaya Bağlı Haklar:Derneklerde
üyelerin hakları böyledir.(toplantıya katılma oy kullanma)
3)Hak Sahibi:Menfaati
hukuken korunan şahıstır.Şahıslar sadece insanlar değildir.Dernekler ve ticari
şirketler de şahıstır.İnsanlara gerçek kişiler diğerlerine tüzel kişiler
denir.Bağımsız haklarda hakkın sahibi belli olduğu halde bağlı haklarda hakkın
sahibi hakkın bağlı olduğu ilişkiye göre değişir.
4)Hakların İktisabı ve
Kaybedilmesi:Bir şahsın bir hakkın sahibi olmasına hakkın iktisabı;hak sahibi
durumundan çıkmasına ise hakkın kaybedilmesi denir.Bunlar bir hukuki muamele ya
da hukuki fiil sonucu olur.
Hukuki Olay Hukuki Fiil
ve Hukuki Muamele Kavramları
Hukukun kendisine bir sonuç bağladığı olaylara hukuki olay
denir.Diğer olaylardan farklı olarak insanın kendi iradesi ile vuku bulan
davranışlara da hukuki fiil denir.Hukuka aykırı ya da genel davranış
kurallarına aykırı davranışlara haksız fiil denir.Hukuka uygun fiillerin bir
kısmında hukuk failin arzusuna uygun sonucu fiile tanımıştır.Bunlara da hukuki
muamele denir.Şayet hukuki fiil düşünülmüş olsun ya da olmasın pratik sonuca
yönelmiş arzu açıklamasına hukuki sonuç bağlanmışsa hukuki muamele benzeri
fiilden bahsedilir.Şayet hukuki sonuç iradi olarak meydana getirilen bir maddi
değişikliğe bağlanmışsa maddi fiil söz konusu olur.
Hukuki İşlemler
1-Hukuki Muamele
Çeşitleri:
a)Gerekli İrade Beyanı Adedi Açısından:
aa)Tek taraflı Hukuki
Muameleler:İstenilen hukuki sonucun doğması için tek şahsın irade beyanının
yeterli olduğu hukuki muamelelerdir.Vakıf kurma vasiyet yapma tek taraflı
hukuki muameledir.
bb)İki Taraflı Hukuki
Muameleler:İki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanında bulunması
gereken hukuki muamelelerdi.
cc)Kararlar:Bir şahıs
topluluğunda bir sonucu gerçekleştirmek için yeter sayıda şahsın iradelerini
aynı yönde açıklamalarıdır.Normal olarak yarıdan çok kişi yani oy çokluğu karar
için yeterlidir.Fakat bunu o topluluğun iç ilişkilerini düzenleyen kuralları
belirtir.
dd)Müşterek Hukuki
Muamele:Bir hukuki muamelede bir irade beyanını birden çok şahsın beyanlarını
birleştirmesiyle meydana gelmesini ifade eder.(3kişinin kira sözleşmesi)
b)Bir İrade Beyanının Bir şahsa Yöneltilip Yöneltilmemesine
Göre Hukuki Muameleler.
Hangi muamelelerin böyle bir iradeye dayandığını muamelenin
niteliği tayin eder.Yenilik doğuran hakların şahsa iletilmiş olması
gerekir.Bazı beyanlar şahsa bazıları ise resmi makamlara iletilmesini
gerektirir.Bir akdin feshi şahsa mirasın reddi ise resmi makama beyan edilen
beyana örnektir.
c)Etki Bakımından Hukuki Muameleler:Şahsiyeti ilgilendiren
ve Malvarlığını ilgilendiren olarak ikiye ayrılır.
d)Malvarlığını İlgilendiren Muameleler:Malvarlığına
yaptıkları etki açısından azaltan için borçlanma muamelesi ve tasarruf
muamelesi olarak ikiye ayrılır.Artış için kazandırıcı muameleler söz konusu
olur.
Alım-satım akdi iki tarafa borç yükleyen akittir.Bağışlama
vaadi ise bir tarafa borçlandırıcı diğer tarafa kazandırıcı muameledir.
aa)Borçlanma muameleleri:
( iltizami muameleler):Muameleyi yapan kişinin malvarlığının pasifini arttıran
muamelelerdir.Mamelek azalır.Alım-satım akdi,kira akdi,bağışlama vaadi bu tip
muamelelerdir.
bb)Tasarruf
Muameleleri:Tasarrufta bulunanın malvarlığındaki bir hakka doğrudan doğruya
etki yapan,o hakkı başkasına devreden(mülkiyetin nakli),sınırlayan (irtifak
vermek),külfet yükleyen veya değiştiren(borç ilişkisinde alacaklıya yeni bir
mehil vermek) veya sona erdiren(haktan feragat) muamelelerdir. Tasarrufta
bulunanın malvarlığındaki aktifi azaltır.
cc)Kazandırıcı
muameleler:Bir kimsenin malvarlığına ilişkin olarak bir menfaat
sağlanmasıdır.Aktifin artması olacağı gibi pasifin azalması da
olabilir.Kazandırma bir ivaz (bedel)karşılığında yapılıyorsa ivazlı muamele
değilse ivazsız kazandırma söz konusu olur.Kazandırıcı muameleler belirli bir
amaç için yapılır buna kazandırmanın sebebi denir.
1-)Ödeme(ifa) sebebi:Bir
borcu ifa etmek amacıyla yapılan kazandırmanın sebebini teşkil eder.
2-)Alacak Sebebi:Karşılık
olarak bir alacak hakkı elde etme gayesiyle yapılan kazandırmanın sebebini
ifade eder.(alım-satım akdi)
3-)Bağışlama Sebebi:Bir
kimseye ivazsız olarak yapılan kazandırmanın sebebini ifade eder.
e)Hayatta Hüküm İfade eden muameleler-Ölüme bağlı
tasarruflar:
Ölüme bağlı tasarruflar arzu edilen sonucu bu muameleyi
yapan kişi ya da kişilerden birinin ölmesi sonucu hüküm doğurur.Tek taraflı
vasiyetname ya da miras mukavelesi tiplerinde yapılabilir.Hayatta hüküm doğuran
muameleler çok çeşitli şekilde yapılabilir.
2-)Hukuki Muamelelerin
Unsurları:Temel unsur irade beyanıdır.Bazen yapılan beyanın hukuki sonuç
doğurabilmesi için beyanla birlikte bir takım unsurların bulunması
gereklidir.Bunlara kurucu unsur denir.Ayrıca muamelenin geçerli sayılması için
bazı şartların da bulunması gerekir;bunlara da geçerlilik şartları denir.
Geçerli bir hukuki muamelenin hukuki sonucu meydana getirmesi bazen birtakım
unsurların tamamlanmasıyla olur bunlara da tamamlayıcı unsurlar denir.
a)Hukuki Muamelenin Kurucu Unsurları:
aa)İrade Beyanı:Hukuki
bir sonuca yönelmiş arzunun açıklanmasına irade beyanı denir.Şu unsurlardan
meydana gelir.
-Hukuki sonuca yönelmiş
arzu,irade
-Bu arzuyu açıklama.;iki
iradi unsuru gerektirir:
a)İradeyi açıklayıcı hareketi yapma arzusu
b)Bu hareketle arzuyu dış dünyaya aksettirme arzusu
Ancak bu unsurlardan oluşan bir fiil irade beyanını teşkil
eder.Fakat güven teorisi adı verilen görüş bu unsurlar olmaksızın bir şahsın
davranışlarını bazı şartlarla irade beyanı gibi sonuç doğurmasını kabul
eder.(mektup,oylama,açık arttırma)
bb)İrade Beyanının
Çeşitleri:
aaa)Sarih-Zımni İrade Beyanları-İrade beyanı sayılan
davranışlar:
Hukuki sonuç açısından arzuyu tereddüde yer vermeyecek
biçimde açılayan irade beyanına sarih
(açık) irade beyanı denir.Söz yazı veya bir işaretle yapılabilir.
Hukuki sonuç hakkındaki arzu ancak arzuyu açıklamak için
yapılan hareketin,bu hareketin yapıldığı hal ve şartları göz önünde tutularak
anlaşılabiliyorsa irade beyanı zımni(örtülü) dür.
Beyan arzusu hakta hukuki sonuca yönelmeksizin bir davranış
irade beyanı gibi sonuç doğuruyorsa buna da irade karinesi denir.
Susma kimi zaman irade beyanı kimi zamanda irade beyanı
olarak sayılmaz.Bilerek susuluyorsa davranış zımnen irade beyanı
sayılır.Muhatabın davranışı nasıl kabul edeceği ise güven teorisine göre
çözülür.İrade beyanı sayılması için susanın aksi arzuda ise susmaması ve
susmayacak durumda olması gerekir.
bbb)Yöneltilen-Yöneltilmeyen İrade beyanları:
Yöneltilmesi muhatabın bu iradeyi öğrenmesi
anlamındadır.Hukuki muamelenin çoğunluğu böyledir.Arzunun açıklanması yetmez
beyanın gerekli olan şahsa yöneltilmesi hukuki sonuç için şarttır.Fakat kimi
muamelelerde de gereksizdir. Vasiyetname böyledir.Yöneltilmesi gerekli olan
irade beyanının muhataba vardığında hüküm ifade etmesi genel görüştür.Doktrinde
böyle olsa da Türk/İsviçre hukukunda böyle değildir ve her hal için uygun
olmayacağı düşünülür.
ccc)Vasıtalı-Vasıtasız İrade Beyanları:
Bir kimsenin açıkladığı arzunun kendi sözleri veya
hareketleri dışında hiçbir şahsın araya girmesine gerek kalmaksızın muhataba
ulaştırılmasını ifade eder. Mektup telefon vasıtasız beyanlardır.Araya bir
şahsın fiili giriyorsa vasıtalı beyandır. Haberci ile telgraf ile ya da
gazeteye ilan yoluyla olan beyanlar vasıtalıdır.
b)Hukuki Muamelenin
geçerliliği için aranan şartlar:
aa)Her türlü hukuki
muamelede aranan şartlar:
1)Hukuki Muamele Ehliyeti:Şahısların ehliyeti kişiler
hukukunda açıklanır.Hukuki muamele ehliyetinin temel şartı temyiz kudretine
sahip olmaktır. Temyiz kudreti makul surette hareket edebilme iktidarıdır.Yani
kişinin davranışlarını öngörebilmesidir.ve bu öngörünün gerektirdiği biçimde
davranmasıdır.Buna sahip olmayan kişinin yapacağı hukuki işlem geçerli
değildir.
Temyiz kudretine sahip olan kimsenin reşit olmaması ya da mahcur olması halinde
kendisini borç altına sokan bir muamelenin geçerli olması için kanuni
temsilcisinin (veli,Vasi)kendisinin yaptığı bu işleme muvaffak etmesine veya bu
muameleyi sonradan tasvip etmesine (icazet-onay) bağlıdır.
2)Hukuki Muamele konusunun emredici hukuk kurallarına kamu
düzenine genel ahlaka şahsiyet haklarına aykırı veya imkansız olmaması gerekir.
3)Hukuki muameleyi meydana getiren irade beyanı sıhhatli
olmalıdır.Yani hata hile ya da ikrah (korkutma ) yüzünden sakat olmamalıdır.
4)İrade Beyanı muvazaalı (danışıklı)olmamalıdır.Muameleyi
yapmış gözükmek fakat gerçekte muamelenin hiç hüküm doğurmamış olması konusunda
anlaşmadır.
bb)Bazı hukuki muameleler
için aranan şartlar:
1)Geçerliliği şekle bağlı muameleler:Şekli kanun emrederse
kanuni şekil ,taraflarca kararlaştırılırsa rızai=iradi şekil söz konusu
olur.İrade gerekli şekle bağlı yapılamazsa muamele geçersiz olur.Hukuki
muameleler için aranan başlıca şekil yazılı şekildir.Üç türlüdür:
-Adi yazılı şekilde,irade
yazılı şekilde açıklanır.Önemli olan irade beyanının sahibinin elle
imzalamasıdır.
-Özel yazılı şekil
,özelliği baştan sona kadar irade sahibinin yazması gerekliliğidir.(el yazısı)
Vasiyetname böyledir.
-Resmi yazılı şekil ise
irade beyanını içeren metnin resmi bir makam tarafından düzenlenmesi tarzındaki
yazılı şekildir.
2)Tasarruf muamelesinde tasarrufta bulunanın hukuki muamele
ehliyetinden başka tasarruf ettiği hakta tasarruf yetkisine sahip olması
gerekir.Bu yetkinin olmaması durumunda bu muamele geçersizdir.
3)İlli (sebebe bağlı) tasarruf muamelelerinin geçerli olması
ortada buna temel teşkil eden geçerli bir borçlanma işlemi bulunmasına
bağlıdır.Borçlanma işleminin geçersiz olması tasarruf muamelesinin de geçersiz
olması sonucunu doğurur.
4)Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde gabin (sömürme) bulunmaması
gerekir.Tarafların yüklendikleri borçlarda açık oransızlık varsa bundan
yararlananın diğer tarafın müzayaka (güç durum) halinde bulunmasını ya da
hiffetini (işi hafife almasını) yahut tecrübesizliğini kullanıyorsa sözleşmenin
geçersizdir.
c)Bazı hukuki
muamelelerde muamelenin hüküm doğurabilmesi için gerekli tamamlayıcı unsurlar:
aa)Ehliyet noksanını
giderici izin veya icazet:Mümeyyiz küçük veya mümeyyiz kısıtlıların kendilerini
borç altına sokan muamelelerin hüküm ifade etmesi için kanuni temsilcilerinin
iznine veya icazetine bağlıdır.Böylece bunlar hüküm ifade etmesini tamamlayıcı
bir unsur olmaktadır.
bb)Temsil yetkisinin
eksikliğini giderici icazet:Temsilci yetkili ise temsil olunan için muamele
işlemi kendisi yapmış gibi hüküm ifade eder.Yetkisiz ise temsil olunanı
bağlamaz.Ancak temsil olunan icazet vererek muameleyi benimseyebilir.Böylece
icazet geçmişe etkili biçimde sonuç doğurur.
cc)Bir resmi makamın
fiili:Bazı hukuki muamelelerin geçerli olması için bir resmi makamın fiili
aranmıştır.Bir sözleşmenin hakim tarafından tasdiki bir vakfın tüzel kişilik
kazanması böyledir.
dd)Geciktirici (taliki)
şart:Şart gelecekteki gerçekleşmesi beklenen fakat olup olmayacağı kesin
olmayan şüpheli bir olaydır.Bir muamelenin hüküm doğurması bir şarta bağlanmış
ise o muameleyi geciktirici şarta bağlanmış
muamele denir.
ee)Geciktirici Vade:Bir
hukuki muamelenin hükümlerinin doğması için kurucu unsurların gerçekleşmesinden
sonra bir müddetin geçmesi gerekiyorsa o hukuki muameleye vadeye bağlı muamele
denir.
3)Hukuki Muamelelerin Unsurlarında Eksiklik ve Sakatlıklar:Hukuki
Muamelenin Hükümsüzlüğü
Bir hukuki muamelenin kurucu unsurları eksik ise o hukuki
muamele ve onun hedeflediği ilişki hiç doğmamıştır.Bu hükümsüzlük hal,ne
“yokluk” denir.
Kurucu unsurları tam fakat geçerlilik şartlarından biri
eksik ise o muamele ile doğan ilişki ölü yada sakat doğar.Bu muamelenin “kesin
olarak hükümsüzlüğü” demektir.Buna “butlan”da denir.İlişkinin sakat olarak
doğmasında ise ya sakatlık giderilip ilişki yaşatılmaya çalışılır ya da
sakatlık yüzünden muameleyi hükümsüzleştirebilir.Bu duruma iptal kabiliyeti ya
da iptal edilebilirlik denir.
Kurucu unsurlar tam geçerlilik şartları tam fakat
tamamlayıcı unsurlar eksik ise hukuki muamele hüküm ifade etmez.Tamamlanmamış
bu muamelenin bu hükümsüzlük haline noksanlık denir.
Bazen hükümsüzlük muamele
sonuçlarının bazı kimselere karşı ileri sürülememesi tarzındadır.
Çeşitli Hükümsüz Halleri:
a)Yokluk:Kurucu
unsurların tamam olmaması haklinde muamele varlık kazanamaz ve hukuki ilişki
kurulamaz.Ortada hukuki muamele “ yok” tur.
b)Kesin hükümsüzlük(butlan):Kurucu
unsurları tamam kamu düzenini ilgilendirecek olan geçerlilik şartları
gerçekleşmemiş ise muamele batıldır.Kesin olarak hükümsüzdür.Bazen de hukuki
muamelenin bir kısmını geçersiz diğer bir kısmını geçerli sayabilir.Buna kısmi
butlan denir.
c)İptal edilebilirlik:Bu
hükümsüzlük hali çeşitli görünümlerde ortaya çıkabilir.Ortak yanları muamelenin
tam olarak hükümsüz olması için ihlal edilen geçerlilik şartı ile korunan
tarafa bir iptal hakkı tanınmış olmasıdır.
d)Noksanlık:Kurucu unsurları
tamam olan bir hukuki işlemin hüküm ifade edebilmesi için bir unsurla
tamamlanması gereken hallerde noksanlık söz konusu olur.
e)Nisbi Etkisizlik:Bir
tasarruf muamelesi ile meydana gelen değişikliğin bazı sebeplerle bazı kişilere
karşı ileri sürülememesi değişikliğin onlara karşı etkili olamaması halinde
nisbi etkisizlik söz konusu olur.
II) Hakların iktisab
ediliş tarzı
1)Aslen İktisab:
Bir hakkın doğrudan doğruya
ilk sahibi olarak iktisab edilmesine hakkın aslen iktisabı denir.Hak
iktisab edildiği anda doğar.Aslen hak kazanılması anında başka birinin bu hakkı
kaybedip kaybetmemesi önem taşımaz.Bir kimsenin sahipsiz bir malın mülkiyetini
iktisap etmesi menkulde ihraz gayrı menkulde işgal adı verilen fiillerle
olur.Kanunda öngörülen şartlarla ve belli bir zamanın da geçmesi ile bir kimse
mülkiyetin hakkını elde edebilir.Buna kazandırıcı zaman aşımı denir.
2)Devren İktisab:
Hakkın bir şahıstan diğerine geçmesi halinde yeni hak
sahibinin hakkı iktisab ediş tarzı devren iktisaptır.Devren iktisabı irade ile
intikal hallerinde “intikal” deyimini
ise daha geniş olarak iradeye dayanmayan
halleri de kapsayacak şekilde kullanılır.
Birinin sahip olduğu hakları bir başka kişiye devri o hak
için öngörülmüş olunan devir muamelesinin yapılması ile olur.Buna cüz’i intikal
denir.Şahsın malvarlığı aktifi ve pasifi ile birlikte bütün (kül) halinde
intikal ederse buna da külli intikal denir.
3)Tesisen İktisab:
Bir şahıs sahip olduğu hakkı devretmeyip ,bu hakka dayanarak
bir başkasına yeni bir hak sağlarsa buna tesisen iktisab denir.
III)Hakların Kaybediliş
Tarzı:
Bir hak bir şahıstan diğerine geçerken yeni hak sahibi hakkı
iktisab ederken eski hak sahibi hakkı kaybetmiş olur.Bu hallerde hakkın nisbi
kaybı söz konusu olur.Bir hakkın kaybı hakkın tamamen ortadan kalkması sonucu
olursa buna hakkın mutlak kaybı denir.
Zamanın geçmesi bir hakkın sona ermesine doğrudan
doğruya sebep olduğu hallerde
vardır.Bunlara süreye bağlı hak denir.Kimi durumlarda da hakkın düşmesi süreyle
beraber hak sahibinin öngörülen süre içinde hareketsiz kalmasındandır(şuf’a
hakkı).Bu halde sürenin hak düşürücü süre olduğundan bahsedilir.
Bazen de zamanın geçmesi ,o süre içinde alacaklının
alacağını elde etmek hususunda
hareketsiz kalması yüzünden alacağın dava edilmesine engel olur.Bu halde zaman
aşımı söz konusu olur.
5)Hakların İktisabında
İyiniyetin rolü:
I)Objektif hüsnüniyet
hakların kullanılması ve borçların ifasında dürüst davranmayı ,sübjektif
hüsnüniyet bir hakkın kazanılmasında veya daha geniş bir ifade ile bir hukuki
etkinin sonucun meydana gelmesinde buna ait bir engeli bilmemeyi ifade
eder.M.K. mad.3’de belirtilen hüsnüniyet durumun gerektirdiği özeni gösterdiği
halde bir hakkın kazanılmasına veya başka bir hukuki sonucun gerçekleşmesine ait bir engeli bilmemek
şeklinde tanımlanabilir.
II)İyiniyetin
rolü:İyiniyet bir kimsenin iyiniyetli olmaması halinde karşılaşacağı bazı
hukuki sonuçlardan korunmasını ve hukuki sonucun değişmemesini sağlar.
III)İyiniyetin aranacağı
şahıs ve an:
A)İyiniyetin Aranacağı
Şahıs:
İyiniyet kanunun koruduğu
şahısta aranır.İyiniyetin koruyucu etki yaptığı ,ilişkide başka şahıslar
tarafından temsil edilmiş ise veya bu
ilişkiye birden çok şahıs aynı oranda katılıyorsa iyiniyetin kimlerde aranması
gerektiği:
1)Temsil
Halinde;korunmadan yararlanan şahıs bu ilişkide bir başkası tarafından temsil
ediliyorsa hem temsil edilene,in hem de temsilcinin iyiniyeti aranır.
2)Tüzel kişilerde
iyiniyet bunun etkili olacağı ilişkilerde tüzel kişiyi temsil eden yetkili
organı oluşturan şahıslarda aranır.Bu şahıslardan birinin kötü niyetli olması
tüzel kişiliği kötü niyetli kılar.
3) Tüzel Kişiliği
bulunmayan şahıs topluluklarında;adi şirket gibi tüzel kişiliği bulunmayan
fakat elbirliği ortaklığı ilişkisi içinde bulunan ve birlikte hareket etmeleri
gereken bu tip topluluklarda herkeste iyiniyet aranır.
B)İyiniyetin Aranacağı
An:
Emin sıfatı ile zilyedden bir menkul malın mülkiyetini
iktisapta iyiniyet iktisap anında;buna karşılık zamanaşımı ile iktisapta
iyiniyet zamanaşımı süresince devam etmesi gerekir.Hukuki sonuç alındıktan
sonra iyiniyet aranmaz.
IV)İyiniyetin İspatı:
Koruyucu etkiden yararlanacak olan şahıs bunu ispatla
yükümlü değildir.Onun iyiniyetli olmadığını ispat etmek ,o durumda bundan
yararlanacak olan tarafa düşer.Korunan şahsın engeli bildiği ispat edilirse
karine çürütülmüş olur.Ayrıca MK’ da korunan şahsın eğer özen gösterseydi
engeli öğrenebileceği yani engeli bilmesi gerektiğinin ispatı da yeterlidir.
6-)Hakların Kullanılması
ve Dürüstlük Kuralına Uyma Zorunluluğu (objektif Hüsnüniyet)
I)Hak sahibinin hakkından yararlanması hakkı kullanmak
suretiyle olur.Hakkın kullanılışı hakkın sağladığı yetkilere göre değişir.Ayni hakların kullanılması hakkın
eşya üzerinde sağladığı hakimiyetin kullanılması ile olur.Yenilik doğuran
haklar hak sahibinin irade beyanında bulunması ile alacak hakları ise
alacaklının borçludan borcunu yerine getirmeyi istemesiyle olur.
II)Bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralına
uyulması zorunludur.Dürüstlük kuralı bir kimseden namuslu dürüst bir insan
olarak beklenen davranışı ifade eder.
III)Hak sahibi hakkını kullanmada tümüyle serbest
değildir.Hakkın bunların tanınmasındaki amaca uygun olarak kullanılması
gerekir.Bir hakkın amacına aykırı olarak kullanılası dürüstlük kuralı ile
bağdaşmaz ve böylece o hak kötüye kullanılmış olur.
-Hakkın Kötüye
Kullanıldığının Belirten Unsurlar:
aa)Hakkın kullanılmasında
meşruu bir menfaat bulunması:
Bir hakkın hak sahibine meşruu bir menfaat sağlamak için
değil de bir başkasını zarara uğratmak güç duruma düşürmek veya gayrı meşru
kazanç sağlamak üzere kullanılması halinde hak kötüye kullanılmış olur.
bb)Hakkın kullanılmasının
sağlayacağı menfaat ile başkasına vereceği zarar arasında aşırı oransızlık
olması
Kira akdinin sona ermesiyle kiracının evi terk etmesi
gerekir fakat kiracı ağır hasta ve yer değiştirmesi hayati tehlike içeriyorsa
ev sahibinin tahliye istemi hakkın kötüye kullanılmasıdır.
cc)Kendi Ahlaka aykırı
davranışına dayanarak hak kullanılması
Şahsın karşı tarafı oyalayarak bir zamanaşımı süresi veya
hak düşürücü süreyi geçirttikten sonra bunları savunması hakkın kötüye
kullanılmasıdır.
dd)Uyandırılan güvene
aykırı davranışta bulunulması
Bir hukuki ilişkide bir kimse davranışı ile karşı tarafta
esaslı bir güven uyandırdıktan sonra artık bu davranışına ve güvene aykırı bir
tutum takınamaz.Aksi takdirde bu tutum hakkın kötüye kullanılmasına yol açar.
-Hakkın Kötüye Kullanılmasının Sonucu(yaptırımı):
Hakkın kötüye kullanılmasının kanunen korunmasının her
şeyden önce kötüye kullanılan hakka dayanan taleplerin veya savunmaların nazara
alınmaması şeklinde gerçekleşir.Bazen kötüye kullanılan haktan zarar gören
kimseye bu zararını gidermek üzere bir
dava hakkı tanınarak hakkı kötüye kullananın davranışı yaptırıma bağlanmış
olur.Zararın önlenmesi zarar verici durumun giderilmesi davaları olabileceği
gibi tazminat davası da olabilir.
IV)Dürüstlük Kuralı ve
Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağının Uygulama Alanı
1)Kanunun yorumlanmasında
ve boşlukların doldurulmasında
Hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını anlamak için
dürüstlük kuralına bakıldığı gibi bu hakkı sağlayan kanun hükmünün
yorumlanmasında da bu kurala bakılır.Yorumla anlamı tespit edilen hükmün
uygulanmasının dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı ve böyle bir hükmün
uygulanmasını istemenin hakkın kötüye kullanılması olduğu gibi durumlarda hakim
söz konusu hükmü uygulamaması ve ortaya çıkan örtülü boşluğu doldurması
gerekir.
2)Kanuna Karşı Hilenin
Önlenmesinde:
Bir emredici hukuk kuralına aykırı bir fiile veya hukuki
işleme uygulanacak yaptırımı bertaraf etmek için hukuken caiz olan başka
yollara başvurarak aynı hukuki sonuca ulaşmayı “kanuna karşı hile” denir.Kanuna
karşı hilenin yaptırımı hile ile amaçlanan kanuni korumadan mahrum
olmaktır.Hükmün doğrudan ihlalinin yaptırımı ne ise kanuna karşı hile ile
ihlalinin yaptırımı da odur.
3)Hukuki İşlemin oluşması
yorumlanması ve tamamlanmasında
a)Bir hukuki muamelenin varlığının tayininde ve oluşan bir
hukuki işlemin yorumlanmasında önemli bir rol oynayan güven prensibi dürüstlük
kuralına dayanır.
aa)Bir şahsın bir davranışı dürüstlük kuralı
uyarınca kendisine yapılmış bir irade beyanı sayan kimseye,sözü geçen
davranışın irade beyanı unsurlarını taşımasa dahi irade beyanı gibi sonuç
doğurur.
bb)Hukuki muamelenin yorumunda da bir irade
beyanına verilecek anlam muhatabın dürüstlük kuralına göre bildiği ya da
bilmesi gereken bütün unsurları değerlendirerek vereceği anlam olarak kabul
edilir.
b)Yapılan yorum ancak hukuki muameledeki hükümleri
açıklar.Meselenin çözümüne ait esaslar hukuki muamelede yer almayabilir.Bu
takdirde hukuki muamelenin boşluğu söz konusu olur.Doldurulası için kanunun
yedek hukuk kurallarına başvurulması gerekir.Bu da yoksa hakim dürüstlük
kuralına göre tarafların farazi idaresini tayin ederek doldurur.
4)Borçların Doğumunda
a)Akit yapma
zorunluluğu:Dürüstlük kuralının bir sözleşme yapılması gerektirdiği hallerde
sözleşmeyi yapmaktan kaçmak hakkın kötüye kullanılmasıdır.
b)Yan borçlar:Borç
ilişkisinde taraflar ya da kanun çoğu kez asli borçları düzenler fakat borç
ilişkisi birtakım yan borçların da doğmasını sağlar.Yan borçların bir kısmı
muhafaza ve koruma amacı güder.(spor gösterisi
düzenleyen kuruluşun güvenliği sağlaması).Bazı hallerde yan borçlar bir
husus bildirme yükümü tarzında ortaya çıkar (alacaklının alacağını almaktan kaçındığı
için borcunu tevdi etmesi). Bir hukuki muamele ile ilgili belgeleri sağlama
yükümlüğü de dürüstlük kuralına dayanan bir yan borç olabilir.Bazı şartlar
altında işbirliğinde bulunma yükümü de yan borç sayılabilir.Yan borçların bir
kısmı asli borcun ifasına yardım ederler bağımsız nitelikleri yoktur.Bunlara
uyulmaması asli borcun ifa edilmemesi sonucunu doğurur.Bunlar bağımlı yan
borçlardır.Diğer bir kısım ise borcun ifasına değil amacın ulaşmasına yardım ederler.Bunlar
bağımsız yan borçlardır.
c)Sözleşme görüşmelerinde
dürüst davranma borcu:Akdin yapılması veya şartlarının tespiti hususundaki
kararlara etki edecek hususlar hakkında birbirlerine bilgi verme mükellefiyeti
d)Davranış
Yükümlülükleri:Bilgi verme dikkat gösterme yükümlülükleri dışında temasa
geçtiği karşı tarafı zarardan koruma yükümlülüğü de yükler.
5)Sözleşmelerde
Değişiklik Yapılması veya Sözleşmenin Sona Erdirilmesinde:
Sürekli borç ilişkilerinde sonradan ortaya çıkan sebepler
üzerine değişen duruma göre ayarlanması veya sona erdirilmesi bazı ilişkilerde
kanunla öngörülür.(haklı sebeple fesih hakkı).Bu temelini dürüstlük kuralında
bulur.
V)Medeni Kanunun
2.Maddesinin Uygulanmasında Göz önünde Tutulması Gereken Hususlar
Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı kanun
hükümlerinin katı uygulanmasının götüreceği
adalete hakkaniyete ve ahlak anlayışına aykırı hayat ihtiyaçlarına uygun
sonuçları önleyecek bir genel kural bir temel hukuk ilkesi niteliğindedir.
7-)Hakların Korunması:
Hak sahibinin hakkı bu hakka uymak zorunda olanlar
tarafından ihlal edilince ortaya hakkın korunması meselesi çıkar.Hak sahibini
hakkını korumak için sahip olduğu temel yetki hakkına riayet edilmesini talep
yetkisidir.Bu hakka riayet edilmezse korumak için başvurulacak temel yol hakkı
ihlal edene hakka uymasını emredecek bir yargı hükmü elde etmek için dava
açmaktır.
Eğer ihlal eden kişi gönül rızası ile yerine getirmezse hak
sahibi cebri icra yoluna başvurur Bazı durumlarda ise hak sahibine istisnaen
kendi gücünü kullanarak hakkını koruma imkanı tanınmıştır.Her şeye rağmen hakka
riayet sağlanmazsa ya da sağlanıp da hak sahibi zarara uğramışsa da hak sahibi
için zararın tazmini isteme hakkı doğar.
II)Talep
Başkasından bir şey yapmasını ya da yapmamasını isteme
hakkıdır.Talep asıl hakka bağlı bir yetkidir.Mutlak haklarda talep yetkisi
ancak başkası tarafından ihlal edildiği zaman doğar.Alacağa bağlı talep hakkı
çoğu zaman alacak hakkı ile birlikte doğar.Fakat her zaman böyle
değildir.Vadeye bağlı borçlarda talep hakkı vade süresi gelince doğar.Bu
tarihten önce alacak hakkı mevcuttur.Yenilik doğuran haklar hak sahibine talep
hakkı değil de irade beyanında bulunarak bir hukuki sonucu sağlama yetkisi
verir.
III)Dava
Hak sahibi ya talebi sonuç vermediği için ya da bu yola
başvurmakta fayda bulmaması sebebiyle hakkının korunması amacıyla devletin
yargı organına başvurabilir.Bu yetkiye dava hakkı denir.
1)Dava Çeşitleri:
Açana davacı ,aleyhine dava açılana davalı
denir.Mahkemelerin taraflar arasındaki uyuşmazlığı çözümlemek amacıyla
yürüttüğü dava faaliyetine de çekişmeli yargı (nizalı kaza) denir.Dava sözünü
sadece çekişmeli yargı söz konusu olduğunda kullanmak doğru olur.Davalar
davacının mahkemeden istediği himayenin türüne göre 3’e ayrılır:
a)Eda Davaları:Davacı
davalının bir şey yapmaya bir şey vermeye veya bir şey yapmaktan kaçınmaya
mahkum edilmesini ister.Dayandığı hakka göre çeşitli isimler alır.
-Davacının mülkiyet
hakkına dayanarak mahkemeden davalıyı malını geri vermeye mahkum etmesini
istemesi bir istihkak davasıdır.
-Bir tarafın borcunu
ödemeye mahkum edilmesini istemesi söz konusu olan dava ise ifa davasıdır.
-Bir zararın tazmini
hedef alınıyorsa da tazminat davası söz konusu olur.
Eda davası sonunda yapılan yargılama sonunda hakim davacının
talebini yerinde bulursa esas itibariyle davalıyı edaya mahkum eden bir karar
verir.Eda ilamı denen bu karar iki husus içerir.
1-Davanın dayandığı hakkın ya da hukuki ilişkinin var
olduğunun tesbiti.
2-İstenilen edanın yerine getirilmesi için davalıya
yöneltilmiş bir emir.
b)Tesbit Davaları
Bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tesbiti için
açılan davalardır.İlişkinin varlığının tesbiti isteniyorsa müsbet
tesbit;ilişkinin mevcut olmadığının tesbiti isteniyorsa menfii tesbit davası
söz konusu olur.Bu dava sonucu verilen tesbit hükmü sadece dava konusu durumu
tesbit eder.Tesbit kararının cebren icrası söz konusu olmaz,sadece alınan
kararın ileride çıkabilecek bir uyuşmazlıkta kesin delil teşkil eder.
c)Yenilik Doğuran Davalar
Bu davalar ancak mahkemeye başvurularak kullanılması gereken
yenilik doğuran hakların kullanılması niteliğinin taşıyan davalardır.Davacı
mahkemeden mevcut bir hukuki ilişkiyi sona erdirecek ya da değiştirecek veya
yeni bir ilişki kuracak bir karar vermesini ister.
2_)Davaya Karşı Savunma
İmkanları:
Davalı davacının davasını kabul ederse bazı istisnalar
dışında dava davacı lehine sonuçlanır.İstisnalar ise evliliğin butlanı veya
nesebin reddi gibi davalardır.
Davalı davacının dayandığı olguların doğru olmadığının veya
ileri sürülen olguların davayı haklı kılmayacağını ileri sürebileceği gibi
başka olgulara dayanarak da kendisini savunabilir.
a)Davacı dayandığı olguların doğru olmadığının beyan
edilmesine “inkar” ileri sürülen olguların doğru olmakla beraber davayı haklı
kılmayacağını ileri sürmesine dava sebebinin inkarı veya dava temelinin
yetersizliği savunması denir.
b)Davalı davacının ileri sürdüğü olguları veya dava sebebini
inkar etmeyip savunmasını yeni olgulara veya hukuki sebeplere dayandırabilir.Bu
savunmanın temeli usul hukuku olabileceği gibi temel hakka ilişkin hususlar da
olabilir.Temel hukuka dayanan savunma imkanları iki gruba ayrılır.
aa)İtiraz:Bir hakkın
doğumuna engel olan veya bir hakkı sona erdiren olguların ileri
sürülmesidir.(temyiz kudreti yokluğu hak düşürücü süre).İtiraz teşkil eden husus
ileri sürülmemiş dahi olsa dava dosyasındaki bilgilerden anlaşılabiliyorsa
hakim bunu re’sen nazara alabilir.
bb)Def’i:Davalının borçlu
bulunduğu edimi özel bir sebebe
dayanarak yerine getirmekten kaçınmasına imkan veren bir savunma yoludur.
Ör:Zamanaşımı
defi:Zamanaşımına uğradığında borç sona ermez fakat borçlu alacaklı tarafından
ifaya zorlanamaz.
Borçlu yargılama sırasında bir defi ileri sürerse dava
reddedilir fakat sürmezse hakim bunu resen nazara alamaz..Dava dosyasında
borcun zamanaşımına uğradığı anlaşılsa bile hakim bunu resen nazara alamaz.
Bazı defiler borçluya sürekli olarak borcu ifa etmekten
kaçınma hakkı verir.Bunlara kesin defiler denir.Bir kısım defiler ise ancak bir
süre için ödemekten kaçınma hakkı verir;bunlara da geciktirici defi denir.
3-)Davanın ve Savunmanın
İspatı:
Bir davada önce hangi tarafın bir husus ispat etmesi
gerektiğinin tespiti davanın kaderini tayin eder.Bu hususa ispat yükü (ispat
külfeti) denir.İspat bir olgunun varlığının veya yokluğuna hakimi usulüne uygun
biçimde ikna etmektir.İsviçre Medeni Kanununun açıkça belirttiği üzere taraflar
ileri sürdükleri hakları dayandıkları olguları ispatla mükelleftir.
-Özel Esaslar
a)Hakim önünde ikrar
edilen olguların ispatı gerekmez.İkrar bir tarafın diğer bir tarafın ileri
sürdüğü bir olayın doğruluğunu beyan etmesidir.Karşı tarafı ispat yükünden
kurtaran kayıtsız şartsız ikrarlardır.
Vasıflı İkrar:A B’ ye 500 vermiş.B kabul etmemiş ve dava
açılmış B borç değil bağış diyor davanın temelinin inkarı söz konusu.
Bileşik İkrar:B A’ dan parayı aldığını fakat sonra geri
verdiğini iddia ederse ortaya çıkan inkardır.
b)Hayatın normal akışına
uyan olguların ispatı gerekmez.
Önce paranın ödeneceği sonra da malın teslim edileceği öne
sürülerek bir mal satışı yapılmış ve satıcı parayı almadan malı teslim ettiğini
söyler.Parayı ödediğini ispat alıcıya değil parayı almadan malı teslim ettiğini
ispat satıcıya düşer.
c)Herkesçe bilinen
olguların ispatı gerekmez;genel olarak herkesin bildiği ya da öğrenmesi mümkün
olan olaylardır.
d)Kanuni bir faraziyeye
veya karineye dayanan bir kimse bunun kapsamına giren bir konuda ispat yükünden
kurtulur.
Kanuni faraziyeden maksat belli bir olaya kanunun kesin bir
sonuç bağlamasıdır.Kanuni karineden maksat ise kanunun ispat edilen bir olguyu
ispatı gerekli bir hususun delil saymış olmasıdır.Fakat faraziyeden farklı
olarak karşı taraf bu olayda karinenin doğru olmadığını ispat ederse karine
çürütülmüş olur.Buna karinenin aksinin ispatı denir.
Kanun tarafından öngörülmüş olmamakla beraber ispat edilen
bir olgudan başka olgunun varlığı veya yokluğunun sonucu çıkarılmasına fiili
karine denir.
e)Kanunun ispat yükünü
özel olarak tayin ettiği hallerde bu hükümlere uyulur.
f)İddiasını resmi sicil
ve senetlere dayandıran kimse ispat yükünü yerine getrmiş olur.
-Resmi Sicil ve
Senetlerin İspat Gücü
Kanunun alenileşmesini istediği bazı hukuki ilişkileri veya
olayları kaydetmek için devlet memurları ne noterlerce tutulan sicillere resmi
sicil denir. (nüfus kütüğü tapu sicili)
İspat açısından senet bir kimsenin aleyhine delil teşkil
etmek düzenlediği belgedir.Resmi senet ise bir makamın katılması ile düzenlenen
senettir.
IV)Cebri İcra
Mahkemede verilen eda ilamındaki edimi davalı kendi isteği
ile yerine getirmezse hakkında cebri icra yoluna başvurmak gerekir.Cebri icra
eda ilamlarının devletin bu husustaki teşkilatı tarafından zorla yerine
getirilmesidir.
1)Para
alacaklarında:Hakim borçluyu ifaya mahkum edince bu ilam borçlunun mallarının
haciz veya iflas yolu ile paraya çevrilmesi suretiyle alacaklının alacağı olan
paranın kendisine sağlanması tarzında icra edilir.
2)Alacaklıya iadesi
gerekip de borçlunun zilyed olduğu bir menkulün iadesi hususundaki ilamlar
cebri icra teşkilatı tarafından malın borçludan alınıp alacaklıya verilmesi
tarzında icra olunur.
3)Gayrimenkul
mülkiyetinin nakli veya gayrimenkul üzerinde bir irtifak hakkı veya gayrimenkul
mükellefiyeti tesis üzerinde verilen ilamların ayrıca cebri icrası söz konusu
olamaz Zira mahkeme hükmünün kesinleşmesi ile söz konusu sınırlı ayni hak tesis
edilmiş olur.
4)Gayrimenkul tahliye ve
teslimi hakkında ilamlar icra teşkilatı tarafından zorla yerine getirilir.
5)Yapma borçları ve
yapmama borçlarının cebri icra imkanı yoktur.
V)Hakkını kendi gücü ile
koruma:
Ancak istisnai hallerde caizdir.Ya hakkı tecavüz edene karşı
koruma ya da ileride doğacak tehlikeye karşı korunma şeklinde ortaya çıkar.
1-Hakka yönelik mevcut tecavüze karşı korunma
Meşruu Müdafaa ve Iztırar
Hali:
a)Meşru Müdafaa:Bir
kimsenin gerek kendisinin gerek başkasının şahıs varlığına veya malvarlığına
karşı yapılan haksız ve halen mevcut bir saldırıyı defetmek için tecavüzde
bulunana karşı zorunlu bir karşı tecavüzdür.Başkasına verilen cezanın tazmini
söz konusu değildir çünkü kanuna aykırı değildir.
Meşru müdafaanın söz
konusu olabilmesi için aranan şartlar:
aa)Şahıs veya
malvarlığına karşı bir tecavüz bulunmalıdır.Tecavüzün bizzat kendini savunana
karşı olması şart değildir başkasına da olabilir.
bb)Tecavüz hukuka aykırı
olmalıdır.
cc)Tecavüz halen mevcut
olmalıdır.İleride ortaya çıkabilecek bir şey için müdafaaya başvurulamaz keza
tecavüz sona erdiğinde de olmaz
dd)Tecavüz gerçek
olmalıdır.Mevcut olmayan fakat mevcut sanılan bir tecavüzün meşru müdafaası
olmaz.
ee)Müdafaa tecavüzü
defetmek için gerekli araçların kullanılmasıyla sınırlıdır. Müdafaa esnasında
çeşitli savunma araçlarından en az zararlısı seçilmelidir.
ff)Meşru müdafaada bizzat
saldırıda bulunan kişilerin şahsına veya malına zarar verilebilir.Başkasına
zarar verilmesi meşru müdafaa değildir.Ancak şartları varsa ıztırar hali söz
konusu olabilir.
b)Iztırar Hali
Bir kimsenin gerek kendisinin gerek başkasının şahsını veya
mallarını derhal vuku bulabilecek bir tehlikeden kurtarmak için bu tehlikeyi
yaratmış olmayan diğer bir şahsın mallarına zarar verilmesidir.(A’nın B’ nin saldırısından kaçması için C’ nin
evinin kapısını kırıp sığınması)
Meşru müdafaadan farklı olarak verilen zararı tazminden
tamamen kurtulmak söz konusu değildir.Zararın ne oranda tazmin edileceğini
hakim belirler.
2)İleride Doğacak
Tehlikeye Karşı Korunma
Kuvvet kullanma:Bu
hususta aranan şartlar:
a)Bir kimse ancak kendi
hakkını korumak için kuvvet kullanabilir.
b)Hakkı korumak için
resmi makamların zamanında müdahalesini sağlamak mümkün olmamalıdır.
c)Kuvvete başvurularak
korunamadığı hallerde hakkın sonradan ileri sürülmesi imkansızlaşacak veya
ciddi şekilde zorlaşacak olması gerekir.
d)Kuvvete başvurma,hakkı
korumada elverişli olmalı ve bu yoldan başka bir çare bulunmamalıdır.
Şartları çerçevesinde kuvvet kullanılması halinde verilen
zararı tazmin mükellefiyeti yoktur.
VI)Uğranılan Zararı
Tazmin Ettirme
Hak sahibine sadece hakkını koruma imkanı sağlanmamış
hakkına tecavüzden dolayı uğranılan zararın da tazmini isteme hakkı
tanınmıştır.Bütün çabalara rağmen hakka uyulması sağlanamamış ya da uyulsa bile
aradan geçen süre zarfında hak sahibi zarara uğramışsa zararın tazmini hakkı
doğar.